Her Huseynî'nin kendine has bir "aşk takdîmi" var...

Görmüş olduğunuz fotoğraflar Şahâdetin Başkenti Kerbelâ’dan..

Fotoğraflarda gördüğünüz saygıdeğer ziyaretçiler; Irak’ın Babil Eyaletinden gelen ve Hamza el-Ğarbî bölgesindeki aşîretlerin en ileri gelenlerinin yer aldığı özel bir matemden. Ehlibeyt (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) sevdasından doğan ve atalarından miras aldıkları özel matemi gerçekleştirmek üzere Mukaddes Şehir Kerbelâ’ya gelmişler. Geleneksel matemlerini her sene Mâh-ı Mâtem Muharrem'in ikinci onunda düzenliyorlar.

Şehitlerin Efendisi Hz.İmam Huseyn (Aleyhisselâm) ve hem canından öte sevdiği kardeşi, hem de ordusunun ikinci komutanı olan Alemdâr Hz.Ebulfazl Abbas’a (Aleyhisselâm)duydukları derin sevgi,bağlılık ve vefâ yüzlerine, dökülen kelimelerine ve düzenledikleri matemlerine yansıyor...

Fotoğraflardaki şahsiyetler orada yaşayan aşîretlerin en önde gelenleri. Normalde halk arasında çok önem ve değer verdikleri resmi kıyafetlerinden olan “ukâl”lerini (başlarını saran siyah ve ince yuvarlak giysi) boyunlarına koymuşlar...

Neden acaba?

Aşîret örfünde “ukâl” giymek “akıl” sahibi olmak demektir ve birinin “ukâl”ine saldırmak ağır bir hakaret sayılmaktadır. Bu giysinin halleri örfte birçok anlama gelir.

Oysa şimdi böyle duruyorlar.

Duydukları derin sevgi ve aşklarından; toplumları içerisinde başlarında taşıdıkları, izzet ve şereflerini sembolize eden “ukal”lerini; matem merasimindee boyunlarına indirmişler.

Sergiledikleri davranışı daha iyi anlamayabilmek adında; bir osmanlı vezîrinin kavuğunu çıkarıp önüne aldığını ve eğildiğini ya da bir japon samurayının kılıçlarını kemerinden söküp yere koyduğunu ve yere kapandığını hayal edebilirsiniz...

Nasıl o davranışlar osmanlı ve japon kültüründen derin bir saygıyı ifade ediyorsa; Irak'ın güneyinde yaşayan söz konusu soylu Arap aşîretlerine ait örfte buradaki davranış ve merasim de, ondan çok daha derin bir tazim,tevazu ve saygıyı manaları ihtiva eder.

Bu yapılan davranışın Irak'taki halk dili ile karşılığı:

“Boynum toprağına feda olsun Ya Huseyn!”

“Boynum toprağına feda olsun Ya Ebu Fâzıl!”

olarak söyleniyor. Yani bizim dilimizdeki karşılığıyla söylersek:

“ Kapına köle olayım Ya Huseyn!”

“Kapına köle olayım Ya Ebu Fâzıl!”

Kölelik anlamı nereden geldi diye soracak olursanız; o mana "ukal"lerin boyna indirilmesinden çıkıyor. Bilindiği gibi geçmiş devirlerde kölelerin boynunda bağ olur ya da zincire vurulurdu. Hatta Kur'ân-i Kerîm'de de "köle azat etmek" için doğrudan karşılığı "boyun çözmek" gibi bir deyim kullanıldığına rastlıyoruz.

Duruşları ile adetâ şu cümleyi haykırıyorlar:

"En asil Araplar, İmam Huseyn (Aleyhisselâm) karşısına geçtiklerinde, ancak gönüllü birer köle olmalıdırlar!"

Nitekim Aşûrâ gününde de o pek soylu kahramanlar tarih yazdı ve tarihin en aydınlık sayfalarına adlarını yazdırıp en yüce ilahi makamlara eriştiler. Karşılarındaki o pek soysuz aşağılıklar da, kendileri gibi soysuz oğlu bir soysuz olan mel'un Yezîd'in komutasında; tarifsiz büyüklükteki alçaklıklara imza attılar. Tarihin en kara sayfalarına ve cehennemin en alt tabakasına gömüldüler.

Zaten;

İmam Huseyn (Aleyhisselâm) karşısında saygıdan zelîl ve hakîr bir köle olarak durabilmek, ancak asillerin yapabileceği bir iştir.

Yani anlayacağınız; normalde başlarında duran o küçük, siyah ve ince simidimsi parçayı boyunlarına indirip Şehîtlerin Efendisi'nin (Aleyhisselâm) karşısında gözyaşı dökerken aslında kadar çok şey söylüyorlar ki!

Tıpkı en başta dediğimiz gibi; her İmam Huseyn (Aleyhisselâm) aşığı, kendine özgü bir yolla aşkını sergiler...
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: