Mukaddes Hz.Abbas (Aleyhisselâm) Türbesi’ne yöneltilen saldırılar ve yıkım tarihi aşamaları… Tarihten bir kesit (III.Bölüm); Vahhabi saldırısı...

Mukaddes Hz.Abbas (Aleyhisselâm) Türbesi tarih boyunca çok sayıda vahşice saldırıya maruz kalmış ve cani ellerle gerçekleştirilen yıkımların yaşandığı aşamalarından geçmiştir.

Yerimiz tüm olayları başından itibaren teker teker saymak için dar, ancak “La yudreku Kulluhu, La Yutreku Culluhu- Hepsi kavranamayan şeyin birçoğu terk edilmez” ilkesi gereği; hicri yüzyıllara uygun olarak bölümlere ayırarak bazı büyük olayları nakletmeye devam ediyoruz

Onuçüncü Hicri yüzyılda yaşananlar...

1- Vahhâbî Olayı:
Bu hadise H.1216 senesinde gerçekleşti. “İkinci Taff Vakası” adıyla da bilinir. Lonkirk bu acı hadisenin detaylarını şöyle nakletmiştir: Nisan ayının ikinci gecesi Vahhâbîlerin yaklaştığı zaman, bu kasaba sakinlerinin çoğu, Gadîr gününe özel olan ziyareti yerine getirmek üzere Necef’e gitmişlerdi. Kasabada kalanlar hemen kapıları kapamaya koştular. Ancak, Vahhâbîler – sayılarının aşağı yukarı altı yüz develi ve dört yüz atlı asker olduğu söylenmiştir – çadırlarını çoktan kurmuş ve güçlerini üçe bölmüşlerdi. Hanlardan biri açık kalınca, beldedeki kapıların arasında kendilerine en yakın olan kapıya saldırdılar. Zorlaya zorlaya en sonunda açtılar. Kasaba ahalisi dehşete kapıldı ve şuursuzca koşuşmaya başladı. Korkuları nereye götürürse oraya doğru kaçıyorlardı. Taş kalpli Vahhâbîler de, yollarını Mukaddes Zarîhlere doğru yararak açtılar ve kısa bir süre içinde Mukaddes Ziyaretgâhları tahrip etmeye başladılar. Önce madeni kapı kulplarını ve çitleri yerinden söktüler, ardından da Mukaddes mezarın aynalarını, nakışlarını; sonrasında da hediye edilen değerli eşyaları yağmaladılar. Tarih boyunca Paşalar,emirler ve Fars kralları tarafından Mukaddes mekâna yollanmıştı. Duvarlardaki süslemeler ve tavandaki altınlar bile ellerinden kurtulamadı. Hepsini yerlerinden söküp çaldılar. Şamdanları, mezarlıkta serilen lüks mefruşatı, sekiz muallaka’yı* çivili kapıları ve bu türden birçok şey…Hepsi, ama hepsini götürdüler. Çalmayı bile doğru dürüst beceremiyorlardı. Çaldıkları şeylerin değerine, kırılıp kırılmayacağına ya da nasıl taşınması gerektiğine bile bakmadan, toplayıp birşeylere tıkıyor; sonra da yerde sürükleye sürükleye dışarı çıkarıyorlardı. Tüm bu yaptıkları onlara yetmedi. Zarîh’in etrafında bulunan yaklaşık elli kişiyi ve dışarıda Sahn’da (Sahn-ı Şerîf’te/Ana avluda) bulunan yaklaşık beşyüz kişiyi katlettiler. O vahşi caniler, Ziyaretgâh dışında bulunan kasabaya çıktıktan sonra da her tarafa saldırdılar. Yeryüzünde bozgun çıkarmanın ne demek olduğunu bilfiil gösteriyorlardı. Evlerin tümünü tek tek soydular ve her tarafı tahrip ettiler. Çaldıklarıyla yetinmediler. Önlerine çıkan herkesi; çoluk çocuk, genç, yaşlı demeden ve zerre kadar merhamet göstermeden katledip cesetlerini soydular. Vahşiliklerinden ve yaptıkları fenalıklardan kimse kurtulamadı. Bazı kimselere göre, o canavarların eliyle kıyılan canların sayısını tahminen bin kişiydi. Bunun dışındaki görüşü benimseyenlere göre kat kat daha fazlaydı…

*Hz.Ebulfazl Abbas (Aleyhisselâm) için yazılan şiirler arasında en güzel olan sekiz şiir Mukaddes Ziyaretgâh’ın duvarlarına güzel bir yazıyla yazılarak asılırdı. Bu şiirlere “asılı” anlamına gelen “muallaka” denirdi.

2- Necip Paşa Olayı:
Bu hadise H.1258 senesinin sonlarına doğru vuku bulmuştur. Elîm hadise sonucu, çok sayıda erkek,kadın ve çocuk katledilmiştir. Osmanlı valisi Muhammed Necip Paşa’nın eliyle gerçekleştirilmiştir.Osmanlı Devleti tarafından Bağdat’a vali olarak atanan Necip Paşa, onun yönetimine ve verdiği zalimce hükümlere boyun eğmeyi reddetmelerinin ardından Mukaddes Kerbelâ şehrine zorla girilmesini emretti. Şehre girildiğinde ahaliyi silahlarını bırakmaları ve Osmanlı devletinin yönetimine boyun eğmelerini salık verdi. Halka bunun için bir ay süre tanıdı. Kendilerine tanınan kısıtlı sınırlı süre sona ermiş, ama Mukaddes Kerbelâ şehrinin ahalisinin duruşunda hiçbir değişiklik olmamıştı. Bu durum, Necip Paşa’yı bir ordu hazırlayıp sonra da başına Sadullah Paşa’yı koyarak şehre göndermek zorunda bıraktı. Ordu şehre doğru gitti. Ordu oraya vardığı zaman da, şehri çok şiddetli bir şekilde muhasara altına aldı ve şehri bomba yağmuruna tuttu. Bombardımana tutulan halk, Efendimiz Ebîfazl Abbas (Aleyhisselâm) Hazretleri’nin Mukaddes Zarîhlerine sığındı. Efendimiz’den (Aleyhisselâm) yardım istiyor ve Allah’u Teala’dan O’nun vesilesiyle olacak bir ölümle kurtarılmayı diliyordu. Derken Osmanlı Ordusu, Han Kapısı cihetinden onlara saldırdı. Sahn-ı Şerîf’i kuşatan surda delik açbilmişlerdi. Savaş iki gün boyunca devam etti ve şehîd düşen canların sayısı on bini buldu. Katledilenlerin çok büyük çoğunluğu âlim ve seyyidlerden (Hz.Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) soyuna mensup kimseler) oluşuyordu.

Şeyh Abdulhuseyn Ahmed el-Emînî, kitabı “Şuhedâ’ul Fazîle – Fazilet Şehitleri”nde; hadiseyi gözleriyle gören güvenilir kimselerden şöyle naklediyor:

“Askerler geri döndüklerinde katledilenleri saymaya başladık.Mezar kazıp maktulleri defnedenler vardı. Onlara da sorup soruşturduk.Araştırmamızın sonucunda öldürülenlerin sayısının; erkek,kadın ve çocuklarla beraber yirmi binin üstünde olduğunu tespit ettik. Güsul aldırmadan ve kefen giydirilmeden dörder beşer, hatta bazen de onar kişi birden kabirlere konuyor; sonra da üzerlerine toprak atılıyordu. Diğer katledilenleri aramaya çıktık, çoğunu evlerin içinde ölü halde bulduk. Hz.Ebî Fazl (Aleyhisselâm) Ziyaretgâhı’nın Harem Bölümü koridorlarının altında bulunan Serdâb’a (Türbenin yer altı katına) indik. Orada üç yüzden fazla katledilmiş insana rastladık.” Görünen o ki; Mehmet Necip Paşa zorbası, üç gün boyunca şehri mubah kılmıştı. Yani şehirde bulunanları öldürmek ve ahalinin mallarını soyup yağmalamak üç gün boyunca serbestti. Ordusuyla Hz.Abbas (Aleyhisselâm) Ziyaretgâhı’nın Sahn-ı Şerîfi’ne girmiş, binalarını tahrip etmiş ve Kabr-i Şerîf’e kaçarak canlarını kurtarmaya çalışanları bile katletmişti.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: