Masum İmam’ın, Hz. Ebulfazl Abbas (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) hakkında buyurdukları…

Siyer ve kelam kitaplarında Müminlerin Emîri Hz. İmam Ali’nin (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) sözünün Yaratan’ın sözünün altında ve diğer yaratılanın sözünün üzerinde bir söz olduğu söylenmiştir. Bunda hiç kuşku yok; zira O belagatın zirvesindeki ve fesahatin doruk noktasındaki Hz.Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) tarafından özel olarak eğitilip terbiye edilmiştir.Diğer Masum İmamlar’ın (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) sözleri de, Müminlerin Emîri’nin (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) sözleri gibi olacaktır. Çünkü ilimleri O’nun ilimlerinden, sözleri de, O’nun (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) sözlerindendir… Hiç kuşku yok ki, bu mukaddes sözlerin derinliği ve belagati; gelmiş geçmiş tüm dilcileri ve belagat ehlini hayretler içerisinde bırakmış ve karşısında acziyetini itiraf ettirmiştir… Arşın sayfalarından inen, Levh-i Mahfuz’dan eserek gelen ve Ulvi Âlem’den ışık saçarak yeryüzünü nurlandıran bu sözleri düşündüğümüzde; başka türlüsü mümkün müdür zaten?

İşte bu mubarek sözler, Hz. Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) mukaddes makâmına da değinmiştir.

Şehîtlerin Efendisi Ebî Abdillah Hz. İmam Huseyn, Kardeşi Hz.Ebulfazl Abbas’a (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) Kerbelâ’da şöyle buyurmuştur: “Bin (atına), canım sana feda olsun kardeşim!”

Bu noktada kafalarda şöyle bir soru oluşmaktadır. Hz. İmam Huseyn (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun), masum İmam’dır; kendi makamında olmayan birisine nasıl canını feda edebilmektedir?...

Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) masumdur ; yani hatadan korunmuştur. He r söylediği söz; tam ve yerinde söylenmiş bir sözdür. Açıktır ki, burada sözün zahiri kastedilmektedir. Yani – Allah’a sığınırız - Hz. Ebulfazl Abbas’ın, Hz. İmam Huseyn’den (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) daha üstün bir makama sahip olduğu anlamına gelmemektedir. Zaten Hz.Ebulfazl Abbas’ı (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) bu makama ulaştıran husus; Masum İmamlar’a (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerlerine olsun) yönelik sergilediği son derece halisâne itaatti.

Geriye bir ihtimal kalıyor. O da bu buyruğun; hitap edilen şahsın yüceltilmesini ve sahip olduğu üstün makamı beyan etmeyi amaçlayan kutsi bir söz oluşudur. Bu sözün tam tamına anlamını da ancak söyleyenin kendisi (Hz. İmam Huseyn - Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) bilebilir… Bu mukaddes buyruk, Hz. Ebulfazl Abbas Efendimiz’in (Allah'ın salât-u selâmı üzerine olsun) bilfiil çok çok yüksek bir makama sahip olduğunu göstermektedir. Nitekim diğer Masum İmamlar’ın (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) diliyle:

“Salih Kul” ve “O’nun katledilmesiyle İslam’ın hürmetinin zayi olduğu (kimse)” olarak tanıtılmaktadır.

Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın çokça salat-u selâmı üzerine olsun) Türbesi Diyanet İşleri Bölümü Başkanı Şeyh Salâh el-Kerbelâî, sorumuzun konusu olan bu ifadeye değindi: “Bu ifade, Hz. Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) şahsına yönelik yapılmış en üst düzeydeki takdirlerden biridir. Hz.Abbas, Müminleirn Emîri’nin (Allah'ın en üstün salât-u selâmı üzerlerine olsun) oğludur; Hz. Hasan ile Hz. Huseyn (Allah'ın en üstün salât-u selâmı üzerine olsun) kardeşliğinin olduğu bir okulda, öylesi bir atmosferde büyümüştür. Babası’nı yitirdikten sonra da İki Masum İmam’ın (Allah'ın en üstün salât-u selâmı tüm masumların üzerine olsun) gölgesinde yetişmiştir. Öyle bir yuvada ve öylesi bir atmosferde yetişip, o saf (ilim ve nur) pınarından içince (nasıl olabileceğini) bir gözlerinizin önüne getirin. Maktel erbabının da zikrettiği gibi; Hz. Huseyn’in (Allah'ın en üstün salât-u selâmı üzerine olsun) yanı başından hiç ayrılmaması ile meşhurdu. Hz. İmam Sadık’ın, Hz. İmam Zeynelabidîn’in ve Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın en üstün salât-u selâmı üzerine olsun) dilinden Hz.Ebulfazl Abbas (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) hakkında çokça (O’nu metheden) ifade bulunmaktadır. Ancak (bilhassa) bu ifade; bir hakikati açığa çıkarmaktadır. Hz. İmam Huseyn’in, Kardeşi Hz. Ebulfazl Abbas (Allah'ın selâmı onların üzerine olsun) ile ne kadar iftihar ettiğini ortaya sermektedir. Bir (başka bakış açısından da) Hz.Ebulfazl Abbas’ın, Ağabeyi Hz. İmam Huseyn’e (Allah'ın selâmı onların üzerine olsun) karşı kalbinin derinliklerinde yatan halis bağlılığı açığa çıkarmaktadır. Bazen insanın, kendi ihlasını diliyle anlatmsı ona yakışmaz; bunu dışa vurmayı ahlaka ve tevazuya aykırı görür. İşte o zaman bunu açığa çıkaracak birisine ihtiyaç duyar. Zira Hz. Ebulfazl Abbas’ın, Hz. Huseyn’e (Allah'ın salât-u selâmı üzerine olsun) ihlaslılığı; Allah-u Teâlâ’ya karşı ihlasının ve İslam dinine kökten bağlılığın(dan geliyordu). Bu sebeple (Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) ağzından) şöyle ifadelere rastlıyoruz:

“Şimdi belim kırıldı…”

“Pazumu parça parça ettiğiniz halde nereye gidiyorsunuz?!...”

“Müminlerin Emîri (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) şöyle buyurmuştur: “Ben Resûlullah’a (nisbetle); ışıktan bir ışık, nurdan bir nur ve kolun pazusu gibiyim!” Aynı tabir; Hz. Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) mahiyetini ve Hz. İmam Huseyn (Allah'ın salât-u selâmı üzerine olsun) ile kardeşliğini açığa çıkarmaktadır. Bizlere Müminlerin Emîri’nin Hz. Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ Onlara ve Ailelerine salât etsin) canını feda etmesi gerektiği zaman sergilediği kardeşliği hatırlatmaktadır, Hz.Harun’un, Hz. Musa’ya (Allah'ın salât-u selamı Peygamberimize, Ehlibeyti’ne ve onların üzerlerine olsun) kardeşliğini hatırlatmaktadır.

“Ailemden kardeşim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle…” (Diyanet meali, Taha Suresi 29-30-31)

Adeta Ebâ Abdillah Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) etrafında gezinen bir seviyeye ulaşmıştır. Ancak, hepimizin de bildiği üzere Hz. İmam Huseyn (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) Âbâ ehlinin varisiydi ve hepsinin mirası O’ndaydı.

Şu halde “Bin (atına), canım feda olsun Sana kardeşim!” ifadesi, O’nu, İmam’ın (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerlerine olsun) uğrunda adeta canını feda edeceği bir seviyeye ulaştığını (anlatmaktadır). Bu söz ancak; Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın salât-u selâmı üzerine olsun) kanına ve canına tamamen işlemiş olan ihlasını ve inancının samimiyetinin ne denli olduğunu görmenin ve buna (tam) bir itimat edilmesinin ardından söylenebilir.Çünkü bildiğimiz üzere; Masum(ların) ağzından çıkan her bir harfin özel bir ağırlığı ve değeri vardır.Bizleri de onların güzel sözlerine uymak üzere edeplendirmişlerdir. İmamlar (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) bizleri onların söylediği her kelimeyi ve her sözü takip etmemizi istemiş, öyle edeplendirmişlerdir. (Ettikleri ya da öğrettikleri) duayı işiten bir kimse, bir kelime dahi eklese itiraz ederlerdi.”

“Bu yüce söz (Hz. İmam Huseyn’in - Allah'ın selâmı üzerine olsun - sözü) ile şunun şuuruna varabiliriz: Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ne kadar – tabiri caizse- takdis edersek edelim; hep olması gereken seviyenin altında kalacağız.O’na (Allah'ın selâmı üzerine olsun) her ne kadar hizmet edersek edelim; hep kusurlu kalacağız. Her ne kadar O’nu (Allah'ın selâmı üzerine olsun) anarsak analım; hep bu hususta kusurlu olmuş olacağız. Neden? (Çünkü) yedi kat göğün, yedi kat yerin, cennetin ve ateşin, görünenin ve görünmeyenin ağladığı Şehitlerin Efendisi Hz. İmam Huseyn’in Hz. Ebulfazl Abbas ( Allah'ın salât-u selâmı üzerlerine olsun) hakkında buyurduğu: “Bin (atına), Canım feda olsun Sana kardeşim!” sözü nerde; biz nerde!”

“Gerçekten de bu şiarı altın harflerle yazmalı ve gözümüzün önüne yerleştirmeliyiz. (Mukaddes Türbe) mensubu gözünü açar açmaz bu şiarı okuduğunda ne boyutta (bir hizmet verdiğini) ve kime hizmet ettiğini bilecektir!”

Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi Hediyeler ve Nezirler Bölümü; işte bu noktadan yola çıkarak bu ölümsüz şiarı nakşetti ve Mukaddes Türbe’nin ana girişi olan Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Mukaddes Ziyaretgâhı’nın Kıble Kapısı yönündeki ana girişe yerleştirdi. Mukaddes Türbe’ye gelen ziyaretçinin ilk gözüne çarpan şey işte bu yazı oluyor. Altında da Hz.Ebulfazl Abbas’ı (Allah'ın selâmı üzerine olsun) sembolize eden bir su kırbası yer alıyor. Su kırbası ile Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) arasında güçlü bir sembolik ilişki vardır. Zira Hz. Ebulfazl Abbas, Hz.İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) ailesine su getirmiş ve bu uğurda şehîd olmuştu. Son seferinde, ablukanın en şiddetli olduğu zamanda bile; binlerce askerlik fırat nehrinin ablukasını yarmış ve sonra da, kendi bile içmeden su kırbasını doldurmuş ve geri götürmek üzere yola çıkmıştı. Ancak geri dönerken hain Emevi bir pusuya maruz kalmış ve kollarını kaybetmişti. Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) en çok yüreğini burkan bundan sonrasıydı. Çünkü alçakların alçağı Yezid ordusu ve beraberindeki hainler (Allah'ın lanet üzerlerine olsun), hızla suyu yetiştirmeye giden Hz.Ebulfazl Abbas’a (Allah'ın selâmı üzerine olsun) yetişemeyeceklerini anlayınca onu ok yağmuruna tutmuştu. Bu okların onun mubarek yüzüne ve bedenine isabet etmesi de üzmedi, Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) yüreğini… Asıl yüreğini burkan şey; su kırbasına okların isabet etmiş olmasıydı… Su kırbası delinmiş ve suyunu akıttıkça akıtmaya başlamıştı…Derken kırba tamamen boşaldı… Hz.İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ailesine ve susuz kalmış evlatlarına su götüremeyecekti…

İşte bu yüzden kırba ile Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) arasında güçlü bir ilişki vardır.

Arap şairin deyimiyle:

Mahşerde (Kevser) havuzun sakîsi Hz. Haydar ise…

Kerbelâ’daki susuzların sakîsi de Hz.Ebulfazl’dır!

(Sakî, su getiren veya su veren kimse demektir.)

Bir ölümsüz söz daha yükselmektedir; ama bu sefer Hz. İmam Huseyn’in torunu Hz. İmam Cafer-i Sadık’tan Hz. Ebulfazl Abbas (Allah'ın salât-u selâmı onlara ve tüm Pâk Ehlibeyt’e olsun) hakkında nakledilen tarihi bir cümle daha:

“Amcamız Abbas; delici bir basirete sahipti ve imanı pek sağlamdı…”

Arapça "nafiz - nufuz eden" kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime delici, keskin,güçlü ve etkili gibi anlamlara gelir. Basîret ise gönül gözüyle görme gücüdür. Hz. Ebulfazl Abbas (Allah’ın selâmı üzerine olsun) Efendimiz'in basireti o kadar keskindi ki; çok derinlerde yatan gerçekleri rahatlıkla görebiliyordu. Hz. Ebulfazl Abbas (Allah’ın selâmı üzerine olsun) isabetli görüşleri ve başından sonuna kadar doğru düşünceleri ile olup bitenleri apaçık bir biçimde görmekteydi. Başka bir deyişle; gönülle gerçekleri görme gücü – yani Arapça söylersek basireti- çok şiddetli idi. Hiç şüphe yok ki bu; ancak benliği saflaşmış ve kalbi pâklaşmış kimselerden bulunan bir özelliktir. Elbette, böylesi insanlara; hevaya veya aldanmaya davet eden kimselerin yapacağı çağrıların herhangi bir etkisi bulunmayacaktır. İşte bu kerîm sıfat; Hz.Ebulfazl’ın (Allah’ın selâmı üzerine olsun) taşıdığı en önemli kişilik özelliklerinden biriydi. (Hakkı ve batılı apaçık görme özelliğinden ötürü; düşünceleri pek derin, Hidayet önderi Şehitlerin Efendisi İmam Huseyn’e (Allah’ın selâmı üzerine olsun) dillere destan bir yarandı. Bir an olsun izinden ayrılmazdı. Bu sayede de şan ve şerefin zirvesine yükseldi; kutlu nefsi ölümsüzleşti. Doruklarına erişmiş olmadığı hiçbir yüce değer bırakmadı. İnsanın yüceliği karşısında boynunu büken, hayran hayran göz süzdürüp övdüreceği yüce bir değer varsa; Hz. Ebulfazl Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) çoktan onun doruklarına varmıştı…

(Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun)
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: