Receb’in on beşinci günü; Sabır Dağı Hz.Zeyneb’in (a.s.) vefâtı hatırası yıldönümü

Receb-i Şerîf ayının on beşinci günündeyiz. Bu günde Ebu Taliboğulları’nın “Akîle”si Hz.Zeyneb-i Kübra (O’na selâm olsun) vefât etmiştir. Akîle “pek akıllı hanımefendi” demektir ve bu günlerde sıklıkla kullanılan “leydi” sözcüğünün bir bakıma karşılığıdır. Hazret vahyin indiği yuvada doğmuş ve hem Nübuvvetin hem de İmametin efendilerinine elinde ve himayelerinde yetişmiştir.

Ebu Talib oğlu Cafer (Tayyar) oğlu Abdullah ile evlenmiştir. Bu şahsiyet ilk İslam dönemlerinde meşhur olmuş ve cömertliğiyle tanınan kimselerdendir. Hz.Zeyneb-i Kübra (Allah’ın selâmı üzerine olsun) uzdilliğini (fesahatini), belagatini ve sabrını Müminlerin Emîri’nden (Allah’ın selâmı üzerine olsun) miras almıştır. Annesi Hz.Fatıma Zehrâ’dan (Allah’ın selâmı üzerine olsun) da iffet, pâklık ve vakâr gibi birçok sıfat miras almıştır. Hazret çok akıllı bir şahıstı ve şaşırtıcı bir dehaya sahipti. Tarihçilerin çoğu İbn-i Abbas’ın aktardıklarına, Ebul Ferec “Mekatil-ut Talibiyyîn” kitabına ve diğer kaynaklara dayanarak Fedek Hutbesi’ni onun aktardığını belirtmiştir. Çünkü hazret o sırada mescitte bulunuyordu ve Fedek hutbesini annesi vermişti. Şunu da ifade edelim ki; Hz.Zeyneb (O’na selâm olsun) o sırada dört yaşındaydı. Şeyh Sadûk (Allah O’na rahmet eylesin) Fedek Hutbesi’nin mukaddimesinde güvenilir bir senet aktarmıştır ve senet çocuk yaşındaki Hz.Zeyneb’e (O’na selâm olsun) dayanmaktadır. Okuyanların da fark ettiği gibi Fedek Hutbesi çok derin anlamlarla yüklü ve birbirinden belâgatli sözler içeren bir hutbedir. Böylesine ağır bir hutbeyi o yaşta bu titizlikle aktarabilmiş olması hazretin ilmini, kavrayışını ve dehâsını göstermektedir. Şeyh Cafer en-Nakdî “Zeyneb-ul Kubra Aleyhasselâm” isimli kitabında Müminlerin Emîri’nden (Allah’ın selâmı üzerine olsun) şöyle bir rivayet aktarıyor. “Zeyneb (O’na selâm olsun) küçük bir çocuktu. Bir gün babasının kucağında oturuyordu. Babası ona ‘“Vahid (bir)” de.’ dedi. O da ‘Bir’ dedi. Babası bu sefer ona ‘”İki” de’ deyince sustu ve o sözü demedi. Hazret de ‘Neden “İki” demedin?!’ diye sordu. O da şöyle yanıtladı: ‘(O) bir demeye alışmış bir dilin (O) ikidir demesi mümkün değil.’ Bunun üzerine babası onu öpüp bağrına bastı...”

Burada ufak bir açıklama yapalım: Çeviri gereği bazı anlamlar kaybolabildiğinden okurumuz bu hadisi anlamakta güçlük çekmiş olabilir. Arapça dilinde “Vahid” demek, sayı ile “Bir” anlamına geldiği gibi; “(O) birdir” anlamına da gelmektedir. Aynısı “İki” için de geçerlidir. Hz.Zeyneb (O’na selâm olsun) de burada ‘Benim dilim “O birdir” demeye alışmıştır; böyle bir dil “O İkidir” diyemez’ demektedir.

Hazret ibadetiyle, teheccüd namazıyla, zikriyle, orucuyla ve geceleri ibadetleriyle annesi Sıddîka Zehrâ’dan (Allah’ın selâmı üzerine olsun) sonra gelen ikinci hanımefendiydi. Gecelerinin çoğunu namaz ve Kur’an-i Kerîm tilavetiyle geçirirdi. En zorlu gecesi olan Aşûra’nın gerçekleştiği günün gecesinde (hicri 61 yılı, Muharrem ayının on birinci gecesi) dahi gece namazını terk etmemiştir. Fadıl Naînî Burucerdî şöyle aktarmıştır: ‘Hz.Huseyn (O’na selâm olsun) kız kardeşi Zeyneb ile son kez vedalaştığında “Bacım, beni gece nafilesinde (gece namazında) unutma’ demiştir.”

Hz.Zeyneb-i Kubra (Allah’ın selâmı üzerine olsun) tam bir iffet timsaliydi. Yahya el-Mazinî O’nunla ilgili olarak şu hadisi zikretmiştir: “Bir müddet Müminlerin Emîri’ne (O’na selâm olsun) Medîne-i Münevvere’de komşu olmuştum. Kızı Zeyneb’i yerleştirdiği eve komşuydum. Allah’a yemin olsun ki; ne bir gün O’nun bir karartısını gördüm ne de bir sesini işittim. Dedesi Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) ziyaretine çıkmak istediği zaman gece çıkardı. Çıktığı vakit sağında Hasan, solunda Huseyn ve önünde de Müminlerin Emîri olurdu. Kabr-i Şerîf’e yaklaştığı vakit de Müminlerin Emîri (O’na selâm olsun) önden gidip kandillerin ışığını kısardı. Bir kere Hasan bunun nedenini sordu, Müminlerin Emîri de ‘Herhangi bir kimsenin senin bacının karartısına bakmasından çekiniyorum’ diye buyurdu.” Hz. İmam Huseyn (O’na selâm olsun) de Hz.Zeyneb (O’na selâm olsun) O’nu ziyaret ettiği zaman saygı için ayağa kalkar ve O’nu kendi yerine oturturdu.”

Hz.Zeyneb (O’na selâm olsun) Kerbelâ Olayı’na tüm facialarıyla birlikte şahitlik etmiştir. Ağabeyi, kardeşleri, evlatları ve tabii ki hem kardeşi hem hamîsi olan Hz.Ebulfazl Abbas (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) gözlerinin önünde şehîd olmuştur. Facianın dayanılmaz acılarına rağmen sabr etmiş; gerek Şehitlerin Efendisi’nin (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) hanım ve evlatlarına kol kanat germesiyle olsun gerekse de zalimlerin propagandasını alt üst eden birbirinden etkileyici konuşmalarıyla olsun, birçok önemli duruşuyla ön plana çıkmıştır.

Yaşadığı birbirinden ağır trajedilerin ardından Hz. Zeyneb’in (Allah’ın selâmı üzerine olsun) kalbi daha fazla dayanamamış ve en sahih görüşe göre H.62 yılında 15 Receb gününde Şam’ın dışında Raviye denen bir köyde vefât etmiştir. (Şu anda oraya “Seyyide Zeyneb” denmektedir ve kabrinin üzerinde hazretin haşmetli şanına yaraşan güzel bir türbesi bulunmaktadır.) Zayıf bir görüşe göre ise Mısır’da defnedilmiştir. Zira orada da hazret için bir makam yapılmıştır ve Mısır’da Ehlibeyt’i (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) seven halk tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: