Safer ayının beşinci günü: Babası’nın kesik başını gören Hz.Rukayye (a.s.) hayata vedâ ediyor…

Ehlibeyt (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) Safer ayının beşinci gününde hazîn bir hatırayı yâd ederler. Zira bu günde Huseynî Devrim şehitlerinden ve hatta en minik şehîdelerinden birini vermiştir.

Bazı tarihçilerin anlattığına göre Hz. Huseyn’in (O’na selâm olsun) ailesi ve Hz.Peygamber (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) soyunun dul hanımları; Taff Günü (Kerbelâ Olayı) erkeklerinin öldürülmesi ve bir ülkeden bir ülkeye esir olarak gezdirilirken minik yetimlere babalarının başlarına gelenleri anlatmıyorlardı. Yetim çocuklardan biri babasının ya da kardeşinin yokluğunu hissettikleri zaman ninnilerle yatıştırır, o kimsenin yolculuk yapıp bir gün döneceği gibi hikayelerle avuturlar ve o şekilde yetimin musibetin acılığını hissetmesine mani olurlardı.

Hz.İmam Huseyn’n (O’na selâm olsun) de öyle bir minik kızı vardı. Hz.İmam onu, o da Hz.İmam’ı (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) çok severdi. Hz.İmam (Allah’ın selâmı üzerine olsun) şehîd olduğu gün üç ya da dört yaşındaydı. Şehîd olduğu günden beri babasının yokluğu onu rahatsız edip duruyor; gece gündüz ona ağlıyordu. Ne zaman sorsa ailesi ona ‘Yolculuğa gitti, yarın gelir; istediğini getirir’ deniyordu.

Esaret yolculuğu Şam harabelerine varmıştı. Bir gece uykusundan uyanıp şöyle dedi: “Hemen babamı, gözümün aydınlığını bana getirin! Ben onu az önce rüyamda gördüm! Çok yıpranmış, çok rahatsız olmuştu!” Ehlibeyt (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) hanımları ne kadar onu yatıştırmaya çalışsa da daha da şiddetli ağlıyordu. Bu durum onları da etkiledi. Onlar da ağlayıp hüzne boğuldu. Matemleri tazelendi. Yanaklarına vurup başlarına toprak serptiler. Derken sabah oldu.

Yezîd (Allah ona lanet eylesin) uykusundan uyanıp ‘Ne oluyor?’dedi. ‘Huseyn’in küçük kızı babasını rüyasında görmüş. Uyanmış, onu isteyip bağıra bağıra ağlıyormuş’ dediler.

Bunu duyunca o melun şöyle dedi: “Babasını başını kaldırın, önüne koyun. Ona baka baka kendini avutsun.” Onlar da mubarek başı bir tepsiye koydular. Üzeri dibek denen bir kumaştan yapılmış bir mendille kaplıydı. Önüne yerleştirdiler. Hz.Rukayye (O’na selâm olsun) “Bu ne ki? Ben babam istedim, yemek değil?!” diye sordu. Onlar da “Baban işte orada” dediler. “Bu baş ne?” diye sorunca “Bu babanın başı’ dediler. O da tepsiden başı kaldırıp bağrına bastı ve şöyle dedi:

“Babacığım sana kanınla kim kına yaptı?”

“Babacığım damarlarını kim kopardı?”

“Babacığım, beni şu küçük yaşımda kim yetim bıraktı?”

“Babacığım senden sonra kimden (medet) umacağız?”

“Babacığım yetim kızın büyüyene kadar kimi var ki?”

“Babacığım esir edilmiş dulların kimi var ki?”

“Babacığım gurbet elde kaybolmuş kadınların kimi var ki?”

“Babacığım senden sonra kimimiz var ki? Vâh bizim kaybımıza…”

“Babacığım senden sonra kimimiz var ki? Vah bizim gurbetimize…”

“Babacığım sana kurban olsaydım keşke!”

“Babacığım keşke şu günden önce kör olmuş olsaydım.”

“Babacığım keşke toprak yastığım olaydı da ağarmış sakalını kanınla kınaya çalınmış olarak görmeyeydim!”

Sonra dudaklarını babasının dudaklarının üzerine koydu. Ardından da şiddetli bir şekilde ağladı, bayılıncaya kadar ağladı. Bayılınca hareket ettirdiler, uyanmadı. Ruhunu teslim etmişti. Ehlibeyt (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) hanedanının geri kalan efradı olanları gördükten sonra ağlama sesleri yükseldi. Hüzün ve matem tazelendi. Onların ağlamalarını duyan Şamlılar da ağladı. O gün ağlamayan erkek ya da kadın görülmedi.

Bu hadise hicri 61 yılında Safer ayının beşinci gününde gerçekleşmişti. Hz.Rukayye (Allah’ın selâmı üzerine olsun) şehîde olduğunda (rivayetlerin farklılığına göre) ya üç yaşında, ya dört yaşında ya da dört yaşından biraz daha büyüktü. Pâk kabri Şam’daki Emevî Mescidi’nden hemen hemen yüz metre ötedeki Bâb-ı Firdevs bölgesinde yer almaktadır. Burası Şam’ın çok sayıdaki meşhur kapılarından biri olup çok eskidir.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: