Şaban ayının dördüncü günü: Haşimoğulları’nın Dolunayı Hz.Ebulfazl Abbas’ın (a.s.) nurunun doğuşu

Şaban ayının dördüncü günündeyiz. Bu günde “Hâşimoğulları’nın Dolunayı” ve izzet sembolü Müminlerin Emîri’nin oğlu Hz.Ebulfazl Abbas (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) dünyayı şereflendirmiştir.

Varlık âlemi “Kamer-i Benî Hâşim”in Hz. İmam Ali’nin (Allah'ın selâmı üzerine olsun) mubarek hanesini aydınlatmıştı.Ana sütüne yiğitlik katılmış, hamuruna karışmıştı. Hilafetin bağrında büyümüştü.İmamet O’nun ruhunun şah damarıydı. Böylece büyüdükçe asalet, zulme boyun eğmezlik, dünyadan yüz çevirme gibi şerefli sıfatlar kanına ve etine karıştı. Dillere destan cemâli aslında O’nun sapasağlam imanla dolu nefsinin yansımasıydı. Hilim, akıl ve faydalı ilimle dopdoluydu.

Adım adım Şehît Torun Hz. İmam Huseyn’i (Allah'ın selâmı üzerine olsun) takip ediyordu. Çünkü O’nun için yaratılmıştı; her durumda O’na hem bir koruyucu, hem de faziletli sıfatları, üstün şemâili, parlak şecaati ve efendiliğiyle O’nun bir benzeri olmak için var edilmişti. (Allah'ın selâmı üzerine olsun) bir adım atıyorsa şerefli bir yola gidiyordu, konuşuyorsa sözü hidayet ve olgunluktu, bir imâda bulunuyorsa hakka işaret ediyordu, bir şeyden yüz çeviriyorsa batıldan uzaklaşıyordu, bir şeye karşı büyükleniyorsa zülme başkaldırıyordu ve kendini tehlikeye atıyorsa din uğrunaydı.

Hz.Ebulfazl (Allah'ın selâmı üzerine olsun) faziletleri bir arada bulundurandı ve üstün bir deha örneğiydi. Çünkü paha biçilmez yadigarlarını İmamet güneşi; ilmin, kudretin ve salâhın Huseyn’inden almıştı O ve Ağabeyi Şehitlerin Efendisi (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) Yüce Allah’ın “Andolsun güneşe, parıltısına ve onu izlediği zaman aya…” (Şems 1-2) ayet-i kerîmesinin ifade ettiği anlamlara benzersiz birer örnekti. Sözüyla asla O’nun önüne geçmediği gibi istifade ediyor; ameliyle de asla O’nun önüne geçmiyor ve adım adım takip ediyordu. Psikolojisini O’nun psikolojisinin gölgesinde tutuyor, menkıbeleriyle de O’nun kutsiyet ışınlarını yansıtıyordu. Sözleri, yaptıkları ve ustalıkla işlenmiş mücevherlerle dolu iç dünyasıyla adeta Ağabeyi’nin bir aynasıydı; baştan sona kadar O’nu yanısıtıyordu.



O’nda (Allah'ın selâmı üzerine olsun) bulunan paha biçilmez yâdigârları …



Hayatının her alanında imameti takip etti. Hatta mubarek bedeninin dünyaya geldiği günde bile! Hz. İmam Huseyn (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Şaban ayının üçüncü gününde varlık âlemini nurlandırmıştı. Hz.Ebulfazl (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ise hicretin yirmi altıncı senesinde Şaban ayının dördüncü gününde dünyayı şereflendirdi.



Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) bu evladını; acısı tarif edilemez musibetlerin ve belaların Şehitlerin Efendisi’nin (O'na selâm olsun) kuşattığı o zorlü günde sadık yardımcısı ve büyük destekçisi olması için özel olarak seçmişi. İmametin o engin nuruyla baktı ve oğlununun annesini Arapların en yiğit ve en cesur ailelerinden birinden seçti. Dünyaya geldiği gün sevimli yavrusunu kucağına aldı. Doğumda yapılan nebevî sünnet amellerini yerine getirecekti. Ona baktı. Gözleri yavrusunun bedeninin neresine ilişse, aklına o büyük günde başına gelecek musibetler geliyordu. Allah’ın yeryüzündeki hüccetinin yardımına koşarken koparılacak olan kollarına baktı. Gözleri dolmaya başladı.



İlimle ve yakînle dolu bakışlarıyla yavrusunun göğsüne baktı. Düşmanların oklarının biteceği yerleri görüyordu. Yüksek sesle iç çekti. Yavrusunun pâk başına baktı. Demir bir direkle ona vurulacağını çok iyi biliyordu. Şefkati kabardı. İniltisi yükseldi. Oğlunu ağabeyinin susuzluğunu gidermek ve Nübuvvet hanedânının hanımefendilerine su getirmek için kendi feda edişi gözlerinin önünden gitmiyordu. Ciğerini yakan susuzluğa rağmen onlara su taşıyışı, ağabeyinin susuzluğunu hatırlayıp suyu elinden atışı, kardeşinin acısına ortak olmak için kendini feda edişi, ihlaslı kardeşliği… hepsini görüyordu. Derin derin nefes aldı. Tekrar tekrar “Yezid’le ne (işim olur) ki?” dedi. Başına gelecek her felâket babasının yüreğini bir başka burkuyordu…



Bu azîz evlat, pek güzel hilkati, hayırla dolu siması ve taşıdığı yiğitlik nişaneleri ile ne zaman anne ve babasını mutlu etse; görüp tahammül edeceği kanlı yaralar, ciğer yakan susuzluk ve bel büken belalara kadar musibetleri hatırlamalarını sağlayıp hüzün yaşatıyordu.



Böylesi anlar, kalbinde biraz olsun yumuşaklık taşıyan bir insana bile ne kadar tesir ediyordu. Öyleyse beşeriyete karşı en babacan babadan daha merhametli ve en anaç annneden daha şefkatli olan Müminlerin Emîri’nin (O'na selâm olsun) kalbi neler hissetmişti…



Hz.Ebulfazl Abbas (O'na selâm olsun) gibi bir insân-ı kâmil için ne kadar yüreği burkuluyordu.



(O'na selâm olsun) O’nun gibi sayıp dökülemeyecek kadar çok fazileti bulunan bir şahsiyetin mazlumiyetini anlatmaya kalkarken kalemlerimiz aciz kalıyor doğrusu…



“Kamer Benî Haşim” kitabınının yazarı eserinin 21. sayfasında şöyle nakletmiştir: “Bir gün Hz. Ümmül Benîn; Müminlerin Emîri’ni (Onlar’a selâm olsun) gördü. Bacağına Hz.Ebulfazl’ı (O'na selâm olsun) oturtmuş, minik kollarını sıvamıştı. Onları öptü ve ağladı. Hz. Ümmül Benîn, Vasîlerin Efendisi’ni (Onlara selâm olsun) o halde görünce çok etkilendi. Ali cemâli ile öylesine dolu bir çocuğa babasının bakıp bakıp ağlaması alışılmış bir şey değildi. Üstelik görünürde ağlamasına neden olacak herhangi bir sebep de yoktu. Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) ardından ona gerçekleşecek hadiselerden ve Ağabeyi Hz. Huseyn’in (O'na selâm olsun) yardımına koşarken kesileceklerini bildirdi. O pek şefkatli ana bunları duyunca ağlayıp feryat etti. Evdekiler de iniltileriyle ve iç çekişleriyle onların hüznüne ortak oldu. Vasîlerin Efendisi (O'na selâm olsun) ardından Hz. Ümmül Benîn’e, azîz evladının Allah (Azze ve Celle) nezdinde sahip olacağı makam ile müjdeledi.Tıpkı Cafer b. Ebu Talib gibi, O’na da koparılacak kollarının karşılığında Cennette meleklerle birlikte dilediğince uçabileceği kanatlar bahşedileceğinin haberini verdi. Bunu duyunca ayağa kalktı. Evladının ebedî saadete kavuşacağını bildiren bir müjdeyi taşıyordu artık…
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: