“Hz.Ebu Talib, heybeti ile şahsiyeti ile Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) için ne de güzel bir sığınak olmuştur”

Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi Kültür ve Düşünce İşleri Bölümü tarafından Hz.Ebu Talib’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) mubarek doğumu münasebetiyle 23 Mayıs 2017 (26 Şaban 1438) Salı günü özel kutlama töreni düzenlendi. Törende konuşan Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi Şerî Mütevellîsi Seyyid Ahmed Safî (İzzeti daim olsun) şunları söyledi:

“Maalesef İslam tarihimizde tarihçiler uzun dönemler boyunca denge halini koruyamadı. Bunun sebebi de tarihi yazanların çoğunlukla bağımsız ve objektif bir durumda olmayışı ve eğer gerçekleri anlatırlarsa maruz kalacakları şeyler. İşlerin onların elinde olduğu kimseler tarihi gerçekleri değiştirmek için askerler tutmuşlardı.”

“Hatta iş bunun ötesine de geçti. Bazı yazarlar Hz. Peygamber (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) hakkında çok sayıda yalan hadis ve rivayet uydurup aktardı. Hatta ve hatta bazı tarihçiler şunu nakletmişlerdir. İbn-i Ebî Avcâ gibiler. Zındıklığı ile meşhur olduktan sonra ondan kurtulmak istediler. O da onlara şöyle dedi: ‘Yüz bin hadis uydurdum. Bunlarda haramı helal, helali de haram yaptım.’ Bu kastedilen hadisler de Hz. Peygamber’e (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) isnat edilmiştir. Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) söylemediği şeylerdir bunlar. Ancak o nefsinden bir sakındıranı olmadığı için bunları söylemiştir. O dönemlerde yönetici otoriteler de Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) dokunulmazlığı ile ilgilenmiyorlardı. Öyle ki birileri Hz. Peygamber (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) adına yalanlar uyduruyor ve onu bundan caydıracak kimse görmüyordu.”

“Bulandırdıkları şahsiyetlerden biri de Hz.Ebu Talib’dir (Allah'ın selâmı üzerine olsun). Bu sorunla yüzleşip mücadele eden kimseler de olmuştur - Allah onları hayırla mükafatlandırsın – hatta Ebu Talib Firavun’un hanedânından olan ve gördüğü bir maslahattan ötürü imanını gizleyen Âl-i Firavun müminine benzetilmiştir. Bizlerin Ehlibeyt (Hepsine selâm olsun) mektebi olarak kendi özel verilerimiz doğrultusunda inandığı şey de; Hz. Ebu Talib’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) sadece bir mümin değil, müminlerin büyüklerinden olduğudur. Bu ısrar, bu iman. Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) korunmasına yardımcı olmuştur. Çünkü o dönemde Hz.Ebu Talib o dönemde vadinin efendisiydi. Onun bu heybeti Hz. Peygamber (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) için bir koruyucu kalkan oluşturdu. Sizin de bildiğiniz üzere bazı tarihi olaylar doğal seyri üzere ilerler; yani mucize olmadan. Bu gerçekleri ele alıp araştırdığınızda Hz. Peygamber’e (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) babasını, dedesini ve vâlidesini yitirmesi sonrası henüz çocuk olduğu bir yaştan itibaren yapılan hamîliği görüyorsunuz. Yetimlik Hz.Peygamber’e (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) eşlik etmiştir. O ilk yetimdir. Kur’ân-i Kerîm de bu meseleye sözü getirdiğinde ve Allah-u Teâlâ’nın Hz. Peygamber’e fazlından söz ettiğinde şu ayeti zikrediyor: “O seni yetim bulup da barındırmadı mı?...” (Duha 6) Bu barınma Hz. Peygamber’e temin edildiğinde mutlaka müşriklerin ona ulaşamayacağı (el uzatıp zarar veremeyeceği) bir barınak olmalıdır. Ebu Talib de bilfiil gerek heybeti ile gerekse de kişiliği ile Hz. Peygamber’e (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) ne güzel bir barınak olmuştur. O (Ebu Talib) heybet duyulan bir adamdı ve Bathâ’nın (Mekke Vadisi’nin) rakipsiz efendisiydi.”

“Bu muazzam şahsiyete Hz. Peygamber (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) bir tür işarette bulunuyor. Bizler yetimin kefaletini üstlenmeye (yetime bakmaya) cesaretlendirdiğimiz zaman Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) şu hadisini aktarıyoruz: “(Mubarek işaret ve orta parmaklarını birleştirerek) Ben ve yetimin kefîli işte bu ikisi gibiyiz.” Burada kastedilenin Hz. Ebu Talib (Allah'ın selâmı üzerine olsun) olması da uzak (ihtimal) değildir. İfade (açısından baktığınızda) Hz.Ebu Talib’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) yeryüzündeki en mukaddes ve en üstün yetimin; Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) bakımını üstlenerek yetimin kefaletini üstlenmede en ön plana çıkan olmuştur. (Bu yüzden) bununla kastedilen O olabilir. Burada Hz. Peygamber Hz.Ebu Talib’in makamını yüceltmek için “Ben ve yetimin kefîli...” diye buyurmuş olabilir. Zira bu Hz.Ebu Talib’in özel nişanesiydi. Eğer ‘Hayır... Hz. Ebu Talib de belli bir müddet Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) kefaletini üstlenmiştir’ dersek o zaman bu bütün anlam yetimin kefaletini üstlenen herkesi kapsar. Ebu Talib de bu bakımda en ön plana çıkandır. Yetimin kefaletini üstlenmiştir; hem de nasıl bir yetim?!!! Hz. Peygamber (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin)...”

“Kuşkusuz Hz.Ebu Talib’in (O'na selâm olsun) maruz kaldığı sınamalardan biri de O’nun dinine, İslam’ına ve inandıklarına dil uzatılmasıdır. Üstelik o putlara asla tapmamıştır.”

“Yüce Allah’tan bu yüce adamın hakkını eda edebilmeyi niyaz ederiz. Bu saygın münasebete, Hz.Ebu Talib’in (O'na selâm olsun) doğumunu anarak dikkat çekmek için çaba harcayan kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Ne malın ne de evladın fayda vermediği, kişinin ancak selîm bir kalb ile Allah’a gelmesinin fayda ettiği kıyamet gününde Allah’tan Hz.Ebu Talib’in şefaatini ihsan etmesini niyaz ederiz. Ve Âlemlerin Rabbi’ne hamdolsun. Allah’ın salât ve selâmı Hz. Muhammed’e ve O’nun pek Pâk, pek Güzel (kokulu) Hanedânı’na (Ehlibeyti’ne) olsun!”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: