Hz. Ebulfazl Abbas’a (O'na selâm olsun) en sevimli gelen ve halk arasındaki en meşhur lakabı nedir?

Susuz kalmış kimseye su vermek, dindeki en üstün amellerden biridir. Çünkü bir cana hayat verilmekte ve yok olmaktan korunulması sağlanmaktadır. Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) bununla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Allah katındaki en faziletli amel, suyun başında bulunmuş olsa dahî (susuzluktan yanan) bir hayvanın ya da başka bir şeyin ciğerini soğutmak (su vermektir). Zira o işi yapan kimsenin günahlarının ağaçtan düşen yapraklar gibi dökülmesi farz olur. Allah-u Teâlâ o kimseye harcadığı her bir damlanın karşılığında cennette bir servet verir, O’nu mühürlenmiş rahîk’ten (cennet içeceği) içirir. Eğer çölde (su vermiş) ise de Peygamber ile birlikte kutsiyet havuzuna gider.”

Bir adam bir gün onu cennete yaklaştıracak bir amel sordu. Hz.Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) şöyle yanıtladı: “Yeni bir su kabı satın al, sonra da hünerli bir şekilde yapabilene kadar su ver. Böylece cennet ameline erişmiş olursun.”

Hz. İmam Sâdık’tan (O'na selâm olsun) şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Suyun olduğu bir yerde su veren kimse, köle azat eden kimse gibidir. Suyun olmadığı bir yerde su veren kimse, bir cana hayat veren kimse gibidir. (Bir cana) hayat veren kimse de tüm insanları diriltmiş gibidir.”

Bu yüzden suyun varlık âleminde özel bir yanı vardır. Hz. İmam Sâdık (O'na selâm olsun) bu hususta özel bir vurgu da yapmıştır. Birisi O’na “Suyun tadı nedir?” diye sorunca (O'na selâm olsun) şöyle buyurdu: “Hayatın tadıdır.”

Haşimoğulları’nın Dolunayı Hz.Abbas (O'na selâm olsun) su vermeyi başka bir deyişle “sakî”liği; büyük atalarından miras aldığını söyleyebiliriz. Zira Tarih bize; büyük ataları Kusay’dan Abdumenaf’a, Haşim’den Abdulmuttalib’e ve Müminlerin Emîri Ali bin Ebî Talib’e (Hepsine selâm olsun) kadar Haşimoğulları’nın hacılara su verme vazifesini eda ettiğini nakletmiştir. Ayrıca Bedir savaşında Müslümanlar su kuyularına inmekten korktuğu zaman Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) kendisi gitmiş ve ne bir korku, ne de bir çekinme taşımaksızın kuyulara inmiş ve o kavuru sıcakta büyük susuzluk çeken Hz. Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ve Müslümanlara su getirip susuzluklarını gidermişti. Böylece Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) Müslümanlar’ın kurtarıcısı olmuştu…

Hz.Ebulfazl Abbas (Onlar’a selâm olsun) da “Sakî-yu Ataşâ Kerbelâ” yani “Kerbelâ’da susuz kalanların suvaranı” idi. Taff (Aşûra) günü yaptıklarının bir benzeri yoktu. Emsalsiz gücüyle adeta demirden bir dağı andıran düşman ordusuyla çarpıştı ve binlerce askeri yerinden oynatıp suya ulaştı. Tek derdi Muhammedî İslam’ın hak temsilci Hz. İmam Huseyn'in ve Hz. İmam Ali (Onlar'a selâm olsun) hanedânına mensup o mukaddes cânların imdadına yetişmekti. O denli Onlar’ın derdi ile dertlenmişti ki; Ağabeyi Hz. İmam Huseyn ve Ehlibeyt’i (Hepsine selâm olsun) içmeden suyun tadına bakmaya bile gönlü razı olmamıştı.

Rivayetler şöyle anlatıyor: Muharrem’in yedinci günüydü. Hz.Ebulfazl Abbas, Ağabeyi Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) çocuklarını ve ailesini öldürücü susuzluktan inlerken gördü.Asil ve cesur kalbi bu hazin manzaraya seyirci kalmaya dayanamadı. Hemen atına bindi ve düşmana doğru taarruza geçti.O dillere destan kuvvetiyle tüm engelleri ortadan kaldırdı ve suyu kaptığı gibi geri geldi. Fırat nehrine doğru taarruza geçtiğinde O’nunla birlikte otuz kadar atlı, yaklaşık yirmi piyade vardı. Yanlarına yaklaşık yirmi kırba (su kabı) almışlardı. En önlerinde de Nafi’ bin Hilal El-Muradi vardı. Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) eşsiz dostlarındandı. Onu Kerbelâ savaşının canîlerinden Amr b. Hacca el-Zubeydî karşıladı. Fırat nehrinin bekçiliği ile görevlendirilmişti. Nafi’ e şöyle dedi:
- Seni ne buraya getirdi?
- (Ulaşmamıza) engel olduğunuz sudan içmeye geldik!
- İç, afiyet olsun…
- Hem Huseyn, hem de şu gördüğün dostları susuz halde iken mi içelim?!
- Onlara su vermeye izin yoktur. Buraya onları sudan menetmek için yerleştirildik.
İmam’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) kahraman dostları Amr’a aldırış bile etmedi ve sözleriyle alay ettiler. Sonra da kırbalarını doldurmak üzere kırbalarını doldurmak üzere Fırat’a doğru hareket ettiler. Amr bin Haccac da yanındaki asker müfrezesi ile birlikte onlara karşı direnişe geçti. Aralarına Kerbela'nın Kahramanı Hz. Ebulfazl ile Nafi’ bin Hilal da katıldı ve çatışma başladı. Ancak her iki taraftan da kimse ölmedi. Bu mücadelenin sonunda da İmam Huseyn’in dostları, Hz.Ebulfazl’ın (Allah'ın selâmı hepsine olsun) komutanlığında ve kırbaları suyla dolu halde geri döndüler.

Böylelikle Hz. Ebulfazl (Allah'ın selâmı üzerine olsun) susuz kalan Ehlibeyt (Allah'ın selâmı hepsine olsun) efradına su getirmiş ve susuzluktan ölmekten kurtarmıştı. O günden beri de kendisine “Sekkâ” yani “sulayan, su veren” lakabı verilmiştir. En meşhur ve halk arasında en çok yaygın lakabıdır. Bu aynı zamanda kendisinin de en çok sevdiği ve en özel bulduğu lakaplarındandır.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: