Aşûra Durakları: Hz.İmam Zeynelabidîn (a.s.) Muaviye oğlu Yezîd’i ve Ebu Sufyan soyunu kendi saraylarında perişan ediyor

El-Menakıb kitabından ve diğer kaynaklardan şöyle rivayet edilmiştir:

Yezîd (Allah’ın laneti üzerine olsun) insanlara Hz. Huseyn’in ve Hz.Ali’nin (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) sözde kötülüklerini ve yaptıklarını anlattırmak için bir minber kurulmasını ve bir hatibin getirilmesini emretti. Adam da Allah’a hamd ettikten sonra Hz.Ali’ye ve Hz. Huseyn’e çokça hakaret edip Muaviye’yi ve Yezîd’I (Allah’ın laneti üzerlerine olsun) iyice abarta abarta övüp durdu ve her türlü güzelliği onlara atfetti.

Derken Huseyn oğlu Ali adama şöyle bağırdı: “Vay senin haline (Cehennem’deki Veyl vadisine gelesin) ey hatip! Yaradanın gazabı pahasına yaratılmışın rızasını satın aldın! Ateşteki yerini hazırla!”

Huseyn oğlu Ali (O’na selâm olsun) ardından şöyle dedi: “Ey Yezîd! Içinde Allah’ın rızasının ve şu outran kimselerin sevap ve ecrinin olduğu bir söz söylemem için bu tahtalara çıkmama izin veriyor musun?”

Yezid reddetti.

İnsanlar da bunun üzerine “Ey Müminlerin Emîri! İzin ver çıksın minbere! Ola ki bir şeyler duyarız!” dedi.

Yezid bunu duyunca şöyle cevap verdi: “Şu var ya, minbere çıkarsa beni de Ebu Sufyan oğulları da rezil etmeden inmez!”

“Ey Müminlerin Emîri! Şunun değeri ne, elinden ne gelir ki bunun!” dediler.

O da “O, ilmi kana kana içmiş bir hane halkındandır (Ehlibeyttendir)” dedi.

İzin vermek zorunda kalıncaya kadar bu şekilde tartıştılar. İzin çıkınca Hz.Huseyn’in oğlu Hz.Ali minbere çıktı. Önce Allah’a hamd-u senâda bulundu. Sonra gözleri yaşartan ve kalpleri korku içerisinde bırakan bir konuşma yaptı. Sonra şöyle dedi:
“Ey insanlar! Bize altı şey verildi ve yedi şey ile üstün kılındık. Bize; ilim, hilim, hoşgörü, uzdillik, cesur savaşçılık ve müminlerin kalbinde bize yönelik sevgi verilmiştir. Seçilmiş peygamber Muhammed’in bizden, Sıddıyk’ın bizden, Tayyar’ın bizden, Allah’ın da Resûlü’nün de arslanının bizden ve peygamber kızından olan iki torunun da bizden olmasıyla üstün kılındık. Beni tanıyan tanır, tanımayana hasebimi ve nesebimi bildireyim.”

