Seyyid Safî: “Kur’ân-i Kerîm’e ve Pâk Itret’e sımsıkı tutunmak, hakka doğru giden açık ve aydınlık bir yoldur. Hak yola tutunan kimse de Allah-u Teâlâ’ya doğru dönüş (kıyamet gününde) kurtuluşa erecektir!”

Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi’ne bağlı Kur’ân-i Kerîm Enstitüsü tarafından düzenlenen I. Irak Milli Kur’ân-i Kerîm Şampiyonası başladı. 13 Şubat 2015 (23 Rebiulahir 1436) Cuma günü düzenlenen açılış töreni ile birlikte Mukaddes Türbe Irak’ta ülke geneline yönelik düzenlenen ilk Kur’ân-i Kerîm Şampiyonası’na ev sahipliği yapmış oldu. Kurs yarışmacıları Irak’ın eyaletlerinin ekseriyetinde düzenlenen ve “Irak Milli Kurra Hazırlığı Projesi” adlı proje kapsamında düzenlenen kursların mezunlarından oluşuyor.

Açılış töreninde konuşan Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi Genel Sekreteri Seyyid Safî şunları söyledi:

Kur’ân-i Kerîm’in mubarek meşalesini taşıyan tüm değerli kardeşlerimizi selamlıyoruz. Hiç kuşku yok ki Kur’ân-i Kerîm’e tutundukları zaman onlar Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ümmetine hitaben söylediği şu buyruğunu somutlaştırmaktadırlar: “Size iki paha biçilmez emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve ıtretim (soyum) Ehl-i beytim. Eğer ikisine birden sımsıkı tutunursanız benden sonra asla sapmazsınız!” Kur’ân-i Kerîm ilk paha biçilmez emanet ve Pâk Itret de ikinci paha biçilmez emanettir. Kur’ân-i Kerîm’e ve Pâk Itret’e sımsıkı tutunmak da hakka doğru giden açık ve aydınlık bir yoldur. Hak yola tutunan kimse ise Allah-u Teâlâ’ya doğru dönüş (kıyamet gününde) kurtuluşa erecektir!

Kur’ân-i Kerîm kıyamet gününde, bir kenarda terk edilmesi ya da öğrenilmemesi suretiyle hakkı hafife alındığı için Allah-u Teâlâ’ya şikayet edecek olanlardan biridir de. Bir hafızın Kur’ân-i Kerîm’i mushaftan okuması ezberden okumasından daha iyidir. Mutahhar sünnette de mushafın bir kenarda terk edilmemesine teşvik etmek için bu hususa vurgu yapılmıştır.

“Kur’ân’ın hamili” sıfatına ve sıfatın önemine değinen Seyyid Safî şunları söyledi:

Herhangi bir şeyi taşıyan ile Kur’ân-ı taşıyan kimsenin özelliği bambaşkadır. Hiç kuşku yok ki “hamil – taşıyıcı” sıfatı Kur’ân-i Kerîm’e atf edildiği için büyük bir şan ifade etmektedir. Kur’ân-i Kerîm’in öğrenimi olsun, öğretimi olsun, hafızlığı olsun veyahut tefsiri olsun bütün bunlar hepsi Kur’ân-i Kerîm yolundadır, Kur’ân-i Kerîm işleridir. Bunlar ile emek sarf eden değerli kardeşlerimiz Kur’ân-i Kerîm ile meşgul olmuşlardır. Kur’ân-i Kerîm ile vaktini geçiren kimseye ne mutlu!

Hz. İmam Seccad (O'na selâm olsun) Kur’ân-i Kerîm’i hatmettiği zaman; uzun bir dua etmekte ve duasının başında bu alana da değinerek şöyle demektedir: “Allah’ım; onu bir nur, indirdiğin her kitaba hükümran, hikayesini anlattığın her sözden üstün ve helalin ile haramını ayıran kıldığın kitabını hatim etmek için bana yardım ettin!”

Bu aziz kitap, Allah tarafından her söze ve indirdiği her kitaba üstün kılınmıştır. Sizden birisi gelip Kur’ân-i Kerîm ile meşgul olursa o muvaffak kılınmıştır. Gerçekte o kimse, kutsi hadisler olsun ya da geçmiş mukaddes kitaplarda yer alan sözler olsun Allah-u Teâlâ’nın özel kıldığı tüm sözlere hükümran kıldığı kitapla meşgul olmaktadır. Kur’ân-i Kerîm’e ihtimam göstermek önemli bir husustur. Pâk Itretin, ya da daha doğru bir tabirle İmamlar’ın (O'na selâm olsun) Kur’ân-i Kerîm’e yönelik uygulamalara ihtimam göstermek (de aynen öyledir). Zira onlar “Konuşan Kur’ân”dır. Ahret yurdunda zafer elde etmenin gereği (şartı) bu iki paha biçilmez emanete sıkı sıkıya tutunmaktır.

Kur’ân-i Kerîm üzerinde tedebbür (iyice ve derinlemesine düşünmek) önemli bir konudur. Her ne kadar hıfz etmek kişi için bir menkıbe ve kemale doğru yolculuğunun “hal”lerinden biri olsa da; sadece ezberlemek (yetmez). Gerçekten kişinin Allah-u Teâlâ’nın kelamını ezberlemiş olması din ehlinin elde etmek için rekabet ettiği bir şeydir. Ancak Kur’ân-i Kerîm üzerinde derinlemesine düşünmek ve önemli meseleleri üzerinde durmak da önemli bir konudur. İnsanın ayetler üzerinde düşünmeye ihtiyacı vardır.Bu düşünme onu aramaya ve soruşturmaya itecektir. Kur’ân-ı da ancak ona indirilen ve onunla hitap edilen kimse anlayabilir. Bu düşünme kişiyi Kur’ân’ın birçok nüktesi (gizli kalmış, üzerinde düşünmeyi gerektiren önemli ayrıntı) üzerinde durmaya sevkedecektir. Eğer Kur’ân-i Kerîm hafızı, hafızlığını, Pâk Pınar olan Ehlibeyt İmamları’ndan (Hepsine selâm olsun) alınan nükteler ve argümanlar ile bir araya getirip ayetleri başka ayetlerle bir araya getirir ve bu ayetleri başka ayetlerle anlamaya çalışırsa Allah-u Teâlâ’nın kelâmı ile ünsiyet bulmanın tohumu atılmış olacaktır.”

“Elimizde Dua ve Kur’ân vardır. Kur’an’da Allah bize hitap etmekte, duada da biz Allah-u Teâlâ’ya hitap etmektedir. Hiç kuşku yok ki; Allah-u Teâlâ’dan nasıl bize icabet buyurmasını istiyorsak, bizim de kitabında bize hitap ettiği zaman O’na icabet etmemiz gerekir.Allah-u Teâlâ’nın kelamı dinlenmeye ve icabet edilmeye evladır. O halde Kur’ân-i Kerîm ile meşgul olan kimse onun üzerinde iyice düşünmeli ve tefekkür etmelidir. Kur’ân-i Kerîm ile meşgul olan kimse eğer Kur’ân-i Kerîm üzerinde derinlemesine düşünürse bir lezzet yaşayacaktır. Bu lezzeti ancak yaşayan anlayabilir. İşte bu, akıl sahiplerini ve din ehlini, bu manevi neticeleri elde etmek için birbirileri ile rekabet etmeye sevk eder. Manevi tohumlar maddi lezzetler gibi kaybolup gitmez ve bitip tükenmez; aksine insanın seviyesini yukarı taşır.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: