İnsanların karanlıktan aydınlığa doğru çıktığı ve Cahiliyet ile İslam’ı birbirinden ayıran gün…

Allah-u Teâlâ’nın yüce bir menzilet ile özel kıldığı bazı günler vardır. Bu günler, İslam’ın ve Müslümanların gidişatına etki eden olayları da beraberinde getirmiştir. İşte bunlardan biri de Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) risaletini bildirmekle görevlendirmeye başladığı ve adı her ne kadar bayram olmasa da büyük bayramlardan biri olan 27 Receb günüdür.Bu günde Rahim, Gafûr, Aziz ve tm Esma-ul Husnâ’yı ahlakı kılmış olan Yüce Allah; Vahyin Emîni ( Hz.Cebrail - O'na selâm olsun) vesilesiyle amemler erahmet olarak gönderdiği Kerîm Peygamberi’ne, insanlığa hayrın ve hidayetin tüm kapılarını açan Muhammedî risaleti, yni İslam dinini tebliğ etmek üzere vahy indirmeye başlamıştır.Böylelikle Hz. Muhammed Mustafa’nın (Allah-u Teâlâ’nın salât-u selâmı O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne olsun) atanışı ile Cahiliye ve İslam birbirinden ayrılmış; insanların hidayet ve iman nurlarıyla sapkınlığın karanlığından kurtuluşu başlamıştır.

Mubarek Nebevî Hicret’ten onüç sene önce; Mekke-i Mükerreme’nin doğusunda ve Arafat dağına gidenlerin gittiği yolun solundaki nur dağında ilk ilahi söz indi. “Oku”. Rûh-ul Emîn Hz.Resûl Ekrem’e (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) inmiş ve ilk sözü tebliğ etmesini vahy yoluyla bildirmişti. Bu sözü ilk tasdik eden olmanın şerefi de; ilahi risale olan İslam’ın en büyük ve ilk yardımcısı, her türlü şirkten uzak kılınmış genç, cesurların en cesuru ve Elçilerin Sonuncusu’nun vasîsi Hz. Ali’nin (Allah'ın salât-u selâmı hepsine olsun) idi. İşte böylece insanlığın tümünden karanlığı giderecek olan İslam güneşi doğmuş oldu. Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) bu mubarek emre, on yaşındaki amcaoğlu Hz. Ali (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Efendimizden sonra davet ettiği ikinci kişi de zevcesi Hz. Hatice (Allah'ın selâmı üzerine olsun) idi. İkisi de canı gönülden tasdik ederek İslam’a davetin en büyük tohumları oldular.

Allah Resûlu’nü (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) büyük emanet İslam risalesini taşımak için hazırlamış, nasıl eda eedeceğini ve beşeriyeti dalaletin karanlığından ve cehaletin kabusundan nasıl kurtaracağını öğretmişti. Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) kırk yaşına gelince bu ilahi emaneti insanlığa bildirmekle görevlendirildi. Bu yüzden de bu güne biset, meb’as yani “atanma, görevlendirilme” günü de denir.

Hz. Resûl-i Ekrem (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) bu mukaddes daveti insanlara tebliğ etme yolunda akıl almaz eziyet, musibetler ve çileler yaşamıştır. Yaşadıkları o denli büyüktür ki çektikleri için şöyle buyurmuştur: “Hiç bir Peygamber benim eziyet gördüğüm gibi eziyet görmedi.”Ancak tüm bunlara rağmen hepsini mubarek sinesine çekip insanlar bölük bölük dine girinceye kadar İslam’a daveti ve İslam’ın mesajını yaymaya devam etti.

İlahi davet yeni bir mucizeler dönemine girildiğinin müjdesini veriyordu. Bunların en büyüğü, korunmasını Allah-u Teâlâ’nın kendi üstlendiği ve asırlar boyunca çağları aydınlatan Kur’ân-i Kerîm mucizesi idi. İlahi söz öylesine güçlüydü ki; Ka’be ye şiir asmaya varıncaya kadar belagat ve dil zenginliği tutkunu olan Kureyş Arapları bile hayretler içerisinde bırakıyordu. Bu şaşkınlık ve acziyet onlardan birine şunları itiraf ettirmişti: “Allah’a yemin olsun; Muhammed demin öyle bir söz söyledi ki, bu ne bir insan sözüydü ne de cin sözüydü. (Sözün) tatlılığı vardı, lezzeti vardı. (Öyle bir sözdü ki) tepesi meyveyle dolu, altı da yağmur gibi (verimliydi). (Öyle bir söz ki o) her sözün üstündedir ve hiç bir söz onun üstesinden gelemez!”
Böylece Allah’ın son dini ve diğer dinlerin tamamlayıcısı olan bu dine girenlerin kervanı yavaş yavaş artmaya başladı. Birilerinin iddia ettiği gibi ondan sonra gelenlerin kılıç zoruyla değil, Hz.Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ahlakının bereketleriyle. Bunun en büyük delillerinden biri de gerçek Müslümanlar’ın bu dine ilk girenler olmasıydı. Çünkü onlar iman ettiği zaman ne ortada tamah edilecek bir şey vardı; ne de Çinden Endülüs’e kadar sınırları uzanan bir ülkenin kurulacağı kestirilebiliyordu.

Bu günün gecesine ait özel mubarek ameller vardır. Bunların başında Hz. Peygamber’in Müminlerin Emîri’nin (Allah-u Teâlâ Onlar’a ve Pâk Ehlibeytleri’ne salât etsin) Mukaddes Türbesi’nden ziyareti gelir.Bunlara ek olarak mustehap gusül, özel bir namaz ve gündüzünün orucu vardır. Bu günün gündüzüne ait oruç, sene boyunca orucu müstehap olan dört büyük günden biridir. Ayrıca bu günde Muhammed ve Âl-i Muhammed’e (Allah-u Teâlâ hepsine salât etsin) çokça salavât okumak (“Allahumme Salli Alâ Muhammedin we Âl-i Muhammed” şeklinde dua etmek gibi özel zikir ve duaları vardır. Dileyenler Şeyh Abbas Kummî’nin (Allah O’na rahmet eylesin) “Mefatîh-ul Cinân” adlı eserine başvurabilirler. Türkçesi mevcuttur.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: