Necef-i Eşref’teki Merce-i Âlâ Büyük Ayetullah (Ayetullah Uzma) Sn. Seyyid Ali Huseynî Sistanî (Allah-u Teâlâ bereketli gölgesini daim etsin); Irak’ı, halkını ve mukaddes değerlerini tekfirci teröristlere karşı müdafaa etmek için kifaî cihada katılan gönüllü evlatlarına yönelik özel bir tavsiye metni yayınlamıştı. Metni daha önce iki bölüm halinde sizlerle paylaşmıştık. (Tavsiye metninin ilk bölümü için buraya ve ikinci bölümü için buraya tıklayınız.)
Kifaî cihad vazifesini eda ederken Hz. Peygamber Efendimiz’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ashabının, Hz. İmam Ali’nin ve Pâk Ehlibeyt İmamları’nın (Allah'ın selâmı hepsine olsun) ahlakına sımsıkı tutunulması gerektiğini vurgulayan Seyyid Sistanî (Allah-u Teâlâ bereketli gölgesini daim etsin); hadislerden ve ümmetin üzerinde görüş birliğine vardığı öğretilerden yola çıkarak cihadın ne olup ne olmadığına dair tarihi bir ders vermişti.
Ehlibeyt İmamları’nın (Hepsine selâm olsun) fikri iklimine bizleri taşıyan bu tavsiyeler, cihad çerçevesinde yapılanların; İslam’ı temsil ediyor gibi gösterilen DAİŞ’in (DAEŞ, IŞİD) yaptığı gibi işler değil, Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) uğruna mücadele edip herşeyi feda ettiği gerçek İslam’a uygun olması için büyük bir titizlik sergilenmesi gerektiğine dikkat çekiyordu.
Şu anlatacağımız hadise de bunun bir örneğidir.
Şimr (Allah'ın laneti üzerine olsun) tehditler savurup ortalığı kızıştırmaya çalıştığı zaman Müslim bin Avsece onu oklamak istemiş, Hz. İmam Huseyn’e (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) ise ona (Müslim bin Avsece’ye) engel olarak şöyle buyurmuştu. “Onlardan önce savaşı başlatan olmaktan hiç hoşlanmam.” Peki o zaman savaşı ilk kim başlatmıştı? Söyleyelim: Hz. İmam Huseyn (Allah'ın selâmı üzerine olsun) o melunlar ordusunun hepsini karşısına alıp teker teker onların öne sürdüğü tüm mazeretleri ortadan kaldırdı. Ancak onlar tüm bahaneleri tükenince ne saf değiştirdi, ne de caydı. Tam tersine Hz. İmam’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) üzerine doğru atlarıyla birlikte hareket ettiler ve iki taraf arasında kanlı bir çarpışma yaşandı. İlk başlatan da Ömer bin Sad (Allah'ın laneti üzerine olsun) olmuş ve ilk oku attıktan sonra şöyle böğürmüştü: “Emîr’in (Ubeydullah) yanında bana şahid olun! İlk oku ben attım!”
Hiç kuşku yok ki; insanca düşünen herkesin gönlünde, ne olursa olsun savaşı ilk başlatan olmama ilkesinin savunulmasının apayrı bir yeri vardır. Yüce Merceiyet de slogan niteliğindeki bu tavrın tarihte yaşanmış olan ve son derece özel bir örneğine atıfta bulunarak şöyle demişti:
“10- Size buğzetseler de bir topluluk sizinle savaşmadığı sürece onları haklarından men etmeyin.Müminlerin Emîri’nin (O'na selâm olsun) (siretinde) onunla savaşmadıkları sürece kendisine muhalefet edenlere Müslümanların umumuna verdiği hakları vermiş olduğu geçmektedir.Savaşı başlatan taraf olmamıştır. İlk saldıranlar onlar olmuş olsun diye karşı taraf savaşı başlatmadığı sürece savaşa girişmemiştir. Bunun bir (örneği) olarak bir keresinde Kufe’de iken hutbe verdiği sırada bazı haricîler ayağa kalkmış ve “Hüküm ancak Allah’ındır!” sözünü çok kez tekrarlamaya başlamışlar. O da bunun üzerine şöyle buyurdu: “Söz hak ama kastedilen batıldır! Bizde sizin için üç haslet vardır (sizinle muamelede üç huyumuz vardır): Allah’ın mescitlerinde namaz kılmaktan sizleri men etmeyiz. Eliniz elimizle beraber olduğu sürece Fey’den (savaşsız elde edilen ganimet payından) sizleri alıkoymayız. Siz savaşı başlatan taraf olmadığınız sürece sizinle savaşa başlamayız.”