Seyyid Safî’den Allah’a şükretme kavramının pekiştirilmesi ve güçlendirilmesinin önemine vurgu

Mukaddes Hz. Abbas (a.s.) Türbesi Şerî Mütevellîsi Seyyid Ahmed el-Safi, Allah’a şükretme kavramının pekiştirilmesi ve güçlendirilmesinin önemini vurguladı.



Mukaddes Hz. Hüseyin (a.s.) Türbesi Şerî Mütevellîsi Şeyh Abdülmehdi el-Kerbelâî ve ona eşlik eden heyeti kabul ettiği sırada bir konuşma yapan Seyyid Safî’nin konuşma metnini paylaşıyoruz:

Bayramınız mübarek olsun, Yüce Allah her zaman günlerinizi saadetli günler kılsın ve hem sizi hem bizleri ferâha çıkarsın. Başta kardeşim Şeyh Abdulmehdî Kerbelâî olmak üzere, Genel Sekreter ve bu pâk mekâna, Hz. Ebulfazl Abbas (a.s.) Efendim’in türbesine gelen tüm ulemâ kardeşlerimiz hoş geldiler sefâ getirdiler.

Bazı kardeşlerimiz ola ki hem benim için hem onlar için bir hatırlatma olur da istifade ederiz diye benden çok kısa bir konuşma istedi. Gerçekten de Yüce Allah’ın meleklerine ziyaret etmelerine izin verdiği mekânlardayız, buraları ziyaret etme şerefine nail oluyoruz. Bu mekânlar şükür kavramını güçlendirmemizi gerektiren mekânlardır. Bu kavramdan gafil olmuş olabiliriz ama Yüce Allah ile kulluk ilişkisinin özünde yatan görevlerinden biri her zaman şükredenlerden olmaktır.





Bu yüzden Feth Suresi’ndeki (Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın)* ayeti nazil olduğu vakit,bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber Efendimiz’e (s.a.a.) Yüce Allah’ın onu bağışlaması sonrası “Peki artık hiç namaz kılıp oruç tutmayacak mısın?” diye soruldu. Rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.a.) “Şükreden bir kul olmayayım mı?” diye buyurdu. Günümüzde şükretme kavramı “Eğer şükrederseniz elbette size (nimetimi) arttıracağım” ayetinde geçen etkisinin yanı sıra aidiyet gerçekleştiren kavramlardan biridir. Kulun Allah’a ait oluş kimliğini gerçekleştiren bir kavramdır.”

Bu temiz yerlerde sonuç itibariyle ömrümüz geçiyor. İnsan dünyada misafirdir. Buralarda ettiğimiz hizmetin ömrü yaklaşık olarak 20 yılı buldu ama sanki dün başlamış gibi geliyor. İnsan amelinin karşılığını geri alırken, samimi bir niyetle ve gerçekten Yüce Allah’a ibadete yönelerek yaptıkları varsa – ki inşaAllah bu gerçekten vardır - Allah o kimsenin yaptıklarını daha da büyütür. Siz de biliyorsunuz ki; Yüce Allah’ın rahmeti yaşlarımızın sayısıyla sınırlanmaz. Yaşımız 60 olur, yaşımız 100 olur ama karşılığında sonsuzluk vardır. Sonsuzluk dünyada geçen miktarla eşit değildir kesinlikle. Allah’a sığınırız, aynısı cehennem için de geçerlidir. İnsanın yaşı ne olursa olsun sonuçta cehennemde de sonsuzluk var. Allah’a sığınırız. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’ın rahmeti engin olduğu için insan her zaman bu kapıdan, rahmet kapısından gelir (bu kapıyı çalar). Daha önce birçok kez kardeşlerimizin hizmetine şunu arz etmiştik. Dikkat ediniz Yüce Allah’ın sıfatlarından birisi de adalettir. Adalet dinimizin temellerinden (Usûl-ud-Dîn) olmuştur. Ancak bu adalet meselesine, hasmımız başka bir kimse ise ihtiyacımız olur . “Allah’ım sen adilsin, benim ile onun arasında sen hükmet” derim. Ama Allah’a sığınırız, hasmım Allah oldu mu; adalet bana fayda etmez ki. Çünkü hiç kuşkusuz hüccetim (argümanım, mazeretim) çürüyecektir. Zira hiç kuşku yok ki “(Reddedilmesi mümkün olmayan) üstün hüccet Allah’ındır” ** . Yüce Allah haklı çıkacaktır. Yüce Allah’ın rahmetini istiyorsam O’nun adalet kapısından girip ‘Allah’ım sen adilsin, benimle senin aranda sen hükmet’ diyemem. Kaybedenlerden olurum. Evet, şunu demeliyim: ‘Allah’ım sen merhamet edenlerin en merhametlisisin; öyleyse bana merhamet eyle’. Ehlibeyt (a.s.) kültüründe biz Allah’tan merhamet isteriz, insan o her şeyi kapsayan engin merhametten ümitvâr olur ve beklentisini yüksek tutar.

