Receb-i Şerîf ayının on üçüncü günü Allah’ın yenilmez Arslanı ve Resûlü’nün Vasîsi Ebu Talib oğlu Ali’nin (a.s.) mübarek doğum günü

Fîl hadisesinin yaşanmasından otuz sene sonra, hayırların oluk oluk döküldüğü mubarek Receb ayının on üçüncü gününde; Vasîlerin Efendisi, Müminlerin Emîri ve Alnı nurlu, ayakları sarsılmaz kimselerin Komutanı Hz.İmam Ali b. Ebi Talib’in (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) mubarek doğumuyla yeryüzü nurla dolup taştı…

Müminlerin Emîri’nin (Allah’ın selâmı üzerine olsun) birçok ona has özelliği bulunduğu gibi doğumu da O’na has bir hadisedir. Zira Hz.İmam Ali b. Ebi Talib (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) Kabe-i Müşerrefe’nin karnında doğmuştur. Ne O’ndan önce ne de O’ndan sonra hiçbir kimse; Yüce Allah’ın evi Kabe’de doğmuş değildir. Bu fazilet; Yüce Allah’ın Müminlerin Emîri’nin mubarek makamına has kıldığı bir fazilettir.

Doğdun Yüce Allah’ın hareminde

Secdelerin ona edildiği evinde

Tertemiz, ak ak nurlar içinde

Âh ne pâk bir evlat, ne pâk bir ana!

Müşerref Kabe’de meydana gelen önemli olaylardan biri de Müminlerin Emîri Hz. Ali b. Ebî Talib’in (O'na selâm olsun) o mukaddes ve pâk mekanın içinde doğuşudur. Fîl olayının yaşandığı seneden otuz yıl sonra Receb ayının 13. Gününde meydana gelen bu hadisenin bir benzeri ne daha önce ne de daha önce yaşanmış değildir. Yani Hz.İmam Ali b. Ebî Talib’den (O'na selâm olsun) önce ya da sonra hiç kimse Kâbe’de doğmamıştır.

Mübarek doğum:

Saîd b. Cubeyr’den şöyle rivayet edilmiştir: ‘Yazîd b. Kâneb şöyle dedi: Abdulmuttalib’in oğlu Abbas ile oturuyordum. Abduluzza’dan birtakım kişiler ile birlikte Allah’ın harâm evinin yanındaydık. Derken Müminlerin Emîri’nin annesi Esed kızı Fatıma (Onlar’a selâm olsun) geldi. O zaman ona dokuz aylık hamileydi. Doğum sancısı baş göstermişti. Şöyle dedi: ‘Rabbim; ben Sana ve Senden gelen elçilere ve kitaplara iman ettim. Dedem İbrahim Halîl’in sözlerini tasdik ettim. Beyt-i Atîk’i (Eski Ev’i – Kabe’yi) o inşa etmiştir. Öyleyse bu evin, bu evi inşa edenlerin hakkı ve karnımda doğacak çocuğun hakkı (hürmetine) yapacağım doğumu kolaylaştır!”

“Kâ’neb oğlu Yezîd şöyle dedi: ‘Esed kızı Fatıma konuşup bu duayı edince Ev’in (Kabe’nin) sırtından açıldığını gördük. Fatıma da onun içerisine girdi ve gözlerimizden kayboldu. Sonra o yarık geri dönüp Allah-u Teâlâ’nın izni ile kapandı. Biz de bazı kadınlarımız ona ulaşabilsin diye kapıyı açmaya çalıştık. Kapı açılmadı. Biz de bunun Allah-u Teâlâ’nın işi olduğunu anladık. Fatıma evde üç gün boyunca kaldı. Üç gün sonra Ev daha önce açıldığı yerden bir kez daha açıldı ve Fatıma, elinde Ali (Onlar’a selâm olsun) ile birlikte dışarı çıktı. Sonra (Fatıma) şöyle dedi: ‘Ey insanlar! Allah (Azze ve Celle) beni yarattıkları arasından seçmiş ve beni benden önce gelen seçilmiş kadınlardan daha üstün kılmıştır. Allah Muzahim kızı Asiye’yi seçmiştir; o da; kimsenin zorunda kalmadığı sürece ibadet etmemesi gereken bir yerde Allah’a ibadet etmiştir. Allah İmran kızı Meryem’i seçmiştir ve ona İsa’nın doğumunu kolaylaştırmıştır. O (Meryem) de yeryüzünde kurak bir yerde bulunan kuru hurma ağacının gölgesini sallamış ve üzerine devşirmelik yaş hurmalar düşmüştür. Ben de Allah’ın yasak evine girdim ve cennetin meyveleri ile yapraklarından yedim. Çıkmak istediğim vakit birisi bana şöyle seslendi:

“‘Ey Fatıma! O’na Ali adını ver; çünkü O Ali’dir (yüksektir, yücedir). Aliyy-i Âlâ (En yüce olan Yüce) olan Allah şöyle buyurmaktadır: ‘O’nun ismini kendi ismimden türettim; edebimle edebini verdim ve O’nu gizli saklı ilmime vakıf kıldım. Evimdeki putları kıracak olan da O’dur. Evimin sırtının üzerine ezan okuyup bana takdis ve temcîtte bulunacak olan da odur. Tuba olsun (ne mutlu) O’nu seven ve O’na itaat eden kimseye! Eyvahlar olsun O’na kin güdene ve O’na karşı gelene!’”1



Lakapları: Müminlerin Emîri Hz.İmam Ali’nin (Allah’ın selâmı üzerine olsun) tek tek saymaya başlasak bitiremeyeceğimiz kadar çok lakabı vardır. Bunların hepsi Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) tarafından farklı münasebetlerde verilmştir ve her biri hazretin İslam’ı yayarken ve Allah Resûlü’nü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) müdafaa ederken sergilediği duruşlara atıfta bulunmaktadır.

Bazı lakapları:

Müminlerin Emîri, Dinin ve Müslümanların Arıbeyi, Şirkin ve müşriklerin yok edeni, Şebîh-i Harun (Harun’un benzeri), Murteza (Razı olunmuş), Nefs-i Resûl (Resûl’ün Canı), O’nun kardeşi, Betûl’ün eşi, Allah’ın kınından çekilmiş kılıcı, pek iyi kimselerin önderi, facirlerin katili, Cennet ile ateşi birbirinden ayıran, sancağın taşıyıcısı, Arapların efendisi, terliğini yamayan kimse, dertleri ortadan kaldıran, Sıddıyk-i Ekber, Faruk, Zul-Karneyn,hidayet eriştiren, davetçi, şahit, şehrin kapısı, Valî, Vasî, Allah Resûlü’nün dinine göre hüküm verip O’nun düşmanıyla savaşan, büyük haber, Sırat-ı Müstakîm, şirkten soyulmuş içi ilim dopdolu kimse…

Künyeleri: Ebul Hasan, Ebul Huseyn, Ebus-Sibtayn, Ebur-Reyhaneteyn, Ebu Turab

Müminlerin Emîri (Allah’ın selâmı üzerine olsun) hayatının başından sonuna dek Allah için ve Allah yolunda yaşamıştır. Hayata gözlerini Allah’ın evinde açmış ve sonu da Allah’ın evinde olmuştur. Arada kalan tüm yaşantısını da Allah yolunda ve Allah ile geçirmiştir.







1Bihâr-ul Envâr - Allame Meclisî. Cilt 35 – Sayfa 8
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: