Hz. Fatıma Zehrâ’nın (O'na selâm olsun) şahadeti sonrası yaşanan acı anlar ve pâk naaşının uğurlanması…

Hz.Ali’nin (O'na selâm olsun) evinden ağlama sesleri yükselmişti. Medîne erkeklerin ve kadınların ağlayış sesleri ile çalkalanıyordu. Nurlanmış şehir, tıpkı Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) mubarek canı bedeninden ayrıldığı günde olduğu gibi bir şaşkınlık ve burukluk içerisindeydi. Sonuçta aralarından ayrılan Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ciğerpâresiydi. Haşimoğulları’nın hanımları Hz. Fatıma’nın (O'na selâm olsun) evinde toplanmıştı; kimi ağlıyor kimisi de feryât ediyordu. Erkekler başsağlığı sunmak için Hz.Ali’nin (O'na selâm olsun) yanına gitti. Hz. Hasan ve Hz. Huseyn (Onlar’a selâm olsun) önünde oturmuş ağlıyorlardı. Hz. Ümmü Külsüm (O'na selâm olsun) dışarı çıkıp şöyle buyurdu: “Ey babacığım*, ey Allah’ın Resûlü! İşte şimdi seni öyle bir yitirdik ki ondan sonra bir daha (ölünceye dek) buluşma yoktur!”



Halk evin etrafına toplaştı. Ağlayıp inliyor ve cenâze namazını kılmak için Hz. Fatıma’nın (O'na selâm olsun) naaşının çıkmasını bekliyordu. Hz.Ebu Zer (Allah O'ndan razı olsun) şöyle dedi: “Gidiniz; Resûlullah’ın kızının cenâzesinin bu gece çıkarılması ertelenmiştir.”



Halk da dağıldı. Cenâzenin ertesi sabah uğurlanacağını sanıyorlardı. Rivayetlerde Hz. Fatıma Zehrâ’nın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) vefâtının ikindi namazı sonrası ya da gecenin ilk vakitlerinde olduğu belirtilmiştir.



Ancak Hz. İmam Ali (O'na selâm olsun) o gece Esmâ ile birlikte O’nun güslünü ve kefenlenmesini yapmıştı. Sonra şöyle seslendi: “Ey Hasan!... Ey Huseyn!... Ey Zeyneb, ey Ümmü Külsüm!... Gelin de anneniz (ile son kez hasret giderin); zira bu(ndan sonrası) ayrılıktır. Buluşma da cennettir.” Kısa bir süre sonra da Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) Onları O’ndan uzaklaştırdı. Ardından kendisi (Hz. Ali - O'na selâm olsun) O’nun cenâze namazını kıldırdı. Sonra ellerini semâya açıp şöyle nidâ etti: “Allah’ım bu Peygamberinin kızı Fatıma’dır! Sen O’nu karanlıklardan aydınlığa çıkardın; o da (göz alabildiğince) ışıldamıştır (aydınlatmıştır).”



Sesler yatışıp gözler uykuya daldıktan ve geceden bir bölüm geçtikten sonra Müminlerin Emîri, Abbas, Abbas’ın oğlu Fazl ve dördüncü bir şahıs öne çıktı. O zayıf bedeni taşıyorlardı. Onların arkasından Hz.Hasan, Hz. Huseyn, Akîl, Selmân, Ebu Zer, Mikdad, Bureyde ve Ammar gidiyordu. Sonra Hz. Ali (O'na selâm olsun) kabre indi. Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) pâresini teslim aldı ve O’nu kabrine yatırdı. Sonra şöyle dedi: “Ey arz; emanetimi sana emanet ediyorum. İşte bu Allah Resûlü’nün kızıdır. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismi ile. Allah’ın ismi ile. Allah’ın (dini)nde ve Allah’ın Resûlü Abdullah oğlu Muhammed’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) milleti üzere. Ey Sıddîka! Seni senin hususunda benden daha evlâ olan birine teslim ettim ve Allah-u Teâlâ’nın senin için razı olduğu şeye razı oldum.” Sonra şu ayet-i kerîmeyi okudu: “Sizi ondan (topraktan) yarattık, sizi yeniden onun içine döndüreceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.” (Taha 55) Sonra kabirden çıktı. Orada bulunanlar da öne doğru çıktı ve Nebevî hanedânın incisinin üzerine toprak döktüler. Hz. Ali (O'na selâm olsun) de O’nun kabrinin yeri bilinmesin diye toprağı dümdüz etti. Pâk kabrinin yeri kıyamete kadar da bilinmeyecektir. Hz. Fatıma’nın (O'na selâm olsun) vefât tarihi, ömrünün ne kadar olduğu, doğum tarihi ve Hz. Resûlullah’tan (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) sonra ne kadar hayatta kaldığı konusunda ihtilafa düşüldüğü gibi nereye defnedildiği konusunda da ihtilafa düşülmüştür.



Kimi O’nun Babası Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ile birlikte defnedildiğini kimi de Bakî kabristanlığında defnedildiğini söylemiştir. Kimisi de Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) “Kabrim ve minberimin arası cennet ravzalarından (bahçelerinden) bir bahçedir” hadîsini referans alarak O’nun Ravza-yı Mutahhare’de defnedildiğini söylemiştir. Tüm bunlar – hangisinin doğru olduğunu Allah-u Teâlâ bilir – Hz. Fatıma Zehrâ’nın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ne denli mazlum olduğu ve hayatı boyunca ne çilelere maruz kaldığını bize haykıra haykıra anlatan delillerdir.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: