Korona virüsüne karşı tıbbi talimatlara uyarak, bunları uygulayarak, sağlık bilinci ve sağlıklı bakım konusunda bilinçlenerek eylem yapılması gerektiğini belirten Yüce Dini Merceiyet; korkutma, panik ve dehşet üslubundan uzaklaşılması gerektiğini belirtti.
Yüce Dini Merceiyet temsilcisi Şeyh Abdulmehdî Kerbelâî (İzzeti daim olsun) tarafından 28 Şubat 1441 (3 Receb 2020) Cuma günü Hz.İmam Huseyn’in (Allah’ın selâmı üzerine olsun) Mukaddes Ziyaretgâhı’nda kıldırılan Cuma namazının ikinci hutbesinde şunlar yer aldı:
“Kardeşlerim bacılarım; bu hutbedeki konumuz birey ve toplumun hayatında tıbbi talimatları uygulama ve sağlık bilincinin önemi. Sağlık bilinci, sağlıklı bakım ve tıbbi talimatlara uymanın kişinin sağlık ve afiyeti açısından ne denli önemli olduğu aşikârdır, herkesçe görülmektedir.”
“Sağlık ve afiyet; bireyin ve toplum için hayati birer zorunluluktur. İnsanın ve toplumun zindeliği, aktivitesinin etkin oluşu, işlevlerini ve bireye (ya da) topluma (dair) vazifelerini yerine getirebilmesi sağlık bilincine, sağlıklı bakıma, tıbbi talimatların uygulanmasına ve bu hususlara herkesin uymasına bağlıdır. Toplumun geçimini sağlayabilmesi, insana yaraşan sağlıklı bir hayatın temin edilmesi ve toplumun gelişebilmesi, kalkınabilmesi, yükselebilmesi ve ilerleyebilmesi (yine) bunlara bağlıdır.”
“Korona virüsü salgınının yayılması olgusuna dair beyanatlarda bulunmadan önce; giriş yaptığımız konuyla ilgili bir meseleye açıklık getirmek isterim. Sağlık kavramı nedir? Sağlık bilincinin ve zikrettiklerimizin bireyin ve toplumun hayatındaki önemi nedir? Kardeşlerim bacılarım; sağlıkla şunu kastediyoruz. Bazılarımızın sağlık kavramı ile ilgili olarak zihninde bilindik bir kavrayış biçimi var: Sağlık, kişinin bedeninin, psikolojisinin ve aklının hastalık barındırmayışıdır. Bu kavrayış biçimi, eksik bir kavrayış biçimidir.”
“Ulaşmamız gereken ve gerçekleştirmemiz gereken doğru kavrayış biçimi; insanın bu hususları (hastalıkları) barındırmamasının yanı sıra (bir de) bireyin ve toplumun yeryüzünde yapması gereken görevleri yerine getirebilecek bedense, psikolojik ve zihinsel kudrete sahip olmasıdır. Bireyin ve toplumun geçim için gereken araçları temin edebilmesi; kalkınma, gelişim ve yükseliş için gereken temeli sağlamasıdır. İstenen sağlık işte budur. Hastalıktan hali olmak, kudret… Bireyin ve toplumun hayattaki işlevlerini ve vazifelerini yerine getirebileceği bedensel kudret, psikolojik kudret, aklî kudret… (Bunlar gereklidir). Bununla beraber insanın zikrettiğimiz şekilde sağlık kavramının çerçevesini belirlemesi de gerekir.”
“Şimdi zikretmiş olduğumuz hususlara gelelim. Dikkat ediniz kardeşlerim. Bunlar bizden birey, toplum ve sağlık kurumları olarak istenen şeylerdir. Bizden istenen sağlık bilinci ne demektir? Kardeşlerim bu olgunun temel direkleri vardır. İlk temel direk; daha fazla sağlık bilincidir. Bunun da üç temeli vardır:”
1- Güvenli sağlık kavramlarını açıklama ve belirtmeye dayalı doğru sağlık kültürünü yaymak. (Bu kültür) kuruntulardan, efsanelerden ve tükenip gitmiş geleneklerden uzak; bilimsel temellere ve uzmanlardan alınmış bilgilere dayalı olmalıdır. Bir (belli başlı bir hususta) cehalet sayılan bazı şeylere dayalı yanlış sağlık kavramları vardır; bir de güvenli sağlık kavramları. Doğru sağlık kültürü işte bu (ikinci olandır). Mutlaka bunlar uzmanlar tarafından beyan edilmeli ve açıklanmalıdır. (Bu bilgiler) kuruntuların, efsanelerin ve bitip tükenmiş geleneklerin etkisinden uzak; uzmanların yayınladığı kaynakları temel alan (bilgilerdir).”
2- Sağlık bilincini hayatın zorunlu hususları ve görevlerinden biri saymak. Hasta bir birey, hasta bir toplum; asla hayattaki işlevlerini ve görevlerini yerine getiremez. Peki bu seviyeye nasıl ulaşırız? Mutlaka bu hususun hayatın zorunlu hususlarından biri olduğu ve ikinci planda, önemsiz bir detay olmadığı konusunda bizde bir bilinç olmalıdır. Küçüğümüze de büyüğümüze de bunu öğretmeli; bunun hayatın zorunlu işlerinden ve vazifelerinden biri olduğu bilincini vermeliyiz. Dikkat ediniz; gelişmiş ülkelerin çoğu bu hususu göz önüne aldıkları için gelişmişlerdir. Aynı şekilde kardeşlerim, insan; maddi yaşamının ihtiyacı olan ev vb gibi hususları temin edebilmek ve geçinebilmek için büyük emek ve para harcar. Onu yaptığımız gibi bu hususun hayatın olmazsa olmazlarından ve vazifelerinden biri olduğu konusunda kendimizi bilinçlendirmeliyiz. Böylelikle sağlıklı, afiyet üzere sağlam bireyler ilesağlıklı, afiyette, vazifesini ve işlevlerini yerine getiren, ilerleyen ve gelişen bir toplum elde ederiz.”
3- Herkesin sorumluluğunun farkına varması. Zira her bir birey sağlığından ve etrafındaki bireylerin sağlığından sorumludur. Bu konuya dair mutlaka bir kültür kazandırılmalıdır. Ailede, okulda, üniversitede, resmi dairelerde vb (bu olmalıdır). Kuşkusuz bu sorumluluk; ilgili sağlık kurumlarınındır. Ancak küçük büyük her bir bireyde kendi sağlığından, kendi bedeninin sağlığından ve aklının sağlığından sorumlu olduğuna dair bir bilinç olmadan (olmaz). Çünkü o birey etrafındaki kimselerin sağlığından sorumludur. Bu bilincin onda var olmuş olması gerekir.
Üçüncü temele dair bir diğer önemli husus da şudur: Bu kavramlar kanaatlere, eğilimlere ve arzulara dönüşür. Çünkü bu ilkelerin insan psikolojisine tohumlarının atılması davranış ilkeleri şeklinde olur. Eğer kişide bu konuya dair bir kanaat, benimseme ve bu kültüre dair bir arzu yoksa tek başına bunun kültürü yeterli olmaz. Eğer bu kültür davranışa dönüşmezse sonuç elde etmek imkansızdır. Bundan kim sorumludur peki? Muhtelif medya organlarının vb araçların bu hususun bir kültürden kanaate, eğilime, arzuya ve bireyin de toplumun da hayatında davranışa dönüşmesi için gerekeni yapması zorunludur.
İkinci temel direk: İyi dikkat ediniz kardeşlerim. Şimdi zikredeceklerimi kendi hayatımızla karşılaştırmalıyız ki tam sonuç elde edelim. Sadece sağlık kültürünü yaymak yetmez. Aksine gündelik hayatı ve toplumsal davranışların tarzını değiştirmek zorundayız. Elimizde beslenme, sağlık ve çevre konusunda bir tarz var (çünkü). Bu (değişim de birtakım) temellere dayalıdır:
1- Beslenme, sağlık ve çevre konusundaki yanlış davranış ve yanlış yaşam tarzından kaçınıp bunların yanlışlarının önüne geçmek. Dikkat ediniz kardeşlerim; çoğumuzun besin diyeti hatalıdır. Çevre düzenimizde de birçok yanlış bulunmaktadır. Caddelerimizde, sokaklarımızda ve birçok yerde ne kadar da çok temiz olan ortamlar bulunmaktadır. Bunlar da hastalıklara, salgınlara yol açar. Hayat tarzının değişimi gündelik bir çalışmadır, günlük olarak yapılan bir uygulamadır. Beslenme, sağlık ve çevre alanındaki hayat tarzının ve toplumsal davranışların değişimi… Temiz, toplumun hastalık ve salgınlar barındırmamasını sağlayan sebeplerin sağlanması… İşte bu bilimsel taraf; hepimizin ortak sorumluluğudur.”
2- Sağlık bilinci olmayışı ve gerekli tıbbi talimatlara uyulmamasının olumsuz sonuçları ve etkilerine dikkat edilmelidir. Öncelikle bedensel yönü açısından (tıbbi talimatlara) aldırış etmemenin bıraktığı (etki var). Sağlık bilincinin olmayışı, sağlık talimatlarına uyulmaması ve ardında bıraktığı hastalıklar (meselesi) şu anda (ne kadar çok, değil mi kardeşlerim?) Bilhassa hastaya dikkat ettiğimizde bilimsel liyakate, mesleki zekaya ve mesleki açıdan ustalığa sahip olduğunu görmekteyiz. (Bunlara dikkat edilmezse) toplum onu geliştirebilecek bu potansiyellerin enerjisinden, aktivitelerinden ve vergisinden ne kadar çok (mahrum kalacaktır değil mi?) Hasta bireye, ailesine, yakınlarına, arkadaşlarına bunun psikolojik etkileri ve onların ona bakmak için harcadıkları emek, zaman ve yorulmaları peki? Tüm bunlar (bu talimatlara) uyma olmadığından meydana gelmektedir. Buna ek olarak bir de bunun ekonomik ve mali etkileri vardır. Hastalıkların tedavisi yüzünden mali açıdan kan kaybı yaşayan kaç kişi vardır? Özellikle de kronik düzeye varan ve hayatı boyunca insanın tedavi görmesini sağlayan hastalıklar yüzünden. İşte bu olumsuz sonuçlar ve özellikle de - çok üzülerek diyorum ki – memleketimizde tıbbi kurumların istenen seviyenin altında olması sorunu kompleksleştirmekte ve çözümünü zorlaştırmaktadır. Bu ikinci husustu.
3- (Üçüncü husus) Korona adı ile bilinen salgın hastalık, tıbbi talimatlara uyulmasının zorunlu olduğu ve korku ya da panik olmaksızın buna karşı davranış sergilenmesinin zorunlu olduğu ile ilgilidir. Kardeşlerim muhtelif medya organlarının gelişmiş ülkelerde ve hatta Irak’a komşu yakın ülkelerde bile bu hastalığın yayıldığına dair ne kadar haber aktardıkları dikkatinizi çekmiştir. Bu da daha fazla dikkat edilmesi ve alınan etkin önlemlere daha çok uyulmasını gerektirmektedir. Özellikle de ilgi sağlık daireleri ve vatandaşların geneli tarafından. Ayrıca muhtelif medya organları ve özellikle de etkin, hızlı bir biçimde paylaşım yapan (haberleşme) araçları tarafından bunlara uyulmalıdır. Aynı şekilde vatandaşların bu önlemleri ciddiye almaları, yeterli düzeyde önemsemeleri ve bunları hafife ya da kolaya almamaları gerekir. Aynı şekilde koruma ya da önlem olduğu söylenerek yayılan ama aslında doğru bir bilimsel tabanı olmayan şeylere kulak verilmemelidir.”
Allah’a hamdolsun memleketimizde işler yüksek bir tehlikeye varmış değildir. Öyleyse bu salgına karşı korku ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Özellikle de bu tip bir hissin; insanın hastalığa karşı doğru ve etkin davranış göstermek (yerine enerjisini) felce uğrattığı (düşünüldüğünde bundan özellikle kaçınılmalıdır - Editör). Aile bireylerinden, okula, üniversiteye, kurumlara, devlet dairelere ve tüm müesseselere kadar herkesin bu salgından korunma ve yayılmasının önünün alınması konusunda geniş çaplı bir milli işbirliğinde bulunması gerekir. İlgili tarafların bu konuyla ilgili talimatlarına uyulması zorunludur. Aynı zamanda sağlığı koruma ile ilgili tüm nedenleri, korunmaya dair tüm hususları ve tedaviye dair tüm unsurları alırken aynı zamanda da Yüce Allah’a dua etmekten gafil olunmamalıdır. Yüce Allah’a kendi otoritesine dair bir gösterge kıldığı bu belâyı bizden ve tüm beşeriyetten def eylemesi için dua edip yakaralım. Zira insanın tüm enerjileri ne kadar çok olursa olsun; yaratılmışların en küçüğünün potansiyeli ve imkanlarından daha azdır; (bu yaratılmış) hızla onu mağlup edip (hayatını) felce uğratabilmektedir.”
“Allah’ım Hz. Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e (O’nun Pâk Ehlibeyti’ne) salât eyle ve bizi dinimizde de, bedenlerimizde de vatanlarımızda da selâmetle rızıklandır; bizden her türlü kötülüğü ve belâyı def et! Şüphesiz sen Semî-i Mucîb’sin (Pek işiten ve dualara icabet edensin). Allah’ın salât ve selâmı Hz. Muhammed’e ve O’nun pek Pâk, pek Güzel (kokulu) Hanedânı’na (Ehlibeyti’ne) olsun!”