“Ey insanlar! Ben Mekke’nin ve Mina’nın oğluyum! Ben Zemzem’in ve Safâ’nın oğluyum! Ben kendi abasının kenarıyla (Kabe’nin) rüknünü taşıyan kimsenin oğluyum! Ben giyinenlerin de örtünenlerin de en hayırlısının oğluyum! Ben ayakkabı giyenlerin de ayağı yalınların da en hayırlısının oğluyum! Ben tavaf edip (Safâ’dan Merve’ye yürüyenlerin) en hayırlısının oğluyum! Ben haccedenlerin ve Lebbeyk diyenlerin en hayırlısının oğluyum! Ben Burak ile havada taşınmış lan kimsenin oğluyum! Ben Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya İsrâ yapılmış olan kimsenin oğluyum! Ben Cebrail ile beraber Sidre-tul Muntehâ’ya erişmiş kimsenin oğluyum! Ben yaklaşıp yaklaşıp iki yay kadar ya da daha yakın olmuş olan kimsenin oğluyum! Ben semânın meleklerine namaz kıldıran kimsenin oğluyum! Ben Celîl (olan Allah’ın) vahyedeceğini vahyettiği kimsenin oğluyum! Ben Muhammed Mustafâ’nın (Seçilmiş Muhammed’in) oğluyum! Ben Ali Murtezâ’nın (Razı olunmuş Ali’nin) oğluyum! Ben ‘La ilahe illallah’ dedirtene kadar yaratıkların burnunu vuran kimsenin oğluyum! Ben Allah Resûlü’nün önünde iki kılıçla vuran, iki mızrakla mızraklayan, iki hicreti de yapan, iki biatı da eden, Bedr’de de Huneyn’de de savaşan ve bir göz açıp kapayıncaya kadar dahi küfr etmemiş kimsenin oğluyum! Ben müminlerin salih kimsesinin, Peygamberler vârisinin, inkarcıları zelîl eden kimsenin, Müslümanların Arıbeyinin, Mücahitlerin nurunun, İbadet edenlerin ziynetinin, (Allah korkusunda) ağlayanların baş tacının, sabreden kimselerin en sabırlısının, Âlemlerin Rabbi’nin Resûlü Yasîn’in soyundan olup da kıyam edenlerin en üstününün oğluyum! Ben Cebrail ile desteklenen ve Mikail ile muzaffer kılınan kimsenin, Müslümanların hareminin hamîsinin, dinden çıkanlarla da biatından dönenlerle de azgın isyankârlarla da savaşmış olan kimsenin, azılı düşmanlarına karşı cihad edenin, tüm Kureyşliler içinde yürüyen kim varsa hepsinin en iftihara layık olanının ve Allah’ın da Resûlü’nün de davetine icabet eden müminlerin ilkinin oğluyum! İlk Müslüman olanların ilkinin, haddi aşanların belini kıranın, müşrikleri ortadan kaldıranın, Allah’ın münafıklara attığı okun, ibadet eden kimselere hikmet dilinin, Allah’ın dininin muzaffer yareninin ve Allah’ın hikmet bağı ve ilminin heybesinin oğluyum! Hoşgörülü, elibol, güleç ve pâk kılınmıştır, Mekkelidir, ondan pek razı olunmuştur! Girişken, azimli, çok oruç tutan, pek edepli, ılımlıdır! (Kötünün) soyunu kesen, (şer üzere toplanan) gürühu dağıtandı. Her halükarda dizginler elinde olurdu (duruma hakimdi), soğukkanlıydı, başı dikti (zilleti asla kabul etmezdi). Yiğitti, arslandı; savaşlarda mızraklar iyice yakınlaşıp yularlar birbirine iyice giriştiği vakit onları (düşmanları) değirmende öğütür gibi öğütüp un ufak eder ve rüzgarda savururdu. Hicaz’ın arslanı, Irak’ın koçuydu. Mekke’de vardı, Medîne’de de; el-Hayf’ta da vardı, Akabe’de de. Bedir’de de vardı, Uhud’da da. Ağacın altındaki biatta da vardı, muhacir de olmuştu. Araplardandır, onların da efendisidir. Savaş meydanı ehlidir, o meydanın da aslanıdır. İki meş’arın varisidir. (Peygamber kızından doğma) iki torun Hasan ve Huseyn’in babasıdır. Dedem işte odur; Ebu Talib’in oğlu Ali’dir!”

“Ben Fatıme-tuz-Zehrâ’nın (apaydın parlayan Fatıma’nın) oğluyum! Ben hanımların seyyidesinin oğluyum!...”

Hz. Ali b. Huseyn işte bu şekilde ben şuyum, ben şuyum diye anlatmaya devam etti. İnsanlar hüngür hüngür ağlamaya başladı, sesler yükseldi. Yezîd (Allah’ın laneti üzerine olsun) fitne çıkar diye korkuya kapıldı, Hz.Ali b. Huseyn’in sözünü kesmesi için müezzine ezan okumasını emretti.

Müezzin “Allahu Ekber, Allahu Ekber” dedi.

Hz.Ali b. Huseyn de “Allah’tan daha büyük yoktur” dedi.

Müezzin “Eşhedu en la ilahe illallah” dedi.

Hz.Ali b. Huseyn “Saçım da, derim de, etim de, kanım da buna şahittir” dedi.

Müezzin “Eşhedu enne Muhammeden Resulullah” dedi.

Bunun üzerine Hz.Ali b. Huseyn minberin üzerinden Yezid’e dönüp şöyle dedi: “Şu Muhammed, senin dedem midir benim dedem mi?! Eğer deden olduğunu iddia edersen yalan söyler ve küfre girersin! Eğer benim dedemdir diyorsan o zaman ne diye onun soyunu öldürdün?!”

Müezzin ezana devam etti. Ardından kamet okundu. Sonra Yezîd (daha hiç vakti girmemiş olmasına rağmen) öğle namazını kıldı!
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: