Bugün acı dolu bir hatırayı idrak ediyoruz. H. 201 senesinde böyle bir günde (Rebiülâhir 10) Mukaddes Kum kentinde Hz. İmam Musa Kâzım’ın kızı Hz. Fatıma-yı Masume (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) şehîde oldu. Rivayetlerin belirttiğine göre Hz. Fatıma-yı Masume (Allah'ın selâmı üzerine olsun) şehadet şerefine nail olduğunda henüz on sekiz yaşındaydı. Bu gencecik yaşında dahi nice acılar ve çileler yaşamıştı. Hayata gözünü yeni açtığı bir yaşta Babası Hz. İmam Musa Kâzım’ı (O'na selâm olsun) zindana atılmış ve Abbasî rejiminin zalim tağutları tarafından en ağır işkencelere maruz kalmıştı. Tıpkı Nübuvvet Hânedânı’nın (Allah'ın selâmı hepsine olsun) diğer efradı gibi Hz. Masume (Allah'ın selâmı üzerine olsun) de Abbasîlerin o son derece çetin baskı ve eziyetlerine tahammül etti.
Hz. Fatıma-yı Masume Allah’ın velîlerinden biri olan Hz. İmam Musa Kâzım’ın kızıdır, Allah’ın velîlerinden biri olan Hz. İmam Ali Rıza’nın kız kardeşidir ve Allah velîlerinden biri olan Hz. İmam Muhammed Cevâd’ın halasıdır. (Allah'ın selâmı tüm Peygamberlere ve Velîleri’ne olsun) Bu sıfat ile anılmaya pek layık bir şahsiyet olan Hz. Fatıma Masume (Allah'ın selâmı üzerine olsun); pek üstün bir makama ve şana erişmiş, pek şiddetli takvâsı sebebiyle “Masume” olarak anılmıştır. Annesi “Tekettum” hanım da akıl ve din açısından kemâlatın pek üstün bir seviyesinde olan bir hanımefendi idi.
Babası Hz. İmam Musa Kâzım’ın (O'na selâm olsun) yuvasında yetişip O’ndan Ehlibeyt (Hepsine selâm olsun) nurlarını, hidayetini ve ilimlerini miras alan Hz. Masume (Allah'ın selâmı hepsine olsun) Ehlibeyt’in (Allah'ın selâmı hepsine olsun) yakın dostları arasında “Kerîme-tu Ehlulbeyt / Ehlibeyt’in Kerîmesi” lakabıyla tanınıyordu.
Hz. Masume, Babası Hz. İmam Musa Kâzım’ın (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) şahadetinin ardından Ağabeyi Hz. İmam Rıza (Allah'ın selâmı üzerine olsun)ile canlı buluşup yanında yer almak umuduyla yola çıktı. Ancak alışkın olmadığı bu yolculuk onu bitap düşürdü ve hastalanıp günlerce yatalak halde kaldı. O’na Sawâ bölgesinde zehir içirildiği ve bu sebeple hastalandığı da söylenmiştir. O halde iken Sawa ile arasındaki mesafeyi sordu. Mesafenin On fersah olduğu söylenince kendisini oraya taşımalarını istedi. Onlar da Hz. Masume’yi (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Kum kentine Musa b. Hazrec b. Sâd el-Eşarî’nin evine taşıdılar.
Hz. Fatıma Masume (Allah'ın selâmı üzerine olsun); Allah-u Teâlâ’ya ibadet edişi, yakarışları, duaları ve yaşadığı bu acı için O’ndan yardım dileyişleri bu evi adeta bir ibadethaneye dönüştürdü. O evde 17 gün kaldıktan sonra bu Dünyadan ayrılıp Allah (Azze ve Celle) ile buluştu. Hz. Masume (Allah'ın selâmı üzerine olsun) bu âlemden ayrıldığı gün; H. 201 senesi Rebiülâhir ayının 10. günüydü.
İçinde bulunduğu toplumun önde gelenleri kimin Hz. Fatıma Masume’yi (O'na selâm olsun) defn etme vecîbesini eda edeceği konusunda şaşkınlık içerisine düştüler. Orada bulunanlar karşılıklı görüş alışverişine koyulurken iki bineğe binen şahsiyet gelip defin mahalline yaklaştı. Hz. Masume’nin (Allah'ın selâmı üzerine olsun) pâk bedenine ulaşınca bineklerinden inip cenazenin cenaze namazını kıldılar ve sonra da pâk bedenin defnedilişi vazifesini eda ettiler. Orada bulunanların şaşkın bakışları arasında eda ettikleri bu mukaddes vecîbeyi tamamladıktan sonra bineklerine binip süratle oradan uzaklaştılar.
Hz. Fatıma Masume’nin (Allah'ın selâmı üzerine olsun) çok sayıda kerâmetleri vardır. Mukaddes Türbesi halen ihtiyaçları ve dilekleri olanların sığınağıdır. Zira orada Allah-u Teâlâ’ya edilen dualar icabet bulur, dile getirilen dertler çözülür ve fakirlik çekenlerin sıkıntısı