Ebu Hamza es-Sumâlî’nin Duası’nda bir bölümde şöyle geçiyor: “Hiç kuşku yok ki; sana doğru yola çıkanın gideceği yol yakındır” Bizler ile noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah arasında engel yoktur. Ancak - Allah’a sığınırız – günahlar ve yapılan işler bizimle onun arasına perde çeker. Kişi şükür kavramını güçlendirsin. Bizler bu mukaddes mekânlardayız, başkalarından önce bizim şükür kavramını güçlendirmeliyiz. Bu, çok çok önemlidir kardeşlerim.

Kapanışı kendime de söylediğim bir hususla yapayım. İnsan şimdi Hüseyin’e, Müminlerin Emîri’ne ya da Ebulfazl Abbas’a (Hepsine selâm olsun) aidiyet kimliğini taşıyorsa bu kişinin nefsiyle Hüseynî olması demektir, ameliyle Alevî (Ali’ye bağlı, Ali’den) olması demektir. Ancak bu kimlik, öbür taraf bunu tasdik etmediği sürece gerçekleşmez. Kişinin nesebinin bir aşirete bağlı olması gibi. Kişi ben şu aşirettenim dedi diye o kimse bir aşiretten olmaz. Aşiretin büyüğünün bunu tasdik etmesi ve ‘Evet o benim aşiretimdendir’ demesi gerekir. Biz ‘Hz. Hüseyin’e (a.s.) bağlıyız’ diyoruz ama bu bağlılık açısından yeterli değildir. Hz. Hüseyin’in Kıyamet Günü’nde bunu tasdik etmesi ve ‘Evet bilfiil o kimse hizmetkârlandır’ veyahut ‘Bilfiil, o beni takip edenlerden’ olmuştur. Noksan sıfatladan münezzeh olan Yüce Allah’ın bir menzilet (konum, itibar) bahşettiği Hz. Ebulfazl (a.s.)… O öyle bir makâm ki nice nice salihler o menzilete imrenerek bakarlar… Kıyamet Günü gelip çattığında Hz. Abbas (a.s.) ‘Ben sizi tanımıyorum, siz bana bağlı olduğunuzu iddia ediyorsunuz!’ (de diyebilir Allah korusun)”



Öyleyse kardeşlerim, noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’a bu içinde bulunduğumuz nimetten ötürü şükr etmez isek; kendimizi o dar boğazda bulabiliriz, bundan korkulur. Şükür kavramını güçlendirmek de Yüce Allah’a bu hizmet başarısını bize bağışladığı için hamd eden özel bir ruh haline bürünerek olur. Bize bu pâk mekânlarda insanlara hizmet sunmaya yönelik yaptığımız her bir amel için hamd eden bir ruh hali. Hiç kuşku yok ki, bu yapılanların hepsi Çağın ve Dönemin Sahibi olan İmamımız Sahibuzzamân (Allah’ın selâmı üzerine olsun) tarafından görülmektedir. Müşerref rivayetlerde amellerin kendisine arzedildiği geçmiştir. Hatta Şeyh Saffâr’ın Besâir-ud-Derecât kitabında geçen bir rivayet vardır. Besâir-ud Derecât kitabı Kuleynî’den öncedir. Kuleynî’nin kaynakları arasında yer alan kitaplardan biri de Besâir-ud-Derecât kitabıdır. O kitapta geçen bir rivayete göre Ramazan ayının on dokuzuncu gecesinde bir sonraki seneye kadar olan rızıklar ve eceller İmam’a (a.s.) arz olunur ve bunlar 23. Gecede mühürlenir (gerçekleşeceği kesin olur).”



Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’tan; yanı başında bulunduğumuz Hz. Hüseyin’in (a.s.) ve Kardeşi Hz. Ebulfazl Abbas’ın (a.s.) hakkı hürmetine bizleri ve burada bulunan saygın kimseleri içine attığı hiçbir nimetten dışarı atmamasını ve içinden çıkardığı hiçbir kötülüğe geri atmamasını niyaz ederiz. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah sonsuz başarılıyla sizleri başarılı kılsın, her türlü kötülükten bizleri ve sizleri korusun, hepinizi bu mübarek hizmet içerisinde muhafaza buyursun ve ömrümüzün sonuna kadar bunu devam ettirtsin! Yüce Allah’a Hz. Muhammed’e ve O’nun kokusu pek hoş, özü tertemiz soyu Ehlibeyt’e salât buyursun…



* Böylece Allah, (düşmanların sana yakıştırdığı, sözde) geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola hidayet etsin (diye apaçık bir fetih verdik).

** Bkz. En’am 149 mealleri.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: