Rebîülevvel ayı İslam ümmetinin başından geçen birçok tarihi hadisenin yaşandığı bir aydır. Bunlardan biri de Nübuvvet hanedânının hazîn hatıralarından biri olan ve hicri 117 yılında Rebîülevvel ayının beşinci gününde vuku bulan; Hz.İmam Huseyn’in <sub><em>(O’na selâm olsun)</em></sub> aziz kızı Sekîne’nin <sub><em>(O’na selâm olsun)</em></sub> vefâtı hadisesidir.
Hz. Sekîne’nin <sub><em>(O’na selâm olsun)</em></sub> mübarek nesebi şöyledir: Ebu Talib oğlu Ali oğlu Huseyn kızı Amine. Annesi İmri-ul Kays kızı Rubâb hanımefendidir. Sekîne (yatışma) lakabıyla meşhur olmasının nedeni sukûneti, ağır başlı olması ve tevâzusudur.
Hz. Sekîne <sub><em>(O’na selâm olsun)</em></sub> Kerbelâ Olayı’nda hazır bulunmuş; o büyük faciayı, ardı arkası kesilmek bilmeyen trajedileri ve babası Hz.İmam Huseyn’in, hane halkının ve dostlarının <sub><em>(Allah’ın selâmı üzerlerine olsun)</em></sub> başlarına gelenleri gözleriyle görmüştür. Babası katledildikten sonra naaşına sarılmış, daha sonra da esir edilip şehitlerin başlarıyla önce Kufe’ye ve sonra da Şam’a götürülmüştür. Ardından da ağabeyi Hz.İmam Zeynelabidîn <sub><em>(O’na selâm olsun)</em></sub> ve esirler kervânının geri kalan efrâdıyla birlikte Medîne-i Münevvere’ye dönmüştür.
Rivayetler hazretin hicretin kırk yedinci yılında doğduğunu ve Kerbelâ’da babası Hz.İmam Huseyn <sub><em>(O’na selâm olsun)</em></sub> şehîd olduğu sırada on dört yaşında olduğunu belirtmektedir. Şehitlerin Efendisi’nin <sub><em>(O’na selâm olsun)</em></sub> yani Âba ehlinden Masum bir İmam’ın doğrudan terbiyesi altında on dört yetişen bu muhterem hanımefendi; gerek dini gerek ilmi gerek ahlaki gerekse de yaradılış açıdan dört dörtlük bir şahsiyettir. Yetiştiği çevrede birden çok masumun bulunuyor oluşu da kuşkusuz ilim, marifet ve ahlakta üstün mertebelere ulaşmasına katkı sağlamıştır.
Taff Vakıası’nda (Kerbela Olayı’ndan) ve yaşanan onca musibette Allah yolunda en hayırlı şekilde mücadele etmiş, cümle âleme inancın ve ilkeli duruşun nasıl olduğunu ispat etmiştir. Şehitlerin Efendisi’nden sonra Hz.İmam Seccâd’ın <sub><em>(Allah’ın selâmı üzerlerine olsun)</em></sub> himayeleri devam Hz.Sekîne <sub><em>(Allah’ın selâmı üzerine olsun)</em></sub>; ilim ve adab ile dopdolu, sosyal bir yaşam sürmüştür. Fazileti ve menkibeleri düşmanları tarafından bile kabul edilmiştir.
Seyyide Sekîne <sub><em>(Allah’ın selâmı üzerine olsun)</em></sub> kendi dönemindeki hanımların efendilerindendir; en zeki, en akıllı, en iffetli ve en edepli hanımlardandır. Medîne’de hanımların meclisleri onun varlığıyla süslenirdi. İlimleri, edebi, takvası, uzdilliği, üstün anlatıcılığı ve ibadetleri ile o meclislere güzellik üstüne güzellik katardı. Yüce Allah ile olan ilişkisi ile ilgili olarak babası Hz.İmam Huseyn’in <sub><em>(Allah’ın selâmı üzerine olsun)</em></sub> şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Sekîne’ye gelince; çoğunlukla Allah-u Teâlâ’yla (vakit geçirerek) dalıp gider.” Rivayette yeğeni Hasan oğlu Hasan <sub><em>(Allah’ın selâmı üzerlerine olsun)</em></sub> onu isteyince Şehitlerin Efendisi’nin <sub><em>(Allah’ın selâmı üzerine olsun)</em></sub> böyle buyurduğu ve Sekîne’nin yerine kız kardeşi Fatıma ile onu evlendirdiği geçmiştir.
Şezerât-uz Zeheb kitabında anlatıldığına göre Hz. Sekîne <sub><em>(Allah’ın selâmı üzerine olsun)</em></sub> hicretin 117. senesinde Rebîülevvel ayının beşinci gününde Medîne-I Münevvere’de vefât etmiş ve Bakî Kabristanlığı’na defnedilmiştir. Seyyid Muhsin el-Emîn’in “Ayân” kitabında ise; hicretin 117 yılında Rebîülevvel ayının beşinci gününde, bir Perşembe gününde vefât ettiği ve Medîne’de defnedildiği görüşünün meşhur görüş olduğu geçmiştir.