Canlarını siper ettiler: Hz.İmam Huseyn’in (a.s.) ve kahraman duruşları…

Hz.İmam Huseyn’in (Allah’ın selâmı üzerine olsun) dostlarına dair dikkatle okumalar yapan kimseler; üstün ilkelerle ve bu ilkelerin en şahane şekilde somutlaştırıldığı gerçeğiyle karşılaşacaktır. Nitekim Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) onların hakkındaki bu nitelemesi onları ne denli ulvî bir makama sahip olduklarını çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır:

“Ve daha sonra… Ben dostlarımdan daha vefâkar ve daha hayırlı dostlar bilmiyorum…”

Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) saflarında Kerbelâ’da şehîd olmuş dostlarının sıfatlarından ilham almak babından bazılarının hikayelerinin üzerinde kısaca duracağız.

Ölümüne kadar pes etmeme (İstimâte): Ölümün kapısı ardına kadar açık olduğu halde hiçbir şekilde korkmama. Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) Mekke’den çıkmak istediği akşam yaptığı konuşmasında geçen şu sözlerden dostlarının bu sıfata dair iki özelliğe sahip olduklarını anlıyoruz:

“İçinizden her kim; Allah’la buluşma özlemiyle nefsini (ölüme hazırlamış ise) ve bizim için canını feda edecek ise bizimle beraber yola çıksın. Zira ben sabah olunca yola çıkacağım inşa’Allah.”

Yüce Allah ile buluşma özlemi ile ilgili olarak Muharrem-i Haram ayının onuncu akşamında (Aşûra’ günü olmadan önceki akşam) olağanüstü bir manzara ortaya koyan Büreyr örneğini verebiliriz.

Büreyr (bin Fudayl) o akşam gülüyor, şen şakrak bir halde Abdurrahman el-Ensarî ile şakalaşıyordu. Abdurrahman “Bu batıl (şeyler konuşacak, şaka yapacak) bir zaman değil” deyince Büreyr şöyle cevap verdi: “Benim toplumum bilir ki ben ne genç iken ne ihtiyar iken batılı sevmedim. Ancak vuslata ereceğimiz müjdesini aldığım için sevinçliyim. Vallahi bizimle Hûr-u ayn (huriler) arasında şu ordunun kılıcıyla bize atılmasından başka bir şey kalmadı. Önce biz onlara kılıcımızla atılabilseydik bu çok daha hoşuma giderdi (açıkçası)…”

İşte bir diğer örnek; Habîb b. Mezahir. Çadırından gülerek çıkınca Yezîd b. Huseyn el-Temîmî ona doğru gelip “Şimdi gülecek zaman değil” deyince Habîb şöyle diyor: “Bundan daha çok sevinilmeyi hak edecek bir yer var mı! Şu tağutlar kılıcıyla bize doğru atılacak biz de onları bir zaman kılıcımızla tedavi edeceğiz sonra da Hûr-ul Ayn ile kucaklaşacağız…”

Ehlibeyt (Hepsine selâm olsun) uğruna canlarını fedâ etmeye gelince; Hz.İmam Huseyn’in dostları (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) bu hususta ölümsüz duruşlar sergilemiştir.

Beşîr b. Amr el-Hadremî’nin duruşu gibi. Amr adındaki oğlunun Deylem kabilesi tarafından Rey şehrinde esir alındığı haberi gelince Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) ona dönüp şöyle buyurdu: “Allah sana rahmet eylesin, biatımdan serbestsin. Git oğlunu esaretten kurtar.” Beşîr bunu duyunca şöyle cevap verdi: “Eğer senden ayrılırsam beni arslanlar yesin!”

Ya da Nafî b. Hilal’ın duruşu gibi. Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) gece vakti dışarı çıktığı haberi gelince Nafi hemen arkasına geldi. Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) ona dönüp “Ey Nafî, şu gecede seni dışarı çıkartan nedir?” diye buyurunca şöyle cevap verdi: “Efendim şu azgın (topluluğun) tarafına doğru gece vakti çıkman rahatsız etti beni.” Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) bunun üzerine “Şu tepeleri yoklamak için çıktım. Ola ki savaşacağımız gün çadırımıza atlarla saldırmak için pusuya vardır diye endişe ettim” Sonra Hz.İmam (O’na selâm olsun) geri dönüp onun sol elini tutup : “Ey Nafî, şu iki dağın arasından gidiver, kurtar kendini.” deyince Nafî şöyle dedi: “Efendim, öyle yaparsa Nafî’nin anası yasını tutsun. Kılıcım bin kılıca değer, atım da öyle. Bana seninle burada olmayı lütfeden Allah’a yemin olsun ki; onlar karnımı deşmekten bıkana dek seni bırakmam!”

Veyahut Âbis b. Şebîb eş-Şakirî’nin duruşu gibi. Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) karşısında şöyle demişti: “Şu yeryüzünün üstünde bana senden daha yakın, daha çok sevdiğim yakın ya da uzak hiç kimse yoktur! Canımdan ve kanımdan daha değerli bir şey ile haksızlığı ve öldürülmeyi senden bertaraf edebilecek olsaydım öyle yapardım…”

Sonra düşman doğru hareket etti. Düşmanlar onu görünce ürktü. Korkudan karşısına çıkmayınca bu kez miğferini ve zırhını çıkardı. Askerlerinin perişan oluşunu gören Ömer bin Sâd “Taşlarla taşlayın onu!” diye feryat etti…

Ya da Saîd b. Abdullah el-Hanefî’nin şu duruşu: Hz.İmam Huseyn’e (O’na selâm olsun) Muharrem-i Haram ayının onuncu gecesinde şöyle demişti: “Vallahi Yüce Allah’ın divanında Allah Resûlü’nün (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) gıyabında (emaneti olan) seni koruyan kimseler olarak yazılmadan seni asla bırakmayız! Allah’a yemin olsun ki; öldürüleceğimi, sonra da diriltilip yakılacağımı ve küllerimin savrılacağını, sonra da bunun bana yetmiş kez yapılacağını bilsem yine de senin uğruna canımı vermeden senden ayrılmam! Hal böyle iken ardından bitip tükenmeyecek izzet-u itibarın geleceği bir kerecik ölümde bunu nasıl yapmayayım!”

Fedâkarlıkları ve destansı duruşlarıyla kelimeleri aciz bırakan o yiğitlere ait bir demet hatıratı sizlerle paylaşmak istedik. Onlar Rabbleri Allah’a, Allah Resûlü’ne, O’nun Vasîsi’ne ve pâk İmamları Şehitlerin Efendisi’ne (Allah-u Teâlâ Onlar’a ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) iman eden ve tam da Şehitlerin Efendisi Hz.İmam Huseyn’in (Allah’ın selâmı üzerine olsun) mübarek sözlerinde ifade ettiği gibi kimselerdi…

"Allah’la buluşma özlemiyle nefsini ölüme hazırlamış ve bizim için canını feda etmeye hazır…”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: