Aşûra faciasının ardından: Esîrler Kervanı Kerbelâ’dan götürülüyor…

Muharrem-i Haram ayının on birinci gününde Ehlibeyt’in (Hepsine selâm olsun) esir düşen efradının Kûfe’ye doğru hareketi başladı.

Ömer b. Sâd şehitlerin başlarının Kûfe’ye önden gitmesini emretmiş ama öğle vaktine kadar orada kalmıştı. Öğle vakti olunca Hz.Muhammed’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) esîr edilmiş soyu, dul kalmış gelinleri ve yetim kalmış yetimlerinden kurulu Esirler kervânının hareket edilmesini emretti.

Bunun üzerine Müminlerin Emîri’nin kızı Hz.Zeyneb-i Kübra, Ağabeyi Hz. Huseyn’in (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) bedeninin başında durarak şöyle feryat etti: “Vâh Muhammed’im! Semânın melekleri sana salât eylesin! İşte şu Huseyn; çölde kalmış, kendi kanına bulanmış, azâları parçalanmıştır! Kızların ise esîr edilmiş ve soyun da katledilmiştir!”

Nübuvvet Hânedânı’nın hanımefendilerinin develerin çıplak sırtına bindirilmesini emretti. Sonra Şehitlerin Efendisi’nin, hane halkının ve dostlarının (Hepsine selâm olsun) kurbanlıklar gibi başlarından ayrılmış bedenlerini Kerbelâ toprağında, kavuru güneşin altında o korkunç halde öylece bırakıp gitti!

Derken Cebel-i Sabır (Sabır Dağı) Hz.Zeyneb-i Kübra (Allah’ın selâmı üzerine olsun) yola çıktı. Etrafında dört bir yandan yükselen ağlayış ve feryatlar; iç parçalayan yürek yarasını daha da sızlatıyordu. Birbirinden pâk birbirinden mubarek o şahsiyetlerin kurbanlıklar gibi boğazlanmaları yetmiyormuşçasına kavurucu güneşin altında soyulmuş bedenleri öylece bırakılmasının acısı bir yandan yakıyordu yüreğini… Onların pek muhterem, her biri paha biçilemez birer inci olan hanım ve evlatlarının esir edilip hor görülmesi, hakaretleri ve gördükleri hoyrat muamele de öte yandan dağlıyordu yarasını…

Şehitlerin yanı başında yaşadıkları acı dolu anılar ve keder ile yüklü olarak çölleri yara yara ilerleyen Esirler Kervânı, H.61 yılında Muharrem-i Haram ayının on ikinci gününde Kûfe’ye vardıklarında Kûfe halkı panik içerisinde dışarı çıktı. Kimisi şaşkınlıkla esirlerin kimlerin olduğunu soruyor; kimisi de bildiği için gözyaşı döküp içinde pişmanlık ve acı duyuyordu. Esirler Kervanı Kûfe’ye ulaştığında Valilik Sarayı’na doğru götürüldü. Hz.Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) evladı ve Müslümanların İmamı Hz.İmam Huseyn’e (Allah’ın selâmı üzerine olsun) vaadler verip yarı yoldakları bıraktıklarından dolayı Ehlibeyt’in (Hepsine selâm olsun) evlatlarının başlarına nelerin geldiğini gören Kûfeliler; yanlarından geçen Esirler Kervanına baktıkça ağlıyorlardı. İşte Şehîd Torun’un başı… Uzun bir mızrağın tepesinde asılmıştı… İslam ümmetine komutan olacağına ve onları hidayet yolundan götürmesi için mektuplar yazıp biat vermişlerdi.

Esirler kervanında ilerlerken Hz. Zeyneb (O’na selâm olsun) toplanan kalabalığı göz ucuyla süzdü. Ağabeyi’ni yitirmenin ve beraberindekilerin esir düşmesinin acısı içini doldurmuştu. Gazap dolu, onları hakir gören bir bakış ile Kûfelilere baktı. Sonra hepsini azarlayan ve vicdanlarını yakan bir konuşma yaptı. Burada yerimiz olmadığı için onu aktaramıyoruz.

Hz. Huseyn’in (O’na selâm olsun) başı saraya alındı ve İbn-i Ziyad’ın (Allah’ın laneti üzerine olsun) önüne kondu. Mubarek başa elindeki sopayla vurmaya başladı. Sevinmiş, neşeli bir hali vardı. Sonra kadınlar, çocuklar ve Hz.İmam Zeynelabidîn (O’na selâm olsun) saraya kondu. Bunun üzerine İbn-i Ziyad, Hz. Zeyneb’e (O’na selâm olsun) doğru yöneldi. Yaşadığı acıya ‘oh olsun’ demek için şöyle dedi: “Sizin foyanızı meydana çıkaran, sizi öldüren ve sonradan uydurduğunuz şeyi yalanlayan Allah’a hamdolsun” dedi. Hz. Zeyneb (O’na selâm olsun) devrimin hedeflerinden tam emin bir şekilde cevap verdi: “Bizi O’nun Peygamberi Muhammed (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) ile saygın kılan ve her türlü kötülüğü bizden giderip bizi tertemiz kılan Allah’a hamdolsun. Ancak fasık kimsenin foyası meydana çıkarılır ve (sadece) fâcir kimse yalanlanır. O da bizden başkasıdır.”

İbn-i Ziyad bunun üzerine şöyle dedi: “Allah’ın senin hane halkına yaptığını nasıl gördün peki?”

Hz.Zeyneb (O’na selâm olsun) de şöyle buyurdu: “Allah onlara öldürülmeyi yazdı. Onlar da yatacakları yerler için savaş meydanına indiler. Allah seninle onları bir araya getirecektir. Onlar da Allah karşısında ihticacda bulunup (argümanlarınızı sunup) birbirinizle davalı olacaksınız.”

Bu sefer sıra Hz.İmam Seccâd’a (O’na selâm olsun) gelmişti. Ubeydullah bin Ziyad’ın karşısında duruyordu. Ona ‘Sen kimsin?’ diye sordu. Cevap verdi: ‘Huseyn’in oğlu Ali’yim’. Bunun üzerine ‘Allah Huseyn’in oğlu Ali’yi öldürmedi mi?’ diye sordu. Hz.İmam (O’na selâm olsun) da ona şöyle cevap verdi: ‘Adı Ali olan bir kardeşim vardı; insanlar onu öldürdü.’ Bunun üzerine İbn-i Ziyad ‘Aksine Allah öldürdü’ dedi. Hz.İmam (O’na selâm olsun) da ona şu Kur’ân-i Kerîm ayetini okuyarak cevap verdi: ‘Allah ölecek olanın ölüm zamanı gelince canlarını alandır.’ Bunun üzerine İbn- Ziyad öfkeyle köpürdü ve yandaşlarına ‘Vurun boynunu’ diye seslendi. Hz. Zeyneb (O’na selâm olsun) bunun üzerine Hz.İmam Zeynelabidîn’e (O’na selâm olsun) sımsıkı yapıştı ve şöyle feryat etti: ‘Ey İbn-i Ziyad bizden döktüğün kanlar sana yeter! Allah’a yemin olsun ki ondan ayrılmayacağım; Eğer onu öldüreceksen beni de onunla beraber öldür!’ O da bunun üzerine kararından döndü.

İbn-i Ziyad’ın kini, acımasızlığı ve vahşiliği bununla kalmadı. İkinci günde Kûfelileri terörize edip muhalefet ruhuna meydan okumak ve direniş düşünenleri korkutmak için Hz. Huseyn’in (O’na selâm olsun) mubarek başını Kûfe sokaklarında dolaştırdı…

Son olarak şunu hatırlatalım: Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) devriminin birçok durağı vardır. Bunlardan bir kısmı Hz.İmam’ın (O’na selâm olsun) şahadetinden bir süre önce, bir kısmı da sonrasıdr. Bunlardan biri de Nübuvvet Hanedânı Ehlibeyt’in (Hepsine selâm olsun) esîr edilen efradının kervanının Kûfe şehrine ulaşmasıdır.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: