Onuncu gece: Hz.İmam Huseyn’in (a.s.) şehadetini önceden haber vermesi ve hane halkının gözyaşlarına boğulması…

Rivayetler hicri 61. senesinin Muharrem-i Haram ayının onuncu gecesi ile ilgili olarak şunları aktarıyor: O gecede Hz.İmam Huseyn (Allah’ın selâmı üzerine olsun) çadırına girip kılıcını onarmaya başladı. Bir yandan kılıcını tamir ediyor bir yandan da öleceğinden kesin olmuş bir halde bilindik bir şiir okuyordu.

O sırada çadırında oğlu Hz.İmam Zeynelabidîn ve bacısı Müminlerin Emîri Ali’nin kızı Zeyneb-i Kübra (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) bulunuyordu. Hz.İmam Zeynelabidîn (Allah’ın selâmı üzerine olsun) şiiri duyunca Babası’nın (Allah’ın selâmı üzerine olsun) neyi anlatmak istediğini anlayıp önce şiddetli bir şekilde ağladı, sonra da sustu. Musibetin artık gelip çattığını idrak etmişti. Haşimoğullarının Hanımefendisi Hz.Zeyneb-i Kübra (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) ise Ağabeyi’nin ve diğer aile efradının şehîd olma kararı aldıklarını fark etmişti. Kederle kalbini tuttu, acıyla kendi elbisesini çekiştirdi, gözleri yaşlarla doldu; Ağabeyi’nin karşısına durdu ve acısını şu sözlerle dile getirdi: “Vây yasım! Vây hüznüm! Keşke ölüm (gelip) şu hayatı bana yok etse! Vay Huseyn’im! Vay efendim! Vay Ehlibeytimden tek kalanım! Teslim oldum, kestim hayattan umudumu! Dedem Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) annem Fatıma Zehra, Babam ve Ağabeyim Hasan bugün (tekrar) öldü! Ey geçmişlerin geri kalanı, geri kalanların da son yudumu!...”

Şehitlerin Efendisi (Allah’ın selâmı üzerine olsun) bacısına şefkat ve merhametle bakıp şöyle buyurdu: “Sevgili bacım; şeytan senin hilmini götüremesin senden…” Hz. Zeyneb-i Kübra (Allah’ın selâmı üzerine olsun) rengi solmuş, kalbi paramparça olmuş bir halde ağabeyine bakıp bir iki cümle dedikten sonra daha fazla dayanamayıp bayıldı. “Cebel-i Sabır/Sabır Dağı” lakabının sahibesinin bile sabrını çatlatan bu haberin acısına diğer hanımlar da ortak oldu. Hz.Ümmü Külsüm (Allah’ın selâmı üzerine olsun) şöyle feryât etti: “Vâ Muhammed’im! Vây Ali’m! Vây anam! Vây Fatıma’m! Vây Hasan’ım! Vây Huseyn’im! Vây senden sonra kaybolmuşluğumuza ey Ebu Abdullah!...”

Bu manzara Şehitlerin Efendisi’nin (Allah’ın selâmı üzerine olsun) mübarek kalbini keder ve üzüntüye boğdu. Nübuvvet ve Vasiyyet hanedânının hanımefendilerine doğru gidip onları yatıştırdı. Onlara sabırlı olmayı ve karşılaşacakları büyük zorluğa karşı tahammül etmeyi emredip (Allah’ın selâmı üzerine olsun) şöyle buyurdu “Sevgili bacım, Ümmü Külsüm, Fatıma, Rubâb… Bakınız; eğer ben ölürsem sakın başıma gelene elbisenizi yırtmayasınız, yüzünüzü tırmalamayasınız ve (yanlış şeyler) sayıklamayınız…”

Hazret bu zorlu haberi verirken bile vasiyette bulunuyor ve eski Cahiliye adetlerine ait bazı davranışlara karşı sakındırıyordu. Cennet Gençlerinin Efendisi (Allah’ın selâmı üzerine olsun) yaşanan anın tüm duygu yoğunluğuna rağmen onları daha da zoruna hazırlıyor; karşılarına çıkacak birbirinden acımasız ve birbirinden zorlu anlar karşısında boş sözler sayıklamaktan kaçınmayı ve sabırda ölümsüzleşmeyi emrediyordu…
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: