Ticani’den “İmam Hasan Aleyhisselâm Şehri Hille” projesine övgü dolu sözler ve Hz.İmam Hasan (Aleyhisselâm) Barışı hakkında

Hz.İmam Hasan’ın (Aleyhisselâm) dünyamıza teşrif edişi münasebetiyle bu sene 6.sı düzenlenen ve bu yılkı teması “Müminler için izzet, apaçık gerçekler için yörünge... Hz. İmam Hasan-ı Müctebâ - Aleyhisselâm” olan “İmam Hasan-ı Mücteba (Aleyhisselâm) Kültür Festivali”nin başladığını sizlerle daha önceki haberlerimizde paylaşmıştık.

Mukaddes Hz.Huseyn (Aleyhisselâm) ve Hz.Abbas (Aleyhisselâm) Türbeleri Genel Sekreterlikleri, Babil Üniversitesi Kur’an araştırmaları Fakültesi ve Babil eyaleti Şii vakfı müdürlüğü tarafından ortaklaşa düzenlenen festivalin etkinlikleri, Babil eyaletine bağlı Hille şehrinde düzenlenen festivalin üçüncü günü ilk iki gün olduğu gibi oldukça yoğun geçti.

Bu etkinliklerden biri de dünyaca ünlü müstebsir araştırmacı düşünür ve yazar Dr. Seyyid Muhammed Semâwî Ticâni’nin konuşmasıydı.

“Bu mübarek festivalde bulunmak çok büyük bir mutluluk kaynağı gerçekten de. Bu münasebetle ilgili ne diyebilirim ki? Her sene düzenlenmekte olan (İmam Hasan Aleyhisselâm Kültür Festivali’ne) bu yıl ilk yıl katılıyorum.Festivale davet edildiğimde kalbim sevinç ve mutlulukla dolmuştu. Burada Efendimiz Hz.İmam Hasan’ın (Aleyhisselâm) doğum gününü kutlamak için gelen Ehlibeyt (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) dostlarının oluşturduğu koca koca kitleleri görünce apayrı bir sevinç kapladı içimi. Buradaki bulunuşumla sizlerin de huzurunda kendisine – ufak da olsa - bir hizmet etmiş olmanın amel defterime kaydedilmesini arzulamaktayım.

“Allah-u Teâlâ’nın Aziz Kitâbı Kur’ân-i Kerîm’de zikrettiği ve “Sizlerden hiç bir karşılık istemem, yakınlarıma meveddet etmenizden başka” ayet-i kerîmesinde yer alan “meveddet”in* alametlerinden biri de yakınlar’ın (Ehlibeyt’in – Allah’ın en ulvî salât-u selâmı hepsine olsun) sevinçleriyle sevinmek ve hüzünleriyle hüzünlenmektir.Hz.Resûllullah (Sallallâhu Aleyhi we Âlih) İmâmân-ı Hasanân’ı (Hz.İmam Hasan ve Hz.İmam Huseyn Aleyhimasselâm) çok özel sevgisine mazhar kılmış ve kendilerine çok özel bir makam bağışlamıştır. (Bu makamı ifade eden buyruklarından biri de şudur meselâ): “Sizinle savaşanla savaşır, sizinle barışanlar barışırım.”

“Hz.İmam Hasan (Aleyhisselâm) Resûlullah’a (Sallallâhu Aleyhi we Âlih) hem dış görünüşüyle çok benziyordu hem de yüce ahlâkıyla.Birçok huy ve özelliğiyle bambaşka ayrıcalıklara sahipti. Hz.Resûlullah (Sallallâhu Aleyhi we Âlih) ile yakından bağlıydı ve Babası Hz.İmam Ali bin Emîrulmuminîn’den (Aleyhisselâm) çok üstün özellikler miras almıştı.Ümmetin önderliği için O’nu (Aleyhisselâm) özel olarak hazırlayan da Resûlullah (Sallallâhu Aleyhi we Âlih) idi. Ancak Hz.İmam’ı (Aleyhisselâm) ne adam gibi tanıdılar, ne insaf ettiler, ne de O’nun (Aleyhisselâm) üzerine doğru dürüst ışıklar tutuldu.”

Tîcani Muaviye ile Hz.İmam Hasan (Aleyhisselâm) arasındaki
barış antlaşmasına da değindi. Ticani yapılan bu barış ile Hz.İmam Hasan’ın (Aleyhisselâm) – cahillerin sandığının aksine- Muaviye’ye ve dalalet odaklarının karşısında önemli zaferler kazandığını kaydetti.
“Ehlibeyt (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) İmamlarının Allah-u Teâlâ’nın kendilerine bahşettiği hidayet makamının hak olduğu bir kez daha gözler önüne serildi, ümmetin gerçek önderleri ve İslam hilafetinin şer’i hak sahipleri olduklarını bir kez daha çok açık bir biçimde ispat edildi. Hz.İmam Hasan (Aleyhisselâm) bu (hemencecik çiğnenen) barış antlaşmasıyla; o dönemde Muaviye’nin başını çektiği Emevi dalalet odaklarının maskesini düşürdü ve onların propagandasıyla adeta görmez olmuş Şamlıların önündeki batıl perdesini yırtarak gerçekleri gözler önüne serdi.”

İmam Hasan (Aleyhisselâm) Barışı'na dair kısa bir özet

Söz konusu barıştan biraz söz edelim. Muaviye Hz.İmam Hasan’ın (Aleyhisselâm) başa geçmesi ile birlikte, bir yandan O’nun (Aleyhisselâm) saflarında yer alanlara türlü türlü entrikalar kurup rüşvet vb. yollarla zayıf kalpli dünya ehlini satın alıyor, bir yandan da her türlü barışa hazır olduğunu sağa sola yayıyordu.Hatta Hz.İmam Hasan’a (Aleyhisselâm) kendi imza ve mührünü taşıyan boş bir barış antlaşması yollamış ve dilediği gibi doldurmasını istemişti.Muaviye’nin başını çektiği karanlık Emevi propagandası da meyvelerini vermiş; Hz.İmam Hasan’ın (Aleyhisselâm) etrafında yer alanların çoğu da dahil olmak üzere, dört bir yanda arsızca Hz.İmam Hasan’a (Aleyhisselâm) baskı yapılmaya başlanmıştı.
Sanki Hz.Resûlullah (Sallallâhu Aleyhi we Âlih) “Hasan ve Huseyn İmamdırlar, ayaklansalar da yerlerinde otursa da!...”, “Hasan ile Huseyn Cennet gençlerinin efendileridir!...” ya da “Ehlibeytim Nuh’un gemisine benzer, ona binen kurtulur, ondan geri kalan helâk olur! Önlerine geçmeyin helâk olursunuz, gerilerinde kalmayın boğulursunuz!” ve daha nice nice buyruklarında Ehlibeyt’in ve bu Ehlibeyt’in bir feredi olan Hz.İmam Hasan’ın (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı hepsinin üzerine olsun) emirlerine harfiyyen uyulmasını emretmemişti. Babası Hz.İmam Ali bin Ebî Tâlib’e (Aleyhisselâm) ihanet edildiği gibi artık Hz.İmam Hasan’a (Aleyhisselâm) da ihanet dönemi başlamıştı. Kendisiyle birlikte savaşmaya çağırdığı ve ona biat etmiş kimseler, bazen o kadar arsız olabiliyorlardı ki, onların komutanı olduğu halde duyulan sözleri kulak ardı etmekle yetinmiyor, kendilerine konuk olarak gelen bu Hidayet Önderi’nin (Aleyhisselâm) altındaki seccadeyi bile yağmalayacak kadar densiz ve iğrenç olabiliyorlardı. Sağır edici propaganda ve dezenformasyon rüzgarına yapılmış gürültüler dört bir yanda yükseldiğinde ve Hz.İmam Hasan’ın (Aleyhisselâm) yanında onu koruyacak parmakla sayılacak kadar sebatli mümin kaldığında Hz.İmam Hasan (Aleyhisselâm) için artık savaşma seçeneği ortadan kalkmıştı.

Her ne kadar elinden gelen her türlü imkanı zorlasa ve İslam ümmetini asırlar boyunca sarıp sarmalayacak emevi kanserini, savaşarak kökünden kurutmak için gecesini gündüzüne kattıysa da artık başka bir çare yoktu. Ne ümmet ümmetlik ediyordu İmamına, ne de safında yer alanlar gerçekte safındaydı. Çok çok azı yanında kalmıştı. Bu durumda barışmayıp savaşmak, İslam davasının bayrağını taşıyacak bu azınlık kitlenin kökünü kurutacak ve propagandanın etkisi altında uyuşmuş ümmet; Hz.İmam Hasan’ın (Aleyhisselâm), onların barış içinde ibadetlerini yapacakları bir hayata karşı savaştığını sanacak ve Hz.İmam Hasan (Aleyhisselâm) ile beraberindekilerin şahadetiyle birlikte – ki belki de tehlikelerin en büyüğü buydu – İslam’ın kaynağı olarak Muaviye ve etrafındaki Emevi odaklarını görüp dinlerini onlardan alacaklardı. Bu da ötesi bulunmayan bir afetti şüphesiz. Her cuma namazının ardından Hz.Ali’ye (Aleyhisselâm) küfretmeyi “sünnet” olarak başlatan ve onlarca yıl bunu devam ettiren bir Muaviye’nin, dine ne uydurmalar ekleyip dinde ne tahribatlar kaldıracağını düşünmek bile istemiyoruz açıkçası. Hatta “O saatten sonra Muhammedi İslam dini diye birşey kalır mıydı ki?”diye sormadan edemiyoruz...


*(çok yoğun ve derinden sevgi,"muhabbet"in çok daha ötesi bir sevgi ve bağlılık. Esmâ-i Hüsnâ'dan wedûd ismindeki wûd kelimesinden türemiştir)
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: