Rivayetlerde hicretin 61. yılında Muharrem-i Haram ayının altıncı gününde birçok hadisenin gerçekleştiği aktarılmıştır. Bu hadiselerin en önemlisi bu günde orduların tamamlanması ve – bir rivayete göre - ordu sayısının otuz bin askeri bulmasıdır.
Bir diğer hadise de Hz.İmam Huseyn’e (O’na selâm olsun) yardım eden kimse çıkmaması için Kûfe Valisi Ubeydullah b. Ziyad’ın Kûfelilere baskıyı arttırmasıdır. Halkı engellemek isteyen İbn-i Ziyad bunun için Kûfe’ye götüren tüm yolları kapattırdı. Allah Resûlü’nün (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) evlâdına yardım etme arzusunda olanlarla zindanları doldurup çoğunu idam ettirdi. Buna dini zemin hazırlamak için Kadı Şureyh’e fetva verdirdi. Dini imanını İbn-i Ziyad’a para karşılığında satan Kadı Şureyh, Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) kanının mübah olduğu fetvasını vermişti…
Hakkın ordusu Hz.İmam Huseyn’în (Allah’ın selâmı üzerine olsun) kampında ise durum bunun tam tersiydi. İlerleyen günlerle birlikte ordunun istek, azmi ve iradesi daha da artıyordu. Karşılarına dikilen batıl ordusunun giderek artıp büyümesini umursamıyorlardı. Karşılarına dikilen askerlerin artması gözlerini korkutmak bir yana dursun, içlerindeki şahadet aşkının ateşini daha da alevlendiriyordu…
Habîb b. Mezâhir’den Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) yareni olma daveti
Habîb b. Mezâhir karşıda toplanan askerlerin çokluğunu ve Hz.İmam Huseyn (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) ile savaşmaya kararlı olduklarını görünce hazretin yanına gelip şöyle dedi: “Efendim, şurada Esedoğulları’ndan bir mahalleden kimseler vardır. Onlara gidip senin yarenin olmaya davet etmeme izin verir misin?” Hz.Huseyn (Allah’ın selâmı üzerine olsun) de “Evet, git” diye buyurdu.
Habîb de gece karanlık çökünce o mahalleden kimselere gitti. Onun geldiğini görünce etrafına toplanıp hoş geldin dediler ve “Ne ihtiyacın vardır?” dediler. O da onlara “Bir kimsenin kendi topluluğuna gelebileceği şeyle size geldim. Sizi Allah Resûlü’nün (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) kızının oğlunun yarenliğine davet etmek için geldim. Şu Sâd oğlu onun etrafını sarmıştır; siz de benim aşiretimsiniz. Hem dünyanın hem ahretin şerefine nail olabilmemiz için sözüme uyar mısınız? Allah’a and olsun ki sizden her kim (bizimle beraber savaşıp bu yolda) ölürse Muhammed’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) kıyamet gününde refiki (arkadaşı) olacaktır!”
İçlerinden Abdullah b. Beşîr adında bir adam kalktı ve şöyle dedi: “Ey Habîb; ben bu davetine ilk icabet eden kimse olacağım. İşte seninle geliyorum.” Ardından diğerleri de aynı şekilde toplandı, sayıları doksan kişiyi buldu. Hz. Huseyn’i (O’na selâm olsun) isteyerek onunla birlikte gideceklerdi.
Derken o mahalleden biri kalkıp Ömer b. Sâd’a gitti ve olanların haberini verdi. O melun da Şamlı Ezrak isimli birini çağırdı ve yanına beş yüz atlı verip Esedoğulları’na gönderdi. Ezrak gece vakti onları Fırat’ın kıyısında karşıladı ve bir süre onlarla çatıştı. Habîb o sırada ona şöyle seslendi: “Vay sana ey Ezrak!... Bırak senden başkası bizim (kılıcımızla) bedbaht olsun!”
Esedoğulları savaşacak gücü kendilerinde bulamayınca mahallelerine ve evlerine geri döndüler. Habib de tek başına kaldı ve Hz.Huseyn’e (O’na selâm olsun) geri dönüp haber verdi. Hz.İmam Huseyn (Allah’ın selâmı üzerine olsun) haberi duyunca şöyle buyurdu: “İnna lillahi ve inna ileyhi racîun (Şüphesiz Allah’a aitiz ve Allah’a geri döneceğiz)! Allah dilemedikçe siz isteyemezsiniz. Pek Yüce ve Pek Ulu (Aliyy-ul Azîm) olan Allah’tan başkasından ne bir kuvvet vardır ne de bir kudret!”