Aynı yüzyılda iki defa, aynı canavarlık... Medîne-i Münevvere'nin hala süren hüznü: Bakî

Allah-u Teâlâ'nın Nurları ve Hz. Muhammed Mustafâ'nın (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) halîfeleri olan Ehlibeyt'e (Allah-u Teâlâ’nın en ulvi salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) düşman olanlar; bir türlü kin ve nefrete doyamamıştır. Ehlibeyt'i (Allah-u Teâlâ’nın en ulvi salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) ailelerini, yakınlarını, dostlarını, takipçilerini ve hatta biraz olsun sempati duyanları katletmek susuzluklarını dindirememiştir. Onların faziletlerine ve sözlerine o denli büyük bir nefret olmuştur ki; İslam tarihi müslümanların sadece bir hadis ile onlardan bahseden ya da Müminlerin Emîrî'nin herhangi bir faziletinden bahseden müslümanların en canavarca şekilde katledildiğine tanıklık etmiştir.Nefret, o denli büyüktür ki; tarih kitapları sadece adları Ehlibeyt'in (Allah-u Teâlâ’nın en ulvi salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) adlarını taşıyor diye katledilen çocukları kaydetmiştir. Bu nefret tarihin belli bir yerinde durmamıştır. Odakların adları değişmiş, nefretin şekli değişmiş, canavarlık metodları modernleşmiş; ama bu nefret durmamıştır. Dün Emevi canileri çocukları adları Ali,Hasan,Huseyn ya da Fatıma olduğu için katletmişti. Bugün de IŞİD denen tekfirci güruh aynısını Irak'ta yapıyor...

İşte bu nefretten söz edeceğiz. Hem de bu nefretin önemli bir durağı olan Bakî Kabristanlığı'nın yıkılışından. Zira bu nefret o denli derinleşip kökleşmiştir ki; Pâk Ehlibeyt'in (Allah-u Teâlâ’nın en ulvi salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) ziyaret edilebileceği özel bir mezarı olması bile çok ağır gelmiştir. Hz.Resûlullah'ın (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) pâk mescidinin yanı başında evlatlarına ait bir mezarlığın varlığına tahammül edememiştir. Tıpkı Emevi ve Abbasi canilerinin Hz. İmam Huseyn'in (Aleyhisselâm) ve Müminlerin Emîri Hz. İmam Ali'nin (Aleyhisselâm) kabrinin varlığına dayanamayışı gibi...

Muhammedî Medîne'de medfun olan Pâk Ehlibeyt (Allah-u Teâlâ’nın en ulvi salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) İmamları'nın yaşadığı zulüm bu gün bile devam etmektedir. Kin ve nefret dinmemiş, 92 yıl sonra bile onlara Kabir yaptırmak fazla görülmüştür.Sadece bununla yetinilmemiş, Ehlibeyt (Allah-u Teâlâ’nın en ulvi salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) dostlarına bu pâk kabirleri ziyaret etmek bile yasaklanmış; parmaklıklar ardından bakmak zorunda bırakılmışlardır. Şu halde sürekli bu kabirlerin yapılması için sürekli çağrılarımızı tekrar etmek ve forum,buluşma,gösteri,protesto vb. her türlü barışçıl yolla sesimizi duyurmamız şarttır.

Şimdi en başından itibaren neler yaşandığını anlatmaya başlayalım...

İlk facia, H.1185 senesinde; Der'iye (Arabistan'da bir şehir) Emîri Muhammed bin Mesud ile tasarımı İngiliz eliyle gerçekleştirilen Vahhabi mezhebinin kurucusu Muhammed bin Abdulvehhab ile anlaşmaları sonrası başladı. Topraklarını genişletecek ve civarda yer alan şehirleri işgal ederek Vahhabiliği yayacaklardı. Siyasi önderlik Muhammed bin Mesud'da, dini önderlik de Muhammed bin Abdulvehhab'da olacaktı. Hemen çalışmalara başladılar ve etrafındaki bölgeleri işgal ettiler. Ardından Irak'a doğru hareket ettiler ve Irak sınırından içeri girdiler. Âl-i Suud ordusu ile Irak'ın kırsal bölge sakinleri arasında yaşanan çatışmalardan sonra Kerbelâ'ya vardılar ve şehre girdiler. Hz. İmam Huseyn'in (Aleyhisselâm) kabrinin üzerinde yer alan Kubbe-i Şerîfe'yi yıktılar. Mukaddes Zarîh'in bir bölümünü yıktıkları da anlatılır. Mukaddes mekândaki değerli mücevherleri yağmaladıktan sonra orada bulunan mushafları ve kitapları yaktılar. Ardından Müminlerin Emîri Hz. İmam Ali'nin (Aleyhisselâm) Kabr-i Şerîfi'ni yıkmak üzere Mukaddes Necef şehrine doğru harekete geçtiler. Ancak başarılı olamadılar. Bunun üzerine Hicaz'da yer alan bölgeleri işgal etmek üzere harekete geçtiler ve Mekke-i Mükerreme'ye girdiler. Mekke-i Mükerreme'ye girdiklerinde doğruca Mualla Kabristanlığı'na gidip yıkmaya başladılar. "Hulaset-ul Kelâm" kitabının yazarı bununla ilgili şöyle diyor: "Sabah olduğunda kürekler ve baltalarla ellerini kollarını sallaya sallaya kabirleri yıkmak üzere yola koyulmuşlardı. Vahabiler salih şahsiyetlere ait mescitleri ve eserleri yıkmakla işe başladı. Mualla Kabristanlığı'nda bulunan ne kadar kubbe varsa hepsini yıktılar. Ardından Hz.Peygamber Efendimiz'in (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) Mevlid kubbesini (Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa'nın (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) doğduğu evin kalıntılarının bulunduğu Mukaddes kubbeli yapı) yıktılar. " Yıktıkları kabirleri yıkmış olmakla yetinmiyor, her türlü saygısızlığı yapmaktan hiç gocunmuyorlardı. 1805 (H.1220) senesinde ise bir buçuk yıllık ablukanın ardından Medine-i Münevvere'ye girebildiler."Lem'uş-Şihab" kitabının yazarı bu olayı şöyle anlatıyor: " Medine'ye yaklaştıklarında onlara elçi gönderip şehre girmek istediğini bildirdi. Ama onlar karşı koydu. Şehre girene kadar defalarca saldırdı. Şehre girdiği zaman da şehir sakinlerinin bazısını öldürüp Medîneliler'e "Nakisîn - biatlerinden dönenler" adını taktı. 11. Günde kendi ve birkaç oğlu ile beraber; Hz. Peygamber'in (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) Ziyaretgâhı'nda hizmet eden Sudan'lı hizmetkârlardan Hz. Peygamber'e (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) hediye edilen hazinelerin yerini bildirmelerini istedi. "Ne sana yerlerini gösteririz, ne da sana onları teslim ederiz!" diye cevap verdiklerinde de dövülüp hapse atılmalarını emretti. İsteneni yapmak mecburiyetinde kaldıkları zaman da ona bazı hazinelerin yerlerini gösterdiler. O da orada ne varsa hepsini aldı. Aldıklarının arasından Müslümanlar Medain şehrini fethettiğinde elde ettikleri Kisra (Enuşirvan) Tacı, Harun Reşid'in Kılıcı; Zubeyde'ye ait bir kolye; Altın kandiller ile çok sayıda mücevher vardı. Oradan çıkıp Bakî'de bulunan tüm kubbelerin yıkılmasını emretti. Bu kubbeler arasında Hz.Fatıma Zehra'nın (Selâmullah Aleyhâ) kubbesi de bulunuyordu. Yalnız bu kubbe Hz. Fatıma Zehra'nın (Selâmullah Aleyhâ) kabrine ait değildi, çünkü Hz. Fatıma Zehra'nın (Selâmullah Aleyhâ) kabrinin yeri bilinmiyor. Bu Kubbe Müminlerin Emîri İmam Ali (Aleyhisselâm) Efendimiz tarafından, babası Hz.Peygamber Efendimiz'in (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) şahadeti sonrası inşa ettiği ve "Beytul Ahzan-Hüzünler Evi" olarak adlandırıldığı makama aitti. Bu Kubbe'ye "Kubbetul Huzün- Hüzün Kubbesi" ismi verildiği de söylenir. Yıkılan Kubbeler arasında Hz. İmam Hasan'ın (Aleyhisselâm) Kubbesi de yer alıyordu. Meşhur gezgin İbn-i Cibrin'in vasfettiğine göre "Gökyüzünde yükselen bir Kubbe ile Hz. İmam Hasan'ın (Aleyhisselâm) Kubbesi kastedilirdi". Diğer bir meşhur gezgin olan İbn-i Batuta ise şöyle anlatıyor: "Hasan bin Ali'ye ait, gökyüzünde yükselen, harika bir şekle sahip bir kubbe vardır. Bunun yanında Ali bin Huseyn'e (Aleyhisselâm) ait bir Kubbe; Muhammed Bakır'a (Aleyhisselâm) ait bir Kubbe ve Cafer-i Sadık'a (Aleyhisselâm) ait bir Kubbe yer vardır." Bu kubbelerin yanında Müminlerin Emîri'nin (Aleyhisselâm) sevgisine mazhar olan ve bu sebebple adını oğullarına verdiklerini ifade ettikleri meşhur sahabî Hz. Osman bin Mez'un'a (Radiyallahu Anh) ait bir Kubbe yer alıyordu. Yıkım sonrası oluşan enkazları da o mukaddes kabirlerin üzerinde öylece bıraktılar. Abdullahpur Harat yıkım sonrası Bakî Kabristanlığı'nın o içler acısı halini şöyle anlatıyor: "Düzgün bir bina denebilecek bir metreciklik bile yer kalmamıştı... Sabit olmayan taşlarla çevrili toprak yığınlarından ibaretti sadece."

Bakî Kabristanlığı Suud ailesinin kurduğu devlet, Osmanlı Devleti'ne tekrar yenilip hakimiyeti yitirinceye kadar aynı halde kaldı. Osmanlı Devleti geri dönüp Medine-i Münevvere'yi yeniden ele geçirince; Mukaddes şehri yeni baştan yaptırdı ve Vahabilerin yıktırdığı izleri yeniden yaptırdı. Çok sayıda Kubbe'yi, o dönemin zevkiyle uyumlu bir biçimde yeniden yaptırdı. Bu süreçte onlara ulema yardımcı oldu ve İslam dünyasının dört bir yanından cömert bağışlar ile hazır yaptırılmış Zarih'ler (Kabrin üzerini örten kafes) de buna eşlik etti. Ancak bu yapılar da ancak yüz yıl kadar dayanabildi. Çünkü o tarihlerde İbn-i Suud, Britanya'nın yardımı ve işbirliği ile Osmanlı Devleti'nin bölgedeki varlığına son verip yeniden kontrolü ele geçirdi.H. 1344 -1925'te- 15 Cemaziyelevvel gününde ise Medine-i Münevvere'ye girerek Mukaddes şehri kana buladı ve toplu katliam gerçekleştirdi. Şehirdeki kadın,erkek,çocuk demeden onlarca cana kıydı. Katledilenler arasında çok sayıda din adamı da bulunuyordu. Aynı sene 8 Şevval tarihinde tekrar şehre girdi. Bu kez Bakî Kabristanlığı'nda yer alan kabir, zarîh ve mescitlerin hepsini topyekün yıktırdı. Aynı tarihte Hz. Resûlullah'ın (Sallallâhu Aleyhi we Âlihi) kabrini de yıktırmak üzere harekete geçti. Ancak o dönemde İslam ve Arap ülkelerinde yaşanan protestolar,gösteriler ve resmi tepkiler; onu vazgeçmek zorunda bıraktı.

Yani Bakî Kabristanlığı'ndaki kabirler hem H.1220 yılında, hem de H. 1344 yılında olmak üzere tam iki defa yıktırıldı! Hem de aynı eller tarafından! Ve bugün bile hala o 92 sene önceki yıkık haliyle duruyor!

Ancak tam da Allah-u Tealâ'nın va'dettiği gibi "kafirlerin hiç hoşuna gitmese de" bu nefrete ve ehline inat; Allah-u Teala geçen her gün, her ay ve her sene; Ehlibeyt (Allah-u Teâlâ’nın en ulvi salât-u selâmı başta Hz.Resûlullah olmak üzere hepsine olsun) hakikatini daha da açığa çıkarmış, kerametlerini daha da çoğaltmış ve aşıklarını kat kat arttırmıştır.

Şu anda da durum çok farklı değildir. Muhammedî Medîne'de Muhammedî ailenin mezarlarını dümdüz eden şeytanîler; bugün de Irak'taki Muhammedî'lerin mezarlarına kastetmektedir. Ancak onlar her ne kadar bunun için binlerce bombalı saldırı, intihar saldırısı ve akıl almaz canilikler yapmış olsa da arzularına ulaşamamamışlardır. Onların tüm şeytanîliklerine inat; Irak'taki Mukaddes Ziyaretgâhlar ayakta kalmıştır ve kalmaya devam edecektir. Üstelik artık sadece bu coğrafyaya değil, dünyanın dört bir yanındaki hakikat aşıklarına hidayet vesilesidir...

Bakî Kabristanlığı faciasının nedenleri, hangi şahsiyetlerin mezarlarının yıkıldığı ve ortaya atılan uyduruk gerekçelere daha sonraki ilgili haberimizde cevap vereceğiz inşaAllah...
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: