Zilhicce ayının yirmi dördüncü günü: Nûrun âleme âşikâr olduğu Mübahele günü mucizesi üzerine…

Zilhicce ayı bünyesinde birçok önemli günü barındıran bir aydır. Muhammedî mesajın nurunun parıl parladığı bu önemli günlerden biri de bu ayın yirmi dördüncü günüdür. Zira hicri onunucu senede bu günde Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) ile Necran Hıristiyanları arasında mübâhele hadisesi gerçekleşmiştir.

Mübâhele kelimesi Mizan tefsirinde belirtildiğine göre “İbtihal” ve “Behule” köklerinden türemiştir. Lanet demektir. Kökü budur. Daha sonraları dua ve çok ısrarla dilenmek anlamında kullanılır olmuştur.

Kummî’nin Hz.İmam Sadık’tan (O’na selâm olsun) aktardığı bir rivayete göre hadise şöyle gerçekleşmiştir: “Necranlı Hıristiyanlar Allah Resûlü’ne (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) heyet halinde geldikleri vakit onların namaz vakti geldi. Onlar da çanlarını çalıp namazlarını kıldılar. Sahabeler bunu görünce: ‘Ey Allah Resûlü, ama burası senin mescidin?!’ dediler. O da ‘Bırakınız (kılsınlar)’ diye buyurdu. Namazlarını bitirince Allah Resûlü’ne (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) yaklaşıp şöyle dediler: ‘Neye davet ediyorsun?’ O (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) da şöyle buyurdu: ‘Allah’tan başka ilah olmadığına, Allah’ın Resûlü olduğuma ve İsa’nın yaratılmış, yiyen içen ve konuşan bir kul olduğuna.’ Onlar da ‘O halde babası kimdir?’ diye sorunca Allah Resûlü’ne (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) şöyle vahy indi: ‘Onlara “Peki Adem hakkında ne diyorsunuz? Yaratılmış, yiyen, içen ve evlenen bir kul değil miydi?” diye sor.” Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) de öyle yaptı. Onlar ‘Evet’ deyince Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) ‘Peki onun babası kimdir?’ diye sordu. Öylece kalakaldılar. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ’nın şu ayeti nazil oldu:

“Şüphesiz Allah katında İsa'nın örneği; kendisini topraktan yaratıp sonra da “Ol” demesiyle olmuş olan Âdem'in örneği gibidir.” (Al-i İmran 59, Kadri Çelik Meali)

(Diyalog bir süre devam etti). Ardından Allah Resûlü’ne (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) “Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de ki: “Gelin oğullarımızı, oğullarınızı; kadınlarımızı, kadınlarınızı; nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de Allah'ın lânetinin yalancılara olmasını dileyelim.” (Al-i İmran 61, Kadri Çelik meali) ayeti nazil oldu. Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) de ‘Öyleyse benimle mübahele (lanetleşme) yapınız. Eğer ben doğru sözlü isem lanet sizin üzerinize iner, yok eğer ben yalancı isem lanet benim üzerime iner’ diye buyurdu. Onlar da ‘Şimdi insaf ettin’ dediler ve bir gün sonrasına, H. 10 senesinin Zilhicce ayının 24. gününe sözleştiler. Onlar evlerine döndükleri zaman başkanları olan Seyyid, Akib ve Eyhem şöyle dediler: Eğer kendi kavmiyle bizimle mübahaleye gelirse mübahale ederiz. Çünkü o zaman peygamber değildir. Ancak kendi hane halkıyla bizimle mübaheleye gelirse o vakit mübahale yapmayız. Zira doğru sözlü olmayan hiçbir kimse mübahale yapmaya hane halkıyla beraber gelmez.” Sabah olunca Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) yanında Müminlerin Emîri, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz.Huseyn (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) ile beraber geldi.

Bunun üzerine Necranlı heyet sordu: ‘Bunlar kimdir?’ Onlara “Şu amcasının oğlu ve vasîsi Ebu Talib oğlu Ali’dir. Şu ise kızı Fatıma’dır. Bu ikisi de kızının oğulları Hasan ile Huseyn’dir” dediler. Bunun üzerine onlar da Allah Resûlü’ne (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) giderek “Sana razı olduğun şeyi veririz, bizi mübaheleden muaf tut” dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) cizye karşılığında barıştı. Cizyeleri her yıl Safer ayında bin ve Recep ayında bin olmak üzere iki bin giysinin yanı sıra otuz kalkan, otuz beygir ve otuz mızrak vermek olarak belirlendi.

Bu hadise Muhammedi mesajın (İslam dininin) yolculuğunda bu dinin ne denli azametli bir din olduğunu beyan eden çok önemli bir duraktır. Bu hadisede daha başka çok sayıda “nefis”, “kadın” ve “evlat” varken sadece “nefislerimiz” ile Müminlerin Emîri’nin, “kadınlarımız” ile Hz.Fatıma’nın ve “evlatlarımız” ile sadece Hz.Hasan ile Hz. Huseyn’in (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) has kılınmış olması; onların seçkinlerin en seçkini olduğunu gösteren bir diğer önemli delildir. Zira onlar Allah-u Teâlâ tarafından seçilmiş ve Allah Resûlü’nden (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) sonra ümmeti hidayet yolundan götürmeleri için hazırlanmışlardır.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: