Hz. İmam Hasan-ı Askerî’nin (O'na selâm olsun) Şahadeti hatırasına, müşerref hayatına dair bazı satırlar…

Allah-u Teâlâ, Hidayet önderlerinin Onbirincisi Hz. İmam Hasan-ı Askerî’nin (O'na selâm olsun) şahadeti musibeti sizlere ve bizlere yüce ecirler versin!

Başta zamanımızın Hidayet Önderi, Allah-u Teâlâ’nın yeryüzünde bıraktığı ve kullarına hücceti kıldığı Hz. İmam Mehdî’ye (Allah'ın selâmı üzerine olsun ve kutlu ortaya çıkışını çabuklaştırsın) olmak üzere; yüce Dini Merciileri muhterem ulemamıza, özelde Ehlibeyt (Allah'ın salât-u selâmı hepsine olsun) dostları ile aşıklarına ve genelde tüm İslam alemine en içten, en derinden taziye dileklerimizi sunarız.

Ebu Talib oğlu Ali’nin oğlu Huseyn’in oğlu Ali’nin oğlu Muhammed’in oğlu Cafer’in oğlu Musa’nın oğlu Ali’nin oğlu Muhammed’in oğlu Ali’nin oğlu Hz. İmam Hasan’ın (Allah’ın selâmı hepsine olsun) künyesi Ebû Muhammed’dir.Başlıca lakapları Askerî (Asker’li), Sirac (fener), Halis, Samit (Sessiz), Takî (Pek takvalı), Zekî (Pek tezkiye edilmiş), Nakî’dir (Pek saf ve temiz) ve en meşhuru Askerî’dir.

Hz. İmam (O'na selâm olsun) H. 232 senesinde Rebiulahir ayının sekizinci gününde dünyaya geldi. Validesi Faslı pek muhterem Seyyide Sawsen’dir ve kendisine “Hadîse” de denir. Cariyedir. Eşi de, Rum sezarı (imparatoru) Yuşa’nın kızı Seyyide Nergis’dir (O'na selâm olsun) ve o da aynı şekilde cariyedir.

Dünyevî ömrü şerîfleri 28 senedir ve İmametinin süresi 6 yıldır. (O'na selâm olsun) yüce İmameti döneminde Mütevekkil, Mutezz, Muhtedî ve Mutemed Abbasi devletinin başına geçti.

Ehlibeyt İmamları (Hepsine selâm olsun) Allah-u Teâlâ’ya kul oluşları, ihlasları, Allah-u Teâlâ’ya sımsıkıya bağlı oluşları, ve O’ndan (Azze ve Celle) başkasından hiçbir güce dayanmayıp tamamen Allah-u Teâlâ’ya tevekkül edişleri ile de insanlığa örnek olmuşlardır. Hz. İmam Hasan-ı Askerî (O'na selâm olsun) hapse atıldığı zaman; yaşadığı dönemin en kötü ve en zorba isimlerinden olan iki kişi ona eziyet etmek üzere görevlendirildi. Ancak O’nun (O'na selâm olsun) nurani varlığı ile dönemlerinin üstün şahsiyetlerine dönüştüler. Onlara: “Vay halinize, sizin bu adamla ne işiniz?!” denildiğinde şöyle cevap verdiler: “Gündüzünü oruçla, gecesinin tümünü namazla ve ibadetten başka hiçbir şey ile meşgul olmayan bir adam için ne söyleyebiliriz ki? Bize baktığı zaman tir tir titrerdik ve içimizi öyle bir korku sarardı ki kendimize hakim olamazdık!”

Hz. İmam Hasan-ı Askerî (Allah'ın selâmı üzerine olsun) tıpkı babası ve ataları gibi alimlerin ustadı, Hak yoldan gitmek isteyenlerin rehberi, siyasetin önderi ve döneminin hak İmamı’ydı. Parmakla gösterilen bir otorite olduğu gibi gönüllerin de sultanıydı. Temiz kalpler O’nun (O'na selâm olsun) varlığı ile sukunet ve aşkıyla da hayat bulurdu. Üstünlüğünü dostları kadar düşmanları ve karşıtları da itiraf ederdi.


Ahmed bin Ubeydullah bin Hakan da onlardan biriydi. O’nun (O'na selâm olsun) insanlara olan etkisini ve insanların ona sevgisini anlatırken şöyle diyordu: “Surre-men Rea’da (şimdiki adıyla Samarra) Hidayeti, sukuneti, iffeti, asaleti ve Ehlibeyti (Hane halkı) ile Haşim oğullarının nezdindeki yeri ile; Alevîlerden (Hz.İmam Ali’nin (O'na selâm olsun) evlatlarından) Hasan bin Ali bin Muhammed bin er-Rıza gibi birini hiç görmedim. O’nu kendi yaşlılarının, hatır sahiplerinin (üstünde tuttukları gibi) ordu komutanlarının, vezirlerin ve halkının ”

Ali bin Şabur da şöyle diyor: “Surre-men Rea’da halk Ali oğlu Hasan-ı Askerî’nin (O'na selâm olsun) zamanında kıtlık yaşadı. Mutevekkil de yağmur duasına çıkmalarını emretti. Şehir dışına çıkıp üç gün boyunca yağmur duası etmelerine rağmen yağmur yağmadı. Dördüncü günde Caslik (Psikopos) ve rahipler yağmur duasına çıktılar. Caslik elini uzatınca sağanak bir şekilde yağmur yağmaya başladı. İkinci günde de yağmur duasına çıktılar ve gene yağmur yağdı. Halk şüpheye ve şaşkınlığa düştü. Hristiyanlık dinine doğru yönelmeye başladılar. Mutevekkil de o sırada hapsedilmiş olan Hasan-ı Askerî’yi (O'na selâm olsun) hapisten çıkartıp şöyle dedi: “Ceddinin (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ümmetine yetiş; helak oldular!” O da “Ben çıkıp şüpheleri gidereceğim inşa’Allah” dedi.

Üçüncü gün, Psikopos beraberinde rahiplerle birlikte yine yağmur duasına çıktı. Hasan (O'na selâm olsun) da dostlarıyla birlikte çıktı. Psikoposun elini bir şeye uzattığını görünce kölelerinden birine onun sağ elini tutmasını ve parmaklarının arasındaki şeyi almasını emretti. Köle emredileni yaptı ve rahibin elinden siyah bir kemik aldı. O kemiği Hasan (O'na selâm olsun) aldı ve (Psikopos’a) “şimdi yağmur durası et” dedi. Psikopos da yağmur duası etti. O sırada gökte bir yağmur duası bulunuyordu. Yağmur bulut bir anda dağıldı ve güneş parıl parıl parlamaya başladı. Mutevekkil de “Bu kemik nedir ya Ebu Muhammed?” diye sordu. (O'na selâm olsun) şöyle dedi: “Bu adam, peygamberlerden birinin kabrine uğradı ve eline bu kemik geçti. Peygamber kemiğinin üzeri açılırsa mutlaka sağanak bir şekilde yağmurlar yağar!”

Böylece Hz. İmam Hasan-ı Askerî’nin (O'na selâm olsun) önderliği ve İslam ümmetinin içerisinde genişleyen kitlesi Abbasi yönetimi için tehlike oluşturmaya başladı. Artık Abbasi Halifesi Mutemed de ciddi ciddi Hz. İmam Hasan-ı Askerî (O'na selâm olsun) tasfiye etmeyi düşünmeye başlıyordu. Eline geçen ilk fırsatta Hz. İmam’ı (O'na selâm olsun) zehirletti. Hz. İmam Hasan-ı Askerî (O'na selâm olsun) H.260 senesinin 8 Rebiulevvel ayında şehit oldu ve Babası Hz. İmam Ali Hadî’nin (O'na selâm olsun) Kabr-i Şerîfleri’nin yanı başında defnedildi.

Hz. İmam Hasan-ı Askerî’nin (O'na selâm olsun), oğlu Hz. İmam Mehdî’nin (Allah'ın selâmı üzerine olsun ve pek kutlu ortaya çıkışını daha yakın kılsın) devletine hazırlık hususunda çok bariz bir rol oynamıştır. Her ne kadar gaybet ve zuhurun düşüncesi için Risaletin sahibi Hz. Muhammed Mustafa (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) hazırlık yapmış ve Hadîs-i Şerîfleri’nde Evlatlarından bir İmam’ın (Allah'ın selâmı hepsine olsun) eliyle, yeryüzünü zulüm ve zorbalıkla dolduğu gibi adaletle dolduracağını belirtmiş; Hidayet önderleri (Allah'ın selâmı hepsine olsun) Vasîlerin Sonuncusu (Allah'ın selâmı üzerine olsun ve pek kutlu ortaya çıkışını daha yakın kılsın) için hazırlamış olsa da Hz. İmam Hasan-ı Askerî’nin (Allah'ın selâmı üzerine olsun) bu özel hazırlık yönü daha ön plana çıkmaktadır. Buna ek olarak Hz. İmam Mehdî (Allah'ın selâmı üzerine olsun ve pek kutlu ortaya çıkışını daha yakın kılsın) tarihi ve nesebî açıdan da özel bir ilişkisi vardır. Çünkü O’nun evladı (Allah'ın selâmı ikisine de olsun) ve ciğerparesidir.

Şeyh-i Tusî, Hz. İmam Hasan-ı Askerî’den (O'na selâm olsun) mazmunu şöyle olan bir rivayet nakletmiştir: “Samarra’daki kabrim; her iki taraftan olanlar için de belalardan ve musibetlerden emandır (güvencedir).” Allame Meclisi (Allah O'na rahmet eylesin) bu “iki tarafın” sünniler ve şiiler olduğunu belirtmiştir. Nitekim bereketleri dostu da düşmanı da kapsamıştır. Tıpkı ataları Hz. İmam Musa Kazım ve Hz.İmam Muhammed Cevâd’ın (Allah'ın selâmı hepsine olsun) Pâk kabrinin Bağdat sakinlerine güvence olduğu gibi.

Son olarak şunu söyleyelim: Allah-u Teâlâ’dan müminlerin matem ve taziyeye yönelik amellerini kabul etmesini, bizleri ve onlara da güzel bir şekilde yüce Velîsi Hz. Hz. İmam Mehdî’yi (canlarımız O’nun ayaklarının altındaki toprağa feda olsun) intizar etmeyi (beklemeyi) ve bu pek müşerref ortaya çıkışı yakınlaştırmasını niyaz ederiz! Şüphesiz O Semî’dir Mucîb’dir.

Selâm olsun sana Ey Efendimiz ve Ey İmamımız; ey Hasan-ı Zekî-i Askerî!

Doğduğun günde, hain zulmün sonucu şehit olduğun günde ve yeniden dirileceğin günde Sana ve Pâk atalarına Selâm olsun!
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: