Safer ayının yirminci günü: Esirler Kervânı’nın Kerbelâ’ya dönüşü

Kalk, tazele hüznünü Safer’in yirmisinde

Döndü evlâd-ı resûl başı kabirlere o günde

Helâl dendi döküldü Âl-i peygamber kanı

Küfrün bile berî olduğu bir kavmin dininde

Hicri 61 yılında işte bunun gibi bir günde; Hz.İmam Huseyn’in, hane halkının ve seçkin dostlarının (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) şehîd olduğu acı dolu Kerbelâ faciasından kırk gün geçmişti.

Tarihi kaynaklar şöyle anlatıyor: Esirler Kervânı Şam’dan Medîne-i Münevvere’ye doğru giderken bir yol ayrımına girdiler. Bir yol Irak’a diğeri de Hicaz’a götürüyordu. Rehberlerine “Bizi Kerbelâ’dan uğrayan yoldan götür” dediler.

Safer ayının yirmisinde – yani Erbain gününde – Kerbelâ’ya ulaştılar. Hz.İmam Huseyn’in, hane halkının ve dostlarının (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) kabirlerini ziyaret edip matemlerini tuttular ve birkaç gün orada kaldılar.

Atiyye el-Avfî’nin şöyle aktardığı rivayet ediliyor: Cabir b. Abdullah el-Ensarî (Allah O’ndan razı olsun)ile Huseyn’in (O’na selâm olsun) kabrini ziyaret etmek için çıktık. Kerbelâ’ya geldiğimizde Cabir Fırat nehrine yaklaştı. Onun suyuyla guslettikten sonra altına ve üstüne giysiler giydi. Sonra içinde saed (özel bir parfüm) olan kesesini açıp bedenine sürdü. Ardından adımlar atmaya başladı. Allah-u Teâlâ’yı anmadan hiçbir adım atmıyordu. Sonra kabre yaklaştı. Bana “Ona değmemi sağla” dedi. Ben de elinin kabre değmesini sağladım. Bunun üzerine kabrin üzerinde baygınlık geçirdi. Üstüne biraz su serptim.

Ayıldığında üç defa “Ya Huseyn!” dedi. Sonra şöyle dedi: “Seven sevdiğine cevap vermez mi hiç? Nasıl cevap veresin? Boynunun damarları, iki omuz küreğinden kopmuş; başın bedneinden ayrılmış. Şahadet ederim ki sen Hâtem-ul Enbiyâ’nın (Peygamberlerin sonuncusu ve risalelerini mühürleyen kimse), Müminlerin Efendisi’nin, Takva’dan bir an olsun ayrılmayan kimsenin evladısın! (Şahadet ederim ki) Hidayetin soyusun, abâ ehlinin beşincisi, üstün kimselerin efendisinin evladı ve hanımların seyyidesi Fatıma’nın oğlusun! Başka türlüsü ne mümkün! Sen elçilerin efendisinin eliyle beslenmiş, takvalıların ağuşunda yetişmiş, imandan süt etmiş ve İslam ile sütten kesilmişsin! Dirin de ölün de ne güzeldir, ne hoştur! Ama müminlerin gönlü asla hoşnut değil senin ayrılığından ve hiç kuşku duymaz hayatta olduğundan! (Şehitler Allah katında diridir - Editör) Allah’ın selâmı ve rızvânı senin üzerine olsun! Şahadet ederim ki sen kardeşin Zekeriyya oğlu Yahya’nın göçüp gittiği gibi (dünya yurdundan) göçüp gittin!”

Sonra gözlerini kabrin etrafında gezdirdi ve şöyle dedi: “Selâm olsun size ey Huseynîn kervanına katılıp yamacına giren canlara! Şahadet ederim ki sizler namaz kıldınız, zekât verdiniz, iyiliği emredip kötülükten sakındırdınız, bile bile inkar edenlere karşı mücadele ettiniz ve yakîn (ölüm) size gelinceye dek Allah’a kulluk ettiniz!”

“Muhammed’i hak (gerçek) ile beraber elçi olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki biz sizin girdiğiniz işe ortak olduk.” Bunun üzerine Atiyye el-Avfî şaşırıp şöyle dedi: “Nasıl olur? Biz ne bir vadiye indik ne bir tepeye çıktık ne de bir kılıç vurduk?!... Oysa bu topluluğun başları bedenlerinden ayrılıd, evlatları yetim oldu ve kadınları dul kaldı?!”

Cabir şöyle cevap verdi: “Ey Atiyye… Ben habîbim Allah Resûlü’nün (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) şöyle buyurduğunu işittim: ‘Her kim bir topluluğu severse onlarla haşrolur. Her kim bir topluluğun işini severse o işe ortak edilir.’ Muhammed’i hak ile beraber elçi olarak gönderen Allah’a hamd olsun ki; benim niyetim de dostlarımın niyeti de Huseyn’in (O’na selâm olsun) ve dostlarının gittiği yoldan (gitmek idi).”

Atiyye diyor ki: “Biz böyle konuşurken Şam tarafından bir karartı belirti. Ben de ‘Ey Cabir, şu karartı var ya; Şam taraflarından çıktı’ dedim. Cabir ‘Şu karartıya git, onun haberini bana bildir. Eğer Ömer b. Sad’ın adamlarıysa bize gel, bildir; ola ki bir sığınağa sığınırız. Eğer Zeynulabidîn (O’na selâm olsun) ise bil ki sen artık Allah rızası için azâd edildin.’

Bunun üzerine o köle gitti. Sonra çabucak geri gönüp şöyle dedi: “Ey Cabir! Kalk, Allah Resûlü’nün (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) haremini karşıla! İşte şu Zeynelabidîn’dir (Allah’ın selâmı üzerine olsun); halaları ve bacılarıyla gelmiştir!”

Cabir ayakları yalın, başı açık bir halde yürüdü. Hz.İmam Zeynelabidîn’e (Allah’ın selâmı üzerine olsun) yaklaşınca Hz.İmam “Sen Cabir’sin?” diye buyurdu. Cabir de “Evet, ey Allah Resûlü’nün evladı” deyince Hz.İmam (Allah’ın selâmı üzerine olsun) şöyle buyurdu: “Ey Cabir; Allah’a yemin olsun ki işte şurada erkeklerimiz öldürüldü, çocuklarımız boğazlandı, kadınlarımız esir edildi ve çadırlarımız yakıldı…”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: