Receb-i Şerîf ayının ilk günü: Hz.İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s.) mübarek doğum günü

Hicretin 57. senesinin Receb ayının ilk gününde (yani bunun gibi bir günde) Hz.İmam Muhammed Bâkır’ın (Allah’ın selâmı üzerine olsun) mübarek doğumuyla yeryüzü şereflenmiştir. Gelişi Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) tarafından müjdelenen bu mübarek İmam’ın doğumu, pâk Ehlibeyt (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) tarafından dört gözle bekleniyordu. Hz.İmam Muhammed Bâkır (Allah’ın selâmı üzerine olsun), Ceddi Hz.İmam Huseyn’in (Allah’ın selâmı üzerine olsun) şahadetinden üç ya da dört sene önce Yesrib (Medîne) şehrinde doğmuştur.

Hz.İmam Muhammed Bâkır’ı (Allah’ın selâmı üzerine olsun) özel kılan bir özellik de; hem anası hem babası Hz.İmam Ali (Allah’ın selâmı üzerine olsun) evladı olan ilk Masum İmam’dır. Babası’nın nesebi şöyledir: Müminlerin Emîri Hz.İmam Ali b. Ebi Talib oğlu Cennet Gençlerinin Efendisi Hz.İmam Huseyn’in oğlu Hz.İmam Zeynelabidîn Ali’dir. (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun). Muhterem validesinin nesebi ise şöyledir: Ebu Talib oğlu Ali’nin oğlu Hasan’ın kızı Fatıma (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun). Hazret “Ümmü Abdullah” künyesi ile çağrılırdı ve Haşimoğullarının hanımlarının efendisiydi. Hz.İmam Zeynelabidîn (Allah’ın selâmı üzerine olsun) ona “Sıddiyka” lakabını vermiş ve Hz.İmam Sadık’a (Allah’ın selâmı üzerine olsun) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ‘Sıddiyka (dosdoğru bir hanım) idi; Hasanoğulları’nda onun bir benzeri bulunmazdı.

Amr b. Şimr’den şöyle rivayet edilmiştir: “Cabir b. Yezîd el-Cûfî’ye ‘Bâkır’a neden ‘Bâkır/yaran’ dendiğini sordum; şöyle yanıtladı: ‘Çünkü ilmi açtıkça açar ve apaçık bir biçimde onu ortaya çıkarır.’

Cabir b. Abdullah Ensarî Allah Resûlü’nden (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) şöyle nakletmiştir: “Ey Cabir, sen; Ebu Talib oğlu Ali oğlu Huseyn oğlu Ali oğlu Muhammed isimli evladımla buluşuncaya kadar kalacaksın. O Tevrat’ta ‘Bâkır’ olarak tanınmıştır. Onunla buluşacağın vakit benden yana ona selâm söyle.” Cabir b. Abdullah el-Ensarî de bir gün onunla karşılaştı. ‘Ey oğlan, sen kimsin?’ diye sorunca hazret şöyle cevap verdi: ‘Ben, Ebu Talib oğlu Ali oğlu Huseyn oğlu Ali oğlu Muhammed’im’

Cabir bunu duyunca ‘Oğulcuğum bana doğru gel’ dedi. Hazret ona doğru dönüp gelince ‘Bir arkanı dön’ dedi. O da arkasını dönünce Cabir şöyle dedi: ‘İşte bunlar Kâbe’nin Rabbi’ne andolsun ki Allah Resûlü’nün şemâilidir! Ey evladım, Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) sana selâm söylüyor!’ Hazret de şöyle cevap verdi: ‘Allah Resûlü’nün üzerine de semâlar ve arz kaldığı müddetçe selâm olsun; sana da bildirdiğin selâm için (selâm olsun) ey Cabir!” Bunun üzerine Cabir şöyle dedi: “Ey Bâkır, ey Bâkır! Sen hakikaten de ilmi yardıkça yarıyorsun!”

Cabir böylece sık sık hazretin yanına gelmeye ve ondan öğrenmeye başladı. Cabir Allah Resûlü’nden (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) hadis aktarırken hata yaptığında onu düzeltip doğrusunu hatırlatıyordu. Cabir de bunu duyunca hazretin düzeltmelerini kabul edip onun dediği gibi diyor ve şöyle diyordu: “Ey Bâkır, ey Bâkır! Allah’ı şahit tutarım ki sen çocuk yaşta kendisine hikmet verilmiş bir kimsesin!”

Sıbt b. Cevzî “Tezkire” isimli kitabında şöyle demiştir: “O’na Bâkır denmesinin nedeni çok secde etmesiydi. O denli çok secde ederdi ki alnı açılmıştı. Bunun (lakabının) nedeninin ilminin yoğunluğu olduğu da söylenmiştir. Konuşması pek güzel, fıkıh tartışmalarında ve şerî hükümlerde hücceti (argümanı) çok kuvvetliydi. Kendi zamanının ulemâsı ona soru sormak, onunla münakaşa etmek ve O’ndan (Allah’ın selâmı üzerine olsun) istifade etmek için uzak yoldan gelip oturumlarına katılırlardı.” Hazret hayatı boyunca Medîne-i Münevvere’de yaşadı. Burada İslam ümmetini ilmiyle besliyor ve tohumu Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) tarafından atılıp Müminlerin Emîri Hz.İmam Ali, Hz.İmam Hasan, Hz.İmam Huseyn ve Hz.İmam Zeynelâbidîn (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) tarafından yetiştirilen salih cemâatin işlerini idare ediyordu.

Hz.İmam Bâkır (O’na selâm olsun) dedesi Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) ile üç seneden biraz fazla yaşamış, Kerbelâ faciasına şahitlik etmiş ve daha sonrasında otuz sekiz sene boyunca Babası Hz.İmam Seccâd (O’na selâm olsun) ile yaşamıştır. Babası’nın (O’na selâm olsun) şahadetinden sonra ilahi vazifeyi sırtlandı ve beşeriyeti engin rehberliği aydınlattı. Hazretin imameti yaklaşık yirmi yıl devam etmiştir.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: