Merce-i Âlâ Büyük Ayetullah Seyyid Ali Huseynî Sistanî’nden (Allah uzun ömür versin) ülkeleri, halkları ve mukaddes değerlerini müdafaa etmek için çarpışan mücahitlere tavsiyeler… (II. Bölüm)

Yüce Merceiyet'ten tavsiyeler
Merce-i Âlâ Büyük Ayetullah (Ayetullah Uzma) Sn. Seyyid Ali Huseynî Sistanî (Allah bereketli gölgesini daim etsin) Bürosu; vatan ve mukaddes değerler müdafaasında mücadele eden mücahitler için bir dizi tavsiye yayınladı. 20 maddelik metin biraz uzun olduğu için önce ilk bölümünü sizlerle paylaşmıştık. İşte tavsiye metninin ikinci ve son bölümü:

"11- Biliniz ki sizinle savaşanların çoğu başkalarının saptırmaları sonucunda şüpheye düşmüştür. O halde insanların zihinlerindeki şüpheyi güçlendirecek şekilde saptıranlara yardımcı olmayın ki onlara (saptıranlar) için birer yardımcıya dönüşmesinler. Aksine güzel davranışlarınızla, samimiyetinizle, adaletinizle ve yeri geldiğinde bağışlamakla mukabelede bulunup zulümden, hakaretten ve düşmanca tavırlardan kaçının. Zira her kim bir adamın zihninden şüpheyi giderirse ona hayat vermiş gibidir ve her kim bir adamı özürsüz bir şekilde şüpheye düşürürse onu öldürmüş gibidir!”

Ehlibeyt (Hepsine selâm olsun) İmamları’nın siretinin (ahlaklarının, huylarının) bir parçası da kendileriyle savaştıkları kimselerin şüphelerini ortadan kaldırmalarıydı. Hatta karşı tarafın buna olumlu tepki vermesi umulmasa bile. Hem Allah katında bir özür olması, hem ümmetin terbiyesi, hem olayların akıbetini gözetmek ve bilhassa da gelecek nesiller arasında kini (kan davalarını) def etmek için (bunu yaparlardı). Hz. Sadık’a (O'na selâm olsun) dayanan bazı hadislerde Hz. İmam Ali’nin (O'na selâm olsun) Basra gününde (Cemel savaşında) süvarilerilerin arkasından dostlarına şöyle dedi: “Topluluğa karşı (savaşmaya) acele etmeyin ki hem kendimle Allah arasında, hem de onlarla aramda bir özür bildirebileyim.” Sonra da kalkıp onlara doğru (hareket etti) ve şöyle buyurdu: “ Ey Basra ahalisi! Ali’yi hüküm verdiğinde zalimlik ederken mi buldunuz! “Hayır” dediler. “Peki yemin edip yeminini mi bozdu?” dedi. “Hayır” dediler. “Peki bana ve hane halkıma gelen dünyaya rağbet ettim de onun intikamını almak için mi biatimi bozdunuz?” dedi. “Hayır” dediler. “Peki size karşı haddi (dini cezayı) uygulayıp başkasına karşı mı uygulamadım?”dedi. “Hayır” dediler.” Bunun benzerini Kerbelâ olayında Hz. İmam Huseyn (O'na selâm olsun) de gerçekleştirmişti. Yok olan apaçık bir delil üzere yok olsun, yaşayan da apaçık bir delille yaşasın diye olayları açıklamak ve şüpheleri ortadan kaldırma sorumluluğuna sahipti. Hatta İslam’da; kalkıştıkları şeyin zulüm olduğuna, yaptıklarının haddi aşmak olduğuna dair şüphelerini ortadan kaldırmadan ve onların üzerine hücceti tamamlamadan herhangi bir toplulukla savaşmak caiz değildir. Nitekim Kitap ve sünnetteki naslar (dini metinler) de bunu vurgulamıştır.

12 Kimse adaletle çözülemeyen için zulümde bir çözüm bulunabileceğini sanmasın. Bu (düşünce); orta ve uzun vadede sonuçlarını düşünmeden olaylara gelişigüzel bir bakış atmaktan ve hayatın kanunları ile ümmetlerin tarihlerine vakıf olmayıştan kaynaklanmaktadır. Zira (zulümle çözüm) ardında gönüllerde nefret ve düşmanlık hislerini miras bırakacak ve bu da toplumu yıkacaktır. Mirasımızda şöyle geçmiştir: “Bir kimseye adalet dar gelirse, zulüm ona daha da dar gelecektir”. Çağımızın tarihi olaylarının üzerinde düşünen kimse için (bu hususta) alınacak ibretler de vardır. Zira bazı yöneticiler, otoritelerini sağlamlaştırmak için zulmü bir yol olarak benimsedi ve yüzbinlerce insana zulmetti. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah da onlara hiç akıllarına gelmeyecek bir yerden başlarına bir iş açtı ve otoritelerini kendi elleriyle yıkmalarını sağladı.

13 Her ne kadar kendine hakim olup nefsini kontrol etmede, hücceti tamamlamada (mazeretleri ortadan kaldırmakta), dengeyi gözetmede ve üstün ahlaka riayet etmede bazen kısa süreli kayıplar olsa da; bunun bereketi daha fazladır, akıbetine daha çok hamd edilir ve gerçekleştireceği sonuçlar daha çok arzulanır (arzulanacak türdendir).Ehlibeyt İmamları’nın (Hepsine selâm olsun) siretinde bu anlamda çokça örnek vardır. Zira kendileri, bazı dostlarına (saldırılar) isabet etse de bir toplulukla onlar başlamadan savaşmaya başlamamıştır. Bir hadiste şöyle anlatılmıştır: Cemel (savaşı) günü olduğunda bazıları teke tek savaşmak için öne çıkmış ve Müminlerin Emîri(O'na selâm olsun) tellalına şöyle seslenmesini emretmişti: “Ben emredinceye kadar içinizden kimse savaşmaya başlamasın!” Bazı dostları şöyle anlatıyor: “Daha sonra bize ok atmaya başladılar. Biz de “Ey Müminlerin Emîri bize ok attılar!” dedik. Bize “El çekin!” dedi. Sonra da bize yine ok attılar ve bizden bazılarını öldürdüler. Biz de “Ey Müminlerin Emîri! Bizi öldürdüler!” O da bunun üzerine “Allah’ın bereketleriyle hamle ediniz!” diye emretti.”

Hz. İmam Huseyn (O'na selâm olsun) de Aşura gününde aynı şekilde davranmıştı.

14 Sizi karşılayan halka samimi birer koruyucu olun ki sizin yanınızda güven bulsunlar ve düşmanınıza karşı size yardımcı olsunlar. Hatta elinizden geldiğince onların zayıflarına ve düşkünlerine de yardım edin. Onlar sizin kardeşleriniz ve ailelerinizdir. Onlara tıpkı yakınlarınıza gösterdiğiniz gibi şefkat gösteriniz ve biliniz ki sizler noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’ın gözünün önündesiniz; yaptıklarınızı bir bir sayıp dökmektedir, niyetlerinizden haberdardır ve (farklı hallerle) size imtihana tabi tutmaktadır.”
15 Size farz kılınan namazların önemi gözünüzden kaçmasın. Hiç kimse noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’a namazdan daha hayırlı bir amelle yakınlaşmamıştır. Namaz; insanın yaradanı karşısında (göstereceği) edebin ve O’nun huzurunda eda etmesi gereken selamın ta kendisidir. Dinin direği odur ve amellerin kabulünün o şarta bağlıdır. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, onu (namazı) korku ve savaş şartlarına göre hafifleştirmiştir de. Öyle ki eğer kişi tüm vakit boyunca savaşmakla meşgulse, kıbleye doğru dönmüş olmasa bile her bir rekat için bir tekbir kifayet eder (yeter). Söz söyleyenlerin en azizi olan Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Namazları ve orta namazı (öğle namazını) özenle gözetin; gönülden boyun eğerek Allah için (namaza) durun. Eğer korkarsanız, (namazı) yaya veya binek üstünde giderken kılın, güvene erişince, (namaz hükümleri hakkında) bilmediklerinizi öğrettiği şekilde Allah'ı anın.” (Bakara 238 – 239)

Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’ın müminlere; teyakkuzda olmaları, namaza hep birlikte durmamalarını ve nöbetleşerek namaz kılmalarını buyurmasında onların ihtiyatı gözetilmektedir.Müminlerin Emîri’nin (O'na selâm olsun) siretinde geçen dostlarına namaza yönelik yapmış olduğu tavsiyede ve Ebu Cafer el-Bakır’dan (İmam Bakır - O'na selâm olsun) kovalama (öldürülmek için takip edilme) ve çatışma esnasında kılınan korku namaza dair şu (buyruğu) naklolunmuştur: “Onlardan her bir insan, ima yoluyla namaz kılar; yüzü nereye dönük olursa olsun (farketmez), hatta Kılıçlarla birbirine vurmakta olsalar da, gırtlak gırtlağa gelmiş olsalar da ve savaş için birbirilerine girmiş olsalar bile! Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) Sıffîn gecesi namaz kılmıştır. (Üstelik) Herîr gecesiydi. O zaman kıldıkları namazlar; öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları değildi. Sadece tekbir, tehlil (La ilahe illallah), tesbih (Subhanallah), tahmid (Elhamdulillah) ve duadan ibaretti. Namazları işte buydu. (Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) yine de) onlara namazlarını yeniden kılmalarını emretmedi.”

16 Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’ı zikri, Kur’ân-i Kerîm’in tilaveti ve O’na dönüp O’nunla buluşacağınızı hatırlamak ile nefislerinize karşı yardım isteyiniz. Tıpkı Müminlerin Emîri’nin (O'na selâm olsun) yaptığı gibi. Hadisler O’nun (O'na selâm olsun) virdini, Sıffin (Savaşı’nın) Herîr gecesinde bile yapacak kadar korumaya özen gösterdiği geçmiştir. (O gecede) bir post sererek üzerinde virdini eda etmeye başlamış; o esnada bazen önüne düşen ve bazen de kulağını sıyırıp geçen oklardan biraz olsun ürkmemiş ve vazifesini eda etmeden yerinden kalkmamıştır.
17 Allah sizlere yardım etsin; Savaşta da barışta da, Hz. Peygamber’in ve Ehlibeyti’nin (Allah-u Teâlâ’nın salâtı üzerlerine olsun) başkalarıyla olan davranış ahlakını öğrenmeye özen gösteriniz ki; İslam için birer ziynet ve İslam’ın değerleri için örnekler olasınız. Zira bu din fıtratın ışığı, aklın şehadeti ve ahlakın ağır basması üzerine kurulmuştur. İslam’ın akletmenin ve üstün ahlakın sancağını taşıması bu hususa uyaran (bir faktör) olarak yeter. Zira İslam, özünde; bu hayatın farklı boyutları ve ufukları üzerine enine boyuna düşünmek, sonra da bunlardan ibret alıp gereğini yapma temeli üzerine kuruludur. Aynı şekilde yasama düzeninin temelinde de derinlere gömülmüş olan akıl hazinelerini ve fıtri ilkeleri uyarmak yer almaktadır.Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ve nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene. Sonra ona kötülüğü ve ondan sakınmayı ilham edene. (Yemin olsun) ki nefsi arındırıp temizleyen gerçekten kurtuluşa ermiştir. Ve onu (günahlarla) örtüp gömen de elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems 7-10) Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) de şöyle demiştir: “Böylece Allah; O’nun yarattığı fıtratın misakını (sözünü) onlardan almak, unuttukları nimeti hatırlatmak ve onlara hüccette bulunup gizli kalmış akıl hazinelerini harekete geçirmeleri için onlara elçilerini gönderip peygamberlerini onların içerisinde dört bir yana yaydı.” Eğer İslam ehli doğru bir şekilde İslam’ı anlayıp öğretileriyle amel etselerdi onlar için öyle bereketler ortaya çıkardı ki; faydaları dünyanın dört bir yanını kuşatırdı. Bazı müteşabih hadislerden ve dini metinlere yapışıp kalmaktan sakınınız. Şayet onlar (hadisler ve dini metinler), iç yüzlerine vakıf olan ilim ehline sunulsaydı -ki noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah da bunu buyurmuştur- ne maksatla ve ne amaçla söylendiğini bilirlerdi.

18 Teyakkuzda olmanız gereken yerde acele edip canlarınızı tehlikeye atmaktan sakınınız! Düşmanınızın en çok bel bağladığı kozlarından biri;dikkatli olunması gereken yerlerde düşüncesizce hareket etmeniz ve stratejik bir plan olmaksızın atılmanızdır. Saflarınızı düzgün tutmaya, adımlarınızı organize bir biçimde atmaya önem gösterin; plan iyice olgunluğuna erişmeden, yerli yerine oturmadan, gerçekleşmesi için gereken şart ve araçlar temin edilmeden ve sürekli üzerinden devam edileceğine ve sonuçlarına bağlı kalınacağına dair garanti oluşmadan adım atmak için aceleci davranmayın. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Tedbirinizi alın da bölük bölük veyahut topyekün savaşa gidin.” (Nisa 71) Yüce Allah yine şöyle buyurmaktadır: “Şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, yan yana, kurşunla kenetlenip kurulmuş bir duvar gibi saf kurarak savaşanları sever.” (Saff 4) Düşmanlarınızdan gördüğünüzden daha da çetin bir şekilde savaşın. Zira siz hakk konusunda onlardan daha evlasınız. Şayet Siz acı duyuyorsanız şüphe yok ki onlar da sizin duyduğunuz acıyı duyuyorlar ve siz Allah'tan, onların ummadığı şeyleri umuyorsunuz. Allah’ım onların (düşmanların) umutlarını hüsranla sonuçlandır, beklentilerini boşa çıkar ve kapıldıkları kuruntuları, susuz kimsenin su zannettiği bir serap gibi sahte kıl! (Zira peşine takıldıkları) şüpheler; karanlığıyla onları alıkoymuş ve (aldatıcı) kuruntularıyla basiretlerini kör etmiştir!

19- Sizden olan ve düşmanların siper edindiği halk da; (gerçek) hamilerine karşı samimi olmalı, yaptıkları fedakarlıkları takdir etmeli, onlardan her türlü eziyeti bertaraf etmeli ve kendi elleriyle suizannı körüklemelilerdir. Zira noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah; öbürüne de o kimsenin üzerine benzer bi hak tayin etmeden kimseye bir başkasının üzerinde hak kılmamıştır. Herkesin, aleyhinde olanlara denk hakları vardır.


Biliniz ki, eğer birbirinize karşı halis olursanız ve iyilik üzere birbirinizle dayanışmaya girerseniz birbirinizden daha samimisini bulamayacaksınız. Her ne kadar bu; bazı yanlışları ve hatta bazılar gerçekten büyük olan suçları affetmeyi gerektirse de... Her kim; yabancı birilerinin kendi yakınlarından, aşiretinden ve yurdunun insanından daha samimi olacağını sanıyorsa kuruntuya kapılmıştır. Daha önce denenmiş olan işleri yeniden denemeya kalkan kimseye de pişmanlığa mahkum olur. Daha önce bağışlayacak olan kimse de şunu bilsin ki; ona, yaptığı bağışın ecrinin yanı sıra onun peşinden gidip bağışlayacak olan herkesin ecri, hayrı ve istikameti vardır. (Bu işlediğinin karşılığı) noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’ın katında zayi olmayacak; aksine ona (çok) ihtiyaç duyduğu berzah karanlığında ve kıyamet gününde meydanında ona bunu verecektir. Müslümanların bir hamisini koruyan ya da o yokken ailesine sahip çıkan veyahut ailesinin işleri hususunda ona yardımcı olan için cihad eden kimseninki gibi bir ecir vardır.”

20 Herkesin üzerine düşen; yerilmiş olan taassubu (bağnazlığı, ırkçılığı) bırakmak ve üstün ahlaka sıkı sıkıya sarılmaktır. Yüce Allah insanları; karşılıklı birbirlerine faydalı olsunlar ve birbirleri ile yardımlaşsınlar diye farklı farklı kavimler ve halklar olarak yaratmıştır. Dar görüşler ve enaniyetler (bencillik) sizi galebe çalmasın! Artık sizin ve Müslümanların genelinin başına neler geldiğini öğrendiniz. Potansiyelleriniz, güçleriniz, mallarınız ve servetleriniz; bilimlerin geliştirilmesi, nimetlerin büyütülüp çoğaltılması ve insanların durumunun düzeltilmesi için harcanacağı yerde birbirinize kıymak için heder edilir hale geldi. O halde sizden sadece zulmedenlere isabet etmeyecek olan fitneden sakınınız! Fitne meydana gelmiştir artık; o halde onu söndürmeye çalışınız, onu beslemekten kaçınınız! Hep birlikte Allah’ın ipine sarılınız ve tefrikaya düşmeyiniz! Biliniz ki Allah kalplerinizde hayr bulunduğu vakit, size sizden alınmış olan hayrı verecektir!Şüphesiz Allah, kudreti her şeye yetendir!”

"H. 1436 Senesi Rebiulevvel ayının 22. gününde yayınlandı."
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: