Mukaddes Kerbelâ’da Huseynî hizmetin önemli simalarından biri: Kerbelâ’lı Şeyh Abduzzehra el-Kâbî

Merhum Şeyh Abduzzehra el-Kâbî, Hz. İmam Huseyn (O'na selâm olsun) minberinin önemli isimlerindendir. Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) minberinde yapmış olduğu tarihi hizmetler sebebiyle “Huseynî hatiplerin Şeyhi (büyüğü)” lakabıyla anılmıştır. Merhum Şeyh’in özel üslubu ve adeta iliklere işleyen sesi; vefatının ardından uzun yıllar geçmesine rağmen Irak’ta ve diğer İslam ülkelerinde halen dinlenmekte ve Huseynî’lerin aşk gözyaşlarını akıtmasına vesile olmaktadır…

Şeyh Abduzzehrâ el-Kâbî’ye “Abduzzehra” yani “Hz.Zehrâ’nın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) hizmetkârı” ismi verilmesinin sebebi;H. 1327 senesinde Âlemlerin Hanımlarının Seyyidesi Hz. Fatıma Zehrâ’nın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) mutahhar viladetinin yıldönümünde dünyaya gelmiş olmasıdır.

(Abd kelimesi “kul” manasına geldiği gibi “hizmetkâr” manasına da gelir. Şayet Allah’a nisbet edilirse “kul”; Hz. Peygamber ile Ehlibeyti’ne (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) nisbet edilirse “hizmetkâr” anlamına gelir. Örneğin “AbdulCebbar”, “Cebbar’ın (Azze ve Celle) kulu” ve “Abdulhuseyn” de “Hz. Huseyn’in (O'na selâm olsun) hizmetkârı” demektir.)

Kerbelâ yakınlarında bulunan bir tepede dünyaya gelen Şeyh Kâbî çok zorlu bir ömür geçirmiştir. Şeyh (Allah O’na rahmet etsin) hak, sosyal adalet ve mazluma yaran, zalime düşman olabilmek uğruna nice sıkıntılara göğüs germiştir; açlık, fırtına, sağanak yağmur, yokluk, zindan ve gurbet… Hepsi Merhum Şeyh’in hayatında kendine yer bulmuştur. Babası onu “Katipler”e yazdığında beş yaşındaydı.

(Katipler; belli bir sayıda çocuğu bir araya getirip küçük yaştan itibaren itikatları,ahlakları yönünden sağlam ve hayata bakışları güçlü birer birey olarak yetişebilmeleri için yaşlarına bir biçimde din, ahlak, itikad derslerinin öğretildiği okuldur)

Şeyh Kâbî; alimlerle, hatiplerle ve Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) hizmetkârları ile dolup taşan Mukaddes Kerbelâ’da yetişip büyüdü. İlahi kemâlat merdivenini tırmanmaya erken yaşta başladı. Heenüz küçük yaşta iken fesahat, belagat, açıklayabilme. Bütün Kur’ân-i Kerîm’i hıfzetmiş olmasının yanı sıra, onbinlerce kasîde, şiir ve Arapça deyimi de ezbere biliyordu. Ayrıca Nebevî Hadisler ile Ehlibeyt (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) öğretileri hususunda dirayetliydi ve derinden bilgiydi.

Hilkati (Görünüşü) ve Ahlakı:

Şeyh (Allah O’na rahmet etsin) orta boyluydu, esmerdi ve zayıf bir bedene sahipti. Hızlı yürürdü. Yolda çok beklerdi. Çünkü tanıdık ve dostların yanından hal hatır sormadan öylece geçip gitmeyi sevmezdi. Allah-u Teâlâ ona gür bir ses vermişti. Sesi; onun zamanındaki tüm seslerden farklı ve özel bir tona sahipti. Ayrıca kaç meclise giderse gitsin, ya da meclisler ne kadar sürerse sürsün; sesinde herhangi bir yorgunluk belirtisi olmazdı. Muharrem ayının ilk on günündeki meclislerde en son yorulan ses onunkiydi. Gittiği meclislere katılanların sayısı yüzlerle ifade edilmeye başladı. Meclisleri sabah erkenden başlar, gece geç saatlerde sona ererdi. Ahlakına gelince; ahlakı çok yüksek bir seviyedeydi ve bu hemen farkedilirdi. Tevazusu dikkat çekiciydi, büyük küçük herkese karşı hep mütevâzî idi.

Şeyh Kâbî’nin düşüncesinde minberin mesajının hedefi; ıslah olarak özetlenebilirdi. Mesajlar hatibin kendi nefsini ıslah etmesi ile başlıyor ve sonra da halka halka ilerleyerek toplumun tümünü ıslah etmeye doğru ilerliyor. Şayet hatip minberinden şahsi çıkarlar elde etmeyi hedefliyorsa ilahi tevfik kapısı kapanır, nefsini geriletir ve hitabetinden de hiçbir şey elde edemez. Şeyh – Allah rahmet eylesin – yetiştiriği öğrencilerine şunu tavsiye ediyordu: “Hatip insanlara sadece sözüyle tesir etmez. Lafzı, bakışı ve diliyle de tesir eder. Eğer Allah’ın haram kıldıklarından gözünü çeviriyorsa ve faydalı ilme kulağını vakfetmişse; hitabeti, ahlakı ve karakterinin tesiriyle kalpleri kuvvetle yerinden oynatır.” Aynı şekilde onlara minberin sırtından geçinmemeyi de tavsiye ediyordu. Öğrencilerinden biri şöyle anlatıyor: “Şeyh Kâbî bana minberin sırtından geçinmemeyi ve servet aramamayı öğretti. Hep bana şu sözleri söylerdi”:

“Yavrucuğum istersen Allah-u Teâlâ’nın şu buyruğunu oku: “Sizden hiçbir ücret istemeyen ve hidayete ermiş olan kimselere uyun!” (Yasin 21) İnsan tabiatı ve fıtratı bizleri, bizden para ya da başka dünya enkazı istemeyen kimselerin peşinden gidecek şekilde yoğurmuştur… Hatib, mesaj sahibidir ve mesajı mukaddestir. Öyleyse minbere para toplamak niyetiyle; değil Allah-u Teâlâ’ya (kurbet) yaklaşmak maksadıyla çık…”

Bu yüzden de muhterem Şeyhimiz Şeyh Kâbî’nin adeta sözlerini tüm kalbini sıkarak söylüyormuşçasına sözleriyle infial içinde konuşan çok parlak bir hatip olduğunu görüyoruz. Bu sebeple sözlerinin nefislere etkisi büyüktü. Çünkü kalpten çıkan kalbe ulaşırdı. Meclislerinde muteber ve sahih rivayetler ile hadisleri anmak için çaba sarfeder; sıhhatı sabit olmayan rivayetleri anmaktan kaçınırdı. Bir meclisten diğerine geçtiğinde bir önceki mecliste söylemiş olduklarını tekrarlamazdı. Sözlerini çok düzgün kullanır, hadisleri analiz eder ve sonuçlar ortaya koyardı. Şeyh Kabî’nin, eşsiz bir minber şahsiyetine dönüşmesine; yanık sesi, çok sayıda bilgiyi ezberinde tutması ve doğaçlama konuşmadaki hızı , bir konudan diğerine geçerken aralarında olağanüstü bir zeka ile bağlar kurması ve nadir görülen bir uslup ile dinleyenlerin iyice kendine kesilmesini sağladıktan sonra konunun özüne dönebilmesi de çok yardımcı oldu. Düşüncelerini netleştirmek için çok örnek verir ve karmaşık konuları, Kur’ânî örnek verme metotları yoluyla basitleştirip anlamların zihinlere yerleşmesini sağlardı…

15 Cemaziyelevvel 1394 gecesi, Mukaddes Kerbelâ’da hüzünlü bir geceydi. Meşhur Allame Hatip ve Edebiyatı Şair Şeyh Abduzzehra el-Kâbî vefat etmişti. Yüce Allah O’nu her şeyi kapsayan rahmetiyle sarsın, engin cennetlerine yerleştirsin ve Hz. Peygamber Efendimiz ve Pâk Ehlibeyti ile birlikte haşretsin.

15 Cemaziyelevvel 1394 günü de, Mukaddes Kerbelâ’da unutulmaz günlerden biriydi. Büyük kayıp merhumun cenazesini teşyi etmek üzere dört bir yandan akın etmişler, merhumun cenazesinin bulunduğu Hayy el-Huseyn caddesindeki evinden Vadî adlı yerde bulunan kabrine ve arada bulunan Mukaddes Türbeler’i de kapsayan yerlere kadar neredeyse ucu bucağı görünmeyen bir insan seli oluşturmuşlardı. Tanıklardan biri diyor ki: “(Merhum’un) teşyi merasimi,büyük taklit merciilerinin cenaze merasimlerini andırıyordu.”

Merhum, Irak’ta ve diğer körfez ülkelerinde öncü hatiplerden olduğundan, İslam dünyasının dört bir yanındaki Hz. İmam Huseyn (O'na selâm olsun) ziyaretçileri, O’nun Mukaddes Kerbelâ’da verdiği minber sohbetleri ve özellikle de her sene Aşura günü hazin sesiyle okuduğu Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) “Maktel”inin birinci bölümünü dinlemişti. Birçok radyo kanalı; onun sesinden “Maktel”in birinci bölümünü Muharrem-i Harâm ayının onuncu günü (Aşûra) ve ikinci bölümünü okuyuşunu da Safer ayının yirminci gününde (Erbain) yayınlardı. Vefatı sebebiyle çok sayıda İslam ülkesinde hüzün yaşandı. Çok sayıda ülkede ve şehirde, sevabı onun pâk ruhuna adanmak üzere matem meclisleri düzenleneceği gazete ve dergilerde duyuruldu. Irak'ta Mukaddes Kerbelâ, Bağdat, Simawa, Basra ve diğer ülkelerde Kuveyt, Beyrut, Tahran, Mukaddes Kum; bu şehirlerden sadece birkaçıydı.

Selâm olsun Ehlibeyt (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) yolunda hizmet eden ve İslam’da ıslah için büyük çabalar sarfeden o öncü din adamın! Yüce Allah, O’nu; engin rahmetiyle sarsın ve altından nehirler akan cennetlerine yerleştirsin!
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: