Hz. İmam Huseyn (O'na selâm olsun) elçisi ve kutlu devriminin ilk şehîdi’nin anısına…

Tarih, karanlığın yalan perdelerini ortadan kaldırarak gerçekleri gün yüzüne çıkaran nurlu isimler kaydetmiştir. Bu nurlu isimlerden ve içlerinde en ön plana çıkanlardan biri de Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) elçisi ve amcaoğlu Hz. Müslim bin Akîl’dir (O'na selâm olsun) . İlahi takdirin şaşırtıcı bir tecellisi neticesinde şahadeti, Arefe gününe ve Kurban Bayramı’na denk gelmiştir. Arefe günü sevinen kimselerin, biraz olsun Hz. Muslim’i (O'na selâm olsun) anmaları ve sergilediği fedakarlıklardan, sebatından, azimli ve onurlu duruşundan ilhamlar alması takdir olunmuştur belki de…

Hz. Muslim (O'na selâm olsun), Müminlerin Emîri Hz.İmam Ali’nin (O'na selâm olsun) okulunun öğrencisidir. Bu pek müşerref talebeliğin sonucunda “Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) güveni” lakabını kazanmıştır. Zira Hz. İmam Huseyn, Hz. Muslim (Onlara selâm olsun) için şöyle buyurmuştur: “Sizlere elçi olarak “güven”imi yolladım…”

Pek mükerrem yuvalardan birinde doğduğun günde,
Gaddarca ve zalimce şehit edildiğin günde
Ve hainler ile zalimlerden hakkını almak için yeniden diriltileceğin günde selâm olsun Sana ey Allah’ın velisinin güveni!

Kaynaklar Hz. Muslim bin Akîl’in(Onlara selâm olsun) hangi günde doğduğunu belirtmemiştir ancak bazı kaynaklar, hicretin 25. senesinde doğduğunu nakletmiştir. Çünkü Taff Vakıası (Kerbelâ Olayı) hakkında yazan birçok tarihçi ve siyer ehli, Hz. Muslim’in (O'na selâm olsun) Kufe’de şehit olduğu vakit 35 yaşında olduğunu yazmıştır ve Beyhakî “Bab-ul Ensab” da ve daha birçokları, hicri 25. yılda doğduğunu

Annesi Ümmü Veled lakaplı Aliyye Hanım da bunu söylemiştir. Kendisinin Nabat (Lübnan) krallarından birinin kızıdır. Hz. Akîl bin Ebi Talib (Allah O’ndan razı olsun) em> ile evliliği sonrası Hz. Muslim’i (O'na selâm olsun) dünyaya getirmiştir. Hz. Akîl’in (Allah O’ndan razı olsun) diğer eşlerinden de birçok çocuğu vardı. Ama bunlar içerisinde en üstünü, en yüce makama sahib olanı ve en alimi Hz. Muslim’di (O'na selâm olsun). Tüm siyer ve rical kitapları bu konuda ittifak üzeredir. Doğumu sebebiyle Medine-i Münevvere’yi mutluluk sarmış ve tüm Abdulmuttaliboğulları’nı- özellikle de Ebu Taliboğulları - büyük bir sevince bürünmüştür. Müminlerin Emîri Hz. İmam Ali bin Ebi Talib’in (O'na selâm olsun) ve Hz. Akîl’in (Allah O’ndan razı olsun) himayesinde büyüyüp yetişmiştir. Müminlerin Emîri, Hz. Muslim’de (Onlara selâm olsun) yatan cevherleri biliyordu. Hz. Muslim (O'na selâm olsun) ilmi kapasite, yiğitlik ve mertlik gibi sıfatlarıyla ön plana çıkıyordu. Diğer çocuklara liderlik edebilecek vasıflara sahipti. Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) de O’nu alıp, nurlu ilmi ile cömertçe besledi ve özel inayeti altında yetiştirdi. Devleti döneminde de O’nu yanından ayırmadı. Müminlerin Emîri’nin (O'na selâm olsun) önemli görevler için güvendiği adamlarından biri de Hz. Muslim’di (O'na selâm olsun).

Nitekim birçok tarih kaynağı ve Cemel savaşı hakkında yazılmış kitapta; Hz. Muslim’in, amcaoğulları Hz. İmam Hasan, Hz. İmam Huseyn (Hepsine selâm olsun) , Hz.Muhammed bin Hanefiyye, Hz. Abdullah bin Cafer (Allah Onlar’dan razı olsun) ve diğerleri ile birlikte omuz omuza Cemel savaşında çarpıştığına işaret edilmiştir. Böylece Hz. Muslim (O'na selâm olsun); Müminlerin Emîri’nin (O'na selâm olsun) istediği devleti inşa edecek önemli görevleri gerçekleştirecek ehliyet ve ilmin yanı sıra cesur savaşçı kimliği ile de ön plana çıkan isimlerden biri oldu.

Kaynaklar aynı şekilde Hz. Muslim’in (O'na selâm olsun) Müminlerin Emîri’nin (O'na selâm olsun) Sıffin savaşındaki ordusunun komutanlarından biri olduğunu nakletmektedir. Savaşlar Hz. Muslim’in (O'na selâm olsun) özgüvenini, manevi kuvvetini ve serinkanlı olabilme kabilyetlerini ilerletti. Haşimoğulları gençlerini için savaş meydanları ayrı bir anlam taşıyordu. Nesiller boyunca atalarından miras aldıkları azim, sebat, cesaret, yiğitlik, kuvvet ve iman gücünü gösterdiği meydandı. Hz. Muslim (O'na selâm olsun) her geçen gün daha da adından söz ettirmeye başlamıştı. Savaş meydanlarında bir elmas gibi parlıyordu artık…

Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) şehîd olduktan sonra da, Hz. İmam Hasan ile Hz. İmam Huseyn’in (Onlara selâm olsun) nurlu itaatleri ile şereflendi.

Böylece Hz. Müslim (O'na selâm olsun), tam üç Pâk İmam’ın (Allah-u Teâlâ hepsine salât buyursun) terbiyesine mazhar olmuştu. Kufeliler, Hz. İmam Huseyn’e (O'na selâm olsun) mektubunu aldığında, Hz. İmam (O'na selâm olsun) Abdulmuttalib evlatlarına baktı. İçlerinde bu önemli (elçilik) görev için en ehil ve en uygun olan; amcasının oğlu Hz. Muslim (O'na selâm olsun) idi. O (O'na selâm olsun) da onu seçti. Kufelilere gönderdiği mektupta onun için şöyle diyordu: “Size kardeşim, amcamınoğlu ve güvenim Muslim bin Akîl’i gönderiyorum. O halde sözünü dinleyiniz ve O’na itaat ediniz!”

O halde Hz. Muslim, Hz. İmam Huseyn’in (Onlara selâm olsun) güveni’ydi. Her türlü günah kirinden arındırılmış ve uzak edilmiş Masum İmam’ın (O'na selâm olsun) “güven”i olmak!...Ne şerefli bir rütbe ve ne yüce bir şeref nişanıydı bu!... Müminlerin Emîri’nin (O'na selâm olsun) hayatı döneminde İslam uğruna verdiği mücadelenin bir sonucuydu bu. Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun), Hz. Muslim’in (O'na selâm olsun) şerefli ömrünün sonlarında Masum İmam’ın (O'na selâm olsun) “güveni” mertebesine varabilmesi için onu hazırlamıştı. O (O'na selâm olsun) da görevini en güzel şekilde eda etti.Hem de vazifenin tüm zorluğuna rağmen...Zira Kufe o dönemde islam ülkelerinin kültür merkezi olduğu gibi; farklı din, inanç ve ırka mensup insanların bir arada yaşadığı dini bir merkezdi de. Üstelik Kufe demek engin bir coğrafya da demekti. Tüm bunlara rağmen Hz. Muslim’in (O'na selâm olsun) elçilik vazifesi boyunca kaydettiği muhteşem başarı; bu işe ne kadar ehil olduğunu, bu vazife için biçilmiş kaftan olduğunu ve atama kararının ne kadar bilgece olduğunu açıkça göstermektedir. İlim, cesaret, manevi makam, yiğitlik, devlet işlerindeki tecrübe… Her yönden Kufelilerin lideriydi. Kufe’de hiçbir hususta onun mubarek eline su dökebilecek biri yoktu. Basireti çok keskin ve verdiği emirler de son derece bilgeceydi. Elçiliği, kimin elçisi olduğundan haber veriyordu…

Hz. Muslim (O'na selâm olsun) şahadeti, gerçekten de yürek burkan bir hikayedir. Emevilerin komploları ve Kufeli hainlerin bir araya gelerek kurduğu tuzak sonucunda, Kufe neredeyse biatı altındayken; başa geçen Ubeydullah bin Ziyad’ın (Allah-u Teâlâ ona da babasına da lanet etsin) tamamen zulüm üzerine kurulu canilikleri sonucunda ibreyi tersine döndürdü. Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) çağrısına ilk icabet eden, Kufe’nin önderi ve büyük Muz’ic Kabilesi’nin lideri Hani bin Urve’nin (Allah O’ndan razı olsun) şahadetine sebep olan çalkantılar sonrasında Hz. İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) “güven”i de şahadet şerbetini içti. Herşeyi özel olduğu gibi, şahadet hikayesi de son derece özel ve bir o kadar da yürek dağlayıcıdır. (Şahadet hikayesi için buradan "Hz. Huseyn (O'na selâm olsun) Devrimiyle birlikte- Hz.Muslim'in (O'na selâm olsun) Kufelilere elçi olarak atanması" bölümüne bakabilirsiniz.) Ubeydullah bin Ziyad (Allah lanet etsin) denen melun, O’nu ve Hz. Hanî’yi (Onlara selâm olsun) şehit ettirdikten sonra Kufe’deki valilik sarayının yanıbaşına defnedilmelerini emretmiştir. Zira o soysuz; böylece Hz. Muslim bin Akîl ile Hz. Hani bin Urve’yi (Onlara selâm olsun) kimsenin ziyaret etmemesini, şayet olur da biri ziyaret ederse onu takip altına aldırmayı istemiştir. Çünkü o melun cani alçak, şunu çok iyi biliyordur:

Her ne kadar bugün silah zoruyla ve zorbalık kanunları ile otoritesini dayatmış olsa da, Kufe özünde Hz. İmam Ali’ye (O'na selâm olsun) tabidir.Ehil kimseler başta olur ve meşru kanunlar ile yönetilirse yeniden canlanarak Pâk Ehlibeyt’e (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) olan aşkını ve Hz. İmam Ali’ye (O'na selâm olsun) tabiiyetini yeniden ortaya koyacaktır. Süleyman bir Surad el-Huzaî önderliğindeki Tevvabîn ayaklanması ve Muhtar es-Sakafî’nin kıyamı ya da Zeyd-i Şehîd (Allah ondan razı olsun) devrimi örneklerinde olduğu gibi. Kufe işte hep bu şekilde, bir med-cezir halinde olmuştur. Ama Ehlibeyt’e (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) bağlılık ruhunu hiç yitirmemiştir. Tarih boyunca bu bağ; siyasi hareketler ve ortalığa hükmeden şartlara bağlı olarak bazen zayıflamış, bazen de güçlenmiştir.

İbn-i Ziyad (Allah lanet etsin) denen sefil soysuz; işte bunu iyi biliyordu. Pâk kabirlerinin yeni kıyamlara vesile olmasına manî olmak ve pâk şehitlerin ziyaretçilerini takip ettirebilmek için Hz. Muslim ile Hz. Hanî’yi valilik sarayının camisine karşılıklı olarak defnettirdi.

Allah-u Teâlâ her ikisine de; doğdukları günde, şehid oldukları günde ve yeniden diriltilecekleri günde salât-u selâm etsin!
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: