Fotoğrafçıların dilinden Erbain ziyareti özel kareleri…

Genelde medyada alışılagelmiş olan gazetecilerin mikrofonu ya da ses kayıt cihazını insanlara yöneltir ve “Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz” veya “Görüşlerinizi alabilir miyiz?” türünden sorular sormasıdır. Biz bugün tam tersini yapıp insanlara değil, genelde fikirleri pek sorulmayan deklanşörün arkasındakilere yani fotoğraf sanatçılarımıza soracağız.

Dünyanın en önemli olayı olan ve Ehlibeyt (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) aşığı milyonların Hz.Ebâ Abdillah’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Pâk Türbesi’ne doğru akın akın gittiği Erbain ziyaretine eşlik eden fotoğraf sanatçılarımız; çok beğendikleri kareleri kendi dilleriyle anlatacaklar.



Dünya çapında tanınmış Suudi Arabistanlı fotoğraf sanatçısı Muhammed Şebîb şöyle dedi: Fotoğrafımı Zi Kâr eyaletine bağlı Fadıliyye bölgesinde çektim. Beni bu kareye bağlayan şuydu: İleri yaşlarda bir adamdı.Sabah saatleriydi, hava sıcaklığı düşüktü.Ama Hürlerin kalbinin attığı yere doğru yürüyen ziyaretçilerin hizmeti için yolun üzerinde durdu. Böylesi bir manzara, “Cennet’e giden yol”un dışında dünyanın hiçbir yerinde tekrarlanmaz. Ne kadar büyük bir Ehlibeyt (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) aşkı ve bağlılığına sahipti ki bu işi yapabiliyordu… Bu ilahi tevfikten dolayı ne mutlu O’na ve ne mutlu bu yolda yürüyenlere…”

Dünya çapında tanınmış Kuveytli fotoğraf sanatçısı Ali Zeydî de şöyle dedi: Fotoğrafımı Zi Kâr eyaletine bağlı Çebayiş bölgesinde çektim. Beni bu kareye bağlayan da şu oldu: Bölge sakinlerinin yaşantılarının tüm sadeliğine3 rağmen günlük işlerini bırakmış küçük büyük hepsinin erkenden yola çıkmışlardı. Tek dert ettikleri şey; Erbain ziyareti ibadetini eda etmek için Mukaddes Kerbelâ’ya doğru yola çıkmış Hz. Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ziyaretçisine nasıl hizmet edecekleri olmuştu. “Bu aşk aslında ne?...” İşte bu soru öteden beri kafamı meşgul etmişti. Cevap bulmaya çalıştıkça yeni yeni sorular aklıma geliyor ve kafam karışıyordu. Ta ki bu ölümsüz yoldaki manzaraları kendim görünceye kadar...”

Fotoğraf sanatçısı Emîn el-Ali ise şunları söyledi: “Fotoğrafımı Mukaddes Kerbelâ şehrinden 500 km uzaktaki Basra şehrinde çektim. Şafak vaktiydi. Gençliklerinin baharında yirmili yaşlarda gençler gördüm. Acele ede ede tempolu adımlar atarak ilerliyorlardı. Adeta büyük bir ödüle doğru yarışıyor gibiydiler. Sancaklarını da omuzlarına almışlardı. Durup düşündüm. “Niye acele ediyorlar ki?” Ama yarışmakta sonuna kadar haklılardı. Çünkü onlar Hürlerin Efendisi’ne gideceklerdi; dik durmanın, izzetli olmanın ve tağutlara meydan okumanın ne demek olduğu O’ndan öğrenilmişti. Öyle birine doğru ilerliyorlardı. Onların bu bağlılığı ve ilerleyişi beni gerçekten de çok etkiledi. Farkında olmadan elim fotoğraf makinasına davrandı. Bu anı ölümsüzleştirmek istemiştim.”

Foto muhabir Muhammes Sawaf da şunu söyledi. Fotoğrafımı Basra eyaletine bağlı Medîne kazasının Sure bölgesinde çektim. Şafak vaktiydi. Sabah namazından hemen sonraydı. Güneş daha doğmamıştı bile. Üstelik hava sıcaklığı çok düşüktü. Ancak ziyaretçiler, sazlıkların arasından geçen o yolda tüm azimleri ile ilerliyorlardı ve acımasız hava şartlarına hiç mi hiç aldırış etmiyorlardı. Durup uzun uzun düşündüm: “Bu Huseyn, nasıl biri böyle? Ve İnsanlara ne sundu da ona bu derece aşık haldeler?...”

Foto muhabir Ahmed Huseynî de şunları dedi: “Fotoğrafım Buteyre yolundaydı. Bu yol Misan eyaleti ile Divaniye eyaletini birbirine bağlayan yoldur. Kaç yıldır ziyaretçilerin yolunda gezinip bu Huseynî ayinin yüceliğini ve her türlü zorluklara meydan okuyuşunu yansıtan manzaralar görüntülüyorum. Ancak Huseynî aşkı beklentilerimi karşılayacak şekilde anlatan bir fotoğraf bulamamıştım. Ta ki o güne kadar. 8 Safer 1436 (1 Aralık 2014) günü bir ziyaretçi gördüm. (Dahil Hadem) Aşıkların Kabe’sine doğru emekleye emekleye gidiyordu. O zaman dedim ki: “Hakikaten de: Huseyn’e duyduğumuz aşk ile onları katlettik”

(Irak’ta çok iyi bilinen bir şiir mısrasına atıf yapıyor. Mısra şöyle: “Huseyn’in katliyle bizi katlettiler; biz de onları Huseyn’e duyduğumuz aşk ile (kin ve nefretlerinden) öldürdük.” Yani onlar Hz. Huseyn’i (Allah'ın selâmı üzerine olsun) katlederek bizi de katletmiş oldular. O’nun (Allah'ın selâmı üzerine olsun) acısı bizleri katletti.Ama bizim Hz. Huseyn’e (Allah'ın selâmı üzerine olsun) duyduğumuz aşkımız da onları katletti. Çünkü o aşkı görünce kin ve nefretlerinden çatladılar. Nitekim yüce Allah Âl-i İmran suresinin 119 ayetinde münafıklara hitaben “De ki: Kininizden ölünüz!” buyurmaktadır. )
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: