“Iraklılar, Irak’ı ve mukaddes değerlerini savunun” fetvası, kurtuluş ve özgürlük…

Bu günlerde Yüce Dini Merceiyet’in Irak’ın ve mukaddes değerlerinin müdafaasının “kifai cihad” olduğunu ilan eden fetvasının birinci yıldönümünü yaşıyoruz. Bu fetva sadece bir fetva olmadı. DAİŞ’in (DAEŞ,IŞİD) varoluşundan öncesi ve sonrasında bir büküm noktası olan bu fetva; Irak sahnesinin büyük olaylarından sayılmaktadır. DAİŞ, batılı medyanın ve Irak düşmanı silahlarının yardımıyla neredeyse başkent Bağdat’ı kontrol etmek üzeredi. Sonra da diğer eyaletlere doğru ilerleyecek ve ne kadar ibadet yeri ya da Ehlibeyt (Allah'ın selâmı hepsine olsun) mektebine hizmet kurumu varsa hepsini baştan sona kadar yıkacaktı. İşte o tarihi fetva, bu şer dolu ilerleyişi durdurmak ve hatta kökünü kazımak için meydana çıktı. Böylece bir Irak’ın köy ve kasabaları teker teker teröristlerin şerrinden kurtulurken Iraklıların kalpleri de terörün korkusundan kurtulmaya başladı. Iraklılar o fetvanın verdiği güçle yeniden topraklarına dönebildi ve ülkelerinin bayrağını özgürce, hiç korkup çekinmeden yeniden dalgalandırmaya başladı.

Yüce Merceiyet’in Iraklı mücahit Haşd-i Şabî (Halk Toplulukları) güçlerinin hükümet çerçevesinde olmasına yönelik şiddetle vurgu yapması dolayısıyla Haşd-i Şabî Irak Savunma Bakanlığı bünyesinde bir teşkilat olarak kuruldu. Zira Yüce Merceiyet öteden beri ve şu an da dahil olmak üzere; anayasal çerçevede kurulmuş, kanunlara dayanan uygar bir devlet kurulmasına çok büyük özen ve önem göstermiştir. Eli silah tutanların gönüllü olarak savunmaya katılması fetvası da yine milli nişaneler taşımaktadır.Sn. Merce-i Âlâ Ayetullah Uzma Seyyid Ali Sistanî’nin (Allah uzun ömürler versin) fetvasına biraz olsun dikkatli bakan kimse cümlelerinden “terörle savaş ve vatandaşların savunması sorumluluğunu Irak hükümeti ve beraberindeki siyasi liderler üstlenmelidir” konusuna ne kadar şiddetli vurgu yaptığını görecektir. Açıkça görülecektir ki Sn. Merce-i Alâ; sadece bir ırkî, bir mezhebî, ya da bir dini topluluğa yönelik ifadeleri hiç kullanmamış, hep Iraklıların tümünden söz etmiştir. Kullandığı “Irak vatandaşları” ifadesi; herhangi bir etnik, dini ya da mezhebi ayrım olmaksızın tüm Iraklıları kapsamıştır ve tüm Iraklıların müdafaa edilmesi gerektiğini,hepsinin müdafaa edilmesinin de zorunlu olduğunu söylemiştir. Bu da Dini Merceiyet’in tüm Iraklılara babacan bir şekilde baktığını ve tüm Iraklıları kendi evladı gördüğünü göstermektedir. Nitekim yaptığı diğer tüm beyanatlarda ve takındığı tutumlarda bu babacanlığın nişaneleri çok açık bir şekilde görülmektedir.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: