Mukaddes Türbe’de yas… Seyyide Ümmül Benîn’e (Selâmullah Aleyhâ) ağlasın gözler, yükselsin feryatlar, dağlansın sineler…

Mukaddes Türbe’de matem…

Duvarlarda kara sancaklar, kara kumaşlar, kara tabelalar…

Çünkü Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Aleyhisselâm) o pek muhterem validesi…

Hz.Ummul Benîn’in (Selâmullah Aleyhâ) şahadeti yıldönümü...

Hz.Ummul Benîn (Selâmullah Aleyhâ), tarihte eşi benzeri olmayan yüce şahsiyetlerden ve anneliğin en üstün örneklerini gösteren mümine hanımlardandır…

Hz.Ummul Benîn (Selâmullah Aleyhâ) için evlâdının yanı başında tutulan matemin detaylarını zikretmeden önce kendisinin kim olduğunu hatırlatalım ve tarihte kendisi hakkında söylenenler üzerinde duralım.

Adı Fatıma bin Huzam olup Amirî kabilesinin Kilâb aşiretinin Rebîâ kolundandır. Araplar arasında cesurluğu ve keremi ile nam salan pek soylu bir şecereye sahiptir. Ailesinin ve atalarının kahramanlıkları, keremi ve cesareti Araplar arasında dillere destandır.

Neden “Ummul Benîn” lakabıyla anılıyor?

Hz.Ummul Benîn (Selâmullah Aleyhâ); Müminlerin Emîri, Muttakîlerin Önderi, Hz.Resûlullah’ın (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) Canı, Kardeşi*, İlmi’nin Varisi ve Damadı olan Hz.İmam Ali bin Ebî Talib’in (Aleyhimasselâm) zevcesidir. Hz.Ummul Benîn (Selâmullah Aleyhâ), Müminlerin Emîri’nin (Aleyhisselâm); Hz.Fatıma Zehrâ’nın (Salawâtullah Aleyhâ) şahadetinden sonra evlendiği bir hanımıdır. Annelerinin adını taşıdığından; evlendiği sırada küçük yaşlardaki Hz.İmam Hasan (Aleyhisselâm), Hz.İmam Huseyn (Aleyhisselâm) ve Hz.Zeyneb-i Kubra’nın (Selâmullah Aleyhâ) yanında ismiyle zikredilerek onları annelerinin yaşadıklarını ve yokluğunu hatırlatıp üzmek istememiştir. İşte bu yüzden Müminlerin Emîrî’nden (Aleyhisselâm) kendisini adıyla anmamasını rica etmiştir. Müminlerin Emîri (Aleyhisselâm) da, isteği üzere, künyesi “Ummul Benîn/ Evlatların - Çocukların - Annesi” künyesi ile kendisine hitap etmiştir.

Evliliği

Rivayet olunduğu üzere Müminlerin Emîri (Aleyhisselâm), Arapları soy yönünden iyi tanıyan kardeşi Hz.Akîl bin Ebî Tâlib’e (Aleyhimasselâm) şöyle buyurmuştur: Benim için Arapların kahramanlarından dünyaya gelmiş bir hanımı iste ki; onunla evlendiğimde bana yiğit bir evlat doğurabilsin. Bunun üzerine Hz.Akîl (Aleyhisselâm) şöyle demiştir:

“Kilaboğulları’ndan Ummul Benîn Hanım’a ne dersin? Araplar içinde (Haşimoğulları’ndan sonra) onun atalarından daha cesuru yoktur!”

Yiğit evlatları

Hz.Ummul Benîn (Selâmullah Aleyhâ) Müminlerin Emîri ile gerçekleştirdiği o pek nurlu ve pek bereketli evlilikten dört erkek evlat dünyaya getirmiştir. Bunların en büyüğü; künyesi “Ebulfazl” ve lakâbı da “Haşimoğullarının Dolunayı/Ay yüzlüsü” olan Hz.Abbas bin Ali’dir (Aleyhimasselâm). Hz.Abbas’ın (Aleyhisselâm) üç yiğit kardeşi olduğunu söylemiştir. Hz.İmam Huseyn’in (Aleyhisselâm) sancaktarıdır. Araplar arasında sancaktarlık çok önemlidir. Zira sancağın düşmesi ordunun yenildiği anlamına gelir. Bir lakabı da “El-Amîd” yani “Tuğ”dur. Bu lakap o devirde Ordu’nun başkomutanından hemen sonra gelen kademeye verilen lakaptır. Bu günkü literatürde “Orgeneral” ya da “Ordu komutanı” gibi bir rütbeye karşılık gelir.

Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Aleyhisselâm) üç kahraman kardeşi olduğunu söylemiştik:

Fahr-ı Kâinat Hz.Muhammed Mustafa'nın (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) pek muhterem Babası'nın (Aleyhisselâm) adaşı, Hz.Abdullah bin Ali (Aleyhimasselâm),

Cennetteki kanatlarıyla müjdelenen Hz.Cafer-i Tayyar’ın (Aleyhisselâm) adaşı Hz.Cafer bin Ali (Aleyhimasselâm) ve,

Müminlerin Emîri’nin (Aleyhisselâm) meşhur Şiilerinden ve can dostlarından olan Hz.Osman bin Mez’ûn’un (Ridvanullahi Teâlâ Aleyh) adaşı Hz.Osman bin Ali (Aleyhimasselâm).
Muminlerin Emîri (Aleyhisselâm) bu hususu özel olarak belirtmiş ve Hz.Osman bin Mez’ûn’a (Ridvânullahi Teâlâ Aleyh) duyduğu muhabbetten dolayı bu ismi verdiğini söylemiştir.

İşte bu yiğitlerin her üçü de en yiğit şekilde savaşmış ve Ağabeyleri Hz. Ebulfazl Abbas (Aleyhisselâm) gibi; Aşûrâ gününde Hz.İmam Huseyn’in (Aleyhisselâm) davası uğrunda canları, kanları ve sevdikleri ne varsa feda ederek şehit olmuşlardır.


Hz.Ummul Benîn’in (Selâmullah Aleyhâ) imanı ve Allah-u Teâlâ katındaki üstün makamı hakkında söylenenler


Hz.İmam Huseyn’e (Aleyhisselâm) sevgisi, bağlılığı ve destansı vefasına tarihten birkaç şahit:

Şeyh Mamakânî Tenkîh-ul Makâl adlı kitabında O’nun (Selâmullah Aleyhâ) hakkında şöyle diyor: “Kendisi’nin imanı’nın ne denli kuvvetli olduğu şuradan anlaşılıyor: Müjdeci beklerken matem haberi ile sarsılmış, her bir evladının şahadeti için O’na matem şiiri okunduğunda –mealen- “Bana Huseyn’den haber ver!” demiştir. En son Hz.Abbas’ın (Aleyhisselâm) haberini aldığında:

“Yüreğimi kopardın (yaktın bitirdin)! Evlatlarım da, gökkubbenin altındaki her şey de; he Ebî Abdillah Hz.Huseyn’e (Aleyhisselâm) feda olsun!”

demiştir.

“İşte gördüğünüz gibidir! Eğer Hz. Huseyn (Aleyhisselâm) sağ salim kalması uğruna dört evladının dördünün de katledilmesini bile sineye çekebilmektedir! İşte bu; çok yüksek bir dini makama sahip olduğunu ortaya koymaktadır.”


En-Nakdî (Zeyneb-ul Kubrâ) adlı kitabında O’nun (Selâmullah Aleyhâ) hakkında şöyle diyor: “Faziletli (üstün) ve Ehlibeyt’in (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) hakkını tanıyan hanımlardandı. Aynı zamanda da fasîh ve belagatli konuşurdu. Pek takvalı, zahide (dünyadan yüz çeviren) ve çokça ibadet eden bir hanımefendi idi.”

Mazenderânî de “Me’âliyyus- Simtayn” adlı kitabında Hz.Ummul Benîn (Selâmullah Aleyhâ) hakkında, “Kenz-ul Mesâ’îb” adlı kitaptan şu sözleri nakletmiştir: “O’nun oğlu Hz.Abbas (Aleyhisselâm); ömrünün henüz başlarında iken anne ve babasından çok büyük miktarda ilim almıştır.”

Şahâdeti:

Tarihçiler, Hz.Ummul Benîn’in (Selâmullah Aleyhâ) Kerbelâ faciası sonrasında yaptıklarından pek bahsetmemiştir. Sadece Medîne-i Münevvere'deki Bakî mezarlığına gittiğini, orada uzun uzun ağladığını ve okuduğu matem şiirleri ile, o sırada orada bulunan veya oradan geçen en katı kalpli insanları bile ağlatabildiğine değinmişlerdir.

Bazı rivayetlerin naklettiği üzere H. 64 senesi 13 Cemaziyelâhir Cuma gününde, Hz.Ummul Benîn (Selâmullah Aleyhâ); Hz.İmam Huseyn’in (Aleyhisselâm), Hâne Halkı’nın (Aleyhimusselâm) ve Can dostları’nın (Ridwânullahi Teâlâ Aleyhim) yaşadıklarının derin yaraları, üzüntüsü ve kederine daha fazla dayanamayarak dünyaya gözlerini yummuştur. Nitekim mubarek kabri de Medîne-i Munevvere’de Bakî Mezarlığı’ndadır.

Doğduğu günde,

Öldüğü günde

Ve yeniden diriltilip o büyük şefaatçilerden olacağı günde…

O’na çok, çok selâm olsun…



*“Hem damat, hem kardeş nasıl olunuyor?” diye merak eden ziyaretçilerimiz için bu anekdotu açıklayalım: Hz.Resûlullah (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) Efendimiz; hem Mekke'de, hem Medîne-i Münevvere'de olmak üzere, iki defa müslümanları birbiriyle kardeş yapmıştır. Bu kardeşlik bağının özel bir ayrıcalığı ve hukuki yükümlülükleri bulunuyordu. Bu süreçlerin her ikisinde de, kendine Müminlerin Emîri Hz.İmam Ali'yi (Aleyhisselâm) kardeş seçmiştir. İşte bu şanlı lakap da buradan gelmektedir.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: