“Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) saflarının karartısını çoğaltmak için çocuklarımla birlikte yola çıktım”

Ümmü Haydar; kırklı yaşlarda iki çocuk annesi bir Iraklı hanım. Ümmü Haydar Hanım’ın bir diğer özelliği çok kitap okuması ve bu hayatta rolünün ne olduğu üzerine kafa yorması. Özellikle bir soru var ki, kafasını sürekli kurcalamış: “Hz.Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) davası hakkında benim vermem gereken mesaj ne?”

On sene önce, tam da bu günlerde aradığını bulmuş. Evindeki küçük kütüphanede yer alan dini kitapları karıştırırken Kerbelâ olayı ile ilgili bir rivayet gözüne ilişmiş. Rivayet metni şöyle:

“Hz. İmam Huseyn’i (O'na selâm olsun) katletmek için ordular oluşturulmaya başladığı zaman Ümeyye oğulları, İmam’ın karşısında durması için mümkün olan en büyük asker sayısını elde etmeye çalışıyordu. Askerlerden biri Hz. Huseyn’e ve Ehlibeyti’ne (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) inanıyordu. Ondan da orada bulunmasını ve savaşa katılmasını istediler. Tüm gece uyuyamadı. Onu kesinkes cehenneme götürecek olan bu batıl çağrıdan kurtulmak için ne yapacağını bir türlü bulamadı. Sabah olduğunda oraya gitti. Niyeti ne bir darbe vurmak, ne de savaşa katılmaktı. Ailesine suçsuz halde dönmek için her şey bitene kadar adamların arkasında saklanacaktı.

Savaş bitti, olan oldu… Tarihteki en kısa ve en yüce savaş sona ermişti… O adam da savaşa katılmamıştı… Ne kılıcıyla vurmuş, ne mızrağını saplamış; ne de Hz. Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) kampında bulunan kimseye bir eziyet yapmıştı.

O gece uykuya daldığında kıyamet gününün geldiğini ve Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin), önünde içi kan dolu bir leğen ile oturduğunu gördü… Elinde de sürme vardı. Adamın (rüyayı gören) getirilmesini emretti. Öfkeli bir şekilde “Getirin onu bana” diye buyurdu.

Adamlar gelip (rüya gören) adamı tuttular ve kuvvetle çekiştirerek Hz. Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) getirdiler, sonra iyice yaklaştırdılar. Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) sürmeyi leğene koyup çıkardı ve adamın gözlerine sürdü. Adam gözüne sürülen sürmenin ve kanın sıcaklığından çığlık atmaya başladı! Kör olmuştu! Hz.Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) şöyle dedi: “Ben ne yaptım ki ya Resûlullah! Sen biliyorsun ben ne bir kılıçla vurdum, ne de bir mızrak sapladım!”…

Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) öfke ile cevap verdi: “Evlâdım Huseyn’in karşısındaki karartıyı çoğalttın!”

Uykudan uyandı. Gözleri acının şiddetinden yanıp duruyordu. Üstelik hala kördü!.. Karısı ona “istiğfar et” dedi. O da tövbe edip istiğfar edince yeniden görmeye başladı!!...”

Ümmü Haydar Hanım bu rivayeti okuyunca düşünmeye başlamış: “Bu rivayeti nasıl değerlendireyim? Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) Kızı’nın Evlâdı’na (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) aşkımızı nasıl tercüme edelim?”

“Benim bu günlerde sahip olduğum tek şey nefsim ve Hz. Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) izinden giderek O’nun (Allah'ın selâmı üzerine olsun) iftihar edeceği ve Mukaddes Kerbelâ topraklarında dökülen pâk kanının bir meyvesi olması için yetiştirdiğim evlatlarımdır.”

Sonra da Hz. İmam Hasan-ı Askerî’nin (Allah'ın selâmı üzerine olsun) şu mubarek rivayetine rastlamış:

“Müminin alameti beştir: Elli bir rekat namaz (yani on yedi rekatlık her günün farzı ve otuz dört nafile), Erbain ziyareti, sağ eline yüzük takmak, (secdede) alnını toprağa sürmek ve “Bismillahirrahmanirrahîm”i sesli söylemek.”

Ümmü Haydar şöyle diyor: “ Bu ziyarette benim için iki dava bir araya geldi. Birincisi müminin alametlerinden birini gerçekleştirmek.İkincisi de Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) saflarındaki karartıyı çoğaltarak din düşmanlarını korkutmak.”

Sonra sözlerine şöyle devam etti: “ Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Erbain ziyaretinde bulunmak aynı zamanda yıllık bir imani eğitim sayılır. Hz. Muhammed’in (Allah-u Teâlâ’nın en üstün salât-u selâmı O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne olsun) dininden uzaklaşan kimseyi, O’nun (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) çizmiş olduğu ve “Eimme-i Kirâm”ın (Mükerrem İmamlar, Ehlibeyt İmamları - Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerlerine olsun) pâk kanları pahasına ayakta tuttuğu doğru yola geri götürür.”

Ve ardından iki evladını da alarak Mukaddes Kerbelâ’ya doğru yürüyen Ehlibeyt(Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) dostlarına eşlik etmeyi kararlaştırmış. Yakınları çocuklarının hastalığı sebebiyle onun bu azmini kıracak şeyler söylemiş. Ancak O “De ki: Ancak Allah’ın bize yazdığı başımıza gelir” Ayet-i Kerîmesi’ne tam bir yakîn ve “Allah için olan çoğalır” şiarından yola çıkarak karartıyı çoğaltmak ve müminlerden olmak için yola çıkmış.

Ümmü Haydar Hanım baştan sona azimle dolu. Çocukların biri sekiz, diğeri de on yaşında. Ancak Hz.Huseyn’e (Allah'ın selâmı üzerine olsun) duydukları aşk ile erkek olmuşlar ve Annelerinden Hz. İmam Huseyn ile Kardeşi Hz.Ebulfazl Abbas’ın (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) haremine nasıl sahip çıktığını o kadar çok dinlemişler ki, onlar da yolun tehlikelerine karşı annelerine eşlik etmeyi arzulamışlar.

Muaviye ve torunları halen, her türden estirdikleri terör ile yıllardır Irak’ı kuşatmış durumda. Halen Ehlibeyt’e (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) ve Ehlibeyt dostlarına karşı hainlik etmeye, kin kusup intikam almaya çalışıyorlar. Bu kinleri de Allah’ın yeryüzündeki Hücceti Hz. İmam Mehdî ortaya çıkıncaya dek sürecek. (Allah-u Teâlâ’nın en üstün salât-u selâmı O’na ve pek Pâk Ataları’na olsun. Yüce Allah O’nun pek mukaddes ortaya çıkışını çok daha erken kılsın)...

Ve o Anne, verdiği karardan sonra tepeden tırnağa kararlılıkla yoluna devam etti. Adeta Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) kervanına katılmış gibiydi. Evlatlarını da yanlarında götürdü. Korkmadan, aldırmadan. Umrunda olan tek şey; evlatlarının Huseynî Aşk tablosunda parlayan iki nokta olması ve Hz. Mustafa’nın Ehlibeyti’ne (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) düşman olanların gönüllerine korku salacak unsurlar olmasıydı. Çocuklarının kalbine Huseynî aşkı nasıl ekecekti? Onları ilahi adaletin devletine hizmet edecek erlere nasıl dönüştürecekti? Zira Allah-u Teâlâ’nın yeryüzündeki Hücceti (Yüce Allah O’nun pek mukaddes ortaya çıkışını çok daha erken kılsın ve O’na çokça salat-u selâm etsin), Hz. Muhammed’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) dinine izzet katmak için her şeyi feda edecek, kalpleri Ehlibeyt (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun) aşkı ve velayeti ile dolu yiğitler istiyordu. Ümeyyeoğulları ve peşlerinden gidenler bu mubarek dinin sancağını defnetmeye çalışmıştı ve Hz. Huseyn’in (Allah'ın çokça salât-u selâmı üzerine olsun) pâk kanları olmasaydı; ümmette bir tane bile muvahhid kalmayacaktı.

Ve yıllar yılları kovaladı. Her yıl çocuklar biraz daha büyüdü. On yıldır Hz. İmam Huseyn’e (Allah'ın selâmı üzerine olsun) birlikte yürüyorlar. Hem de yolculuk tehlikelerle dolu olmasına ve her bir adımında ölüm ile yüzyüze gelebilmelerine rağmen. Bu durum Hz. Huseyn’e (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ulaşma ısrarlarını, kararlığınını ve sebatını arttırmaktan başka hiçbir etki edememiş. Ehlibeyt (Allah-u Teâlâ'nın en üstün salât-u selâmı, başta Hz.Peygamberimiz olmak üzere hepsine olsun)dostu, Şehitlerin Efendisi’ne (Allah'ın selâmı üzerine olsun) kendi değersiz canını feda etmeye hazırdır. Onlar da hazır. Lisan-ı hâl ile şöyle diyorlar:

“Efendimiz keşke sizinle olabilseydik de sizinle birlikte o yüce zafere nail olsaydık!”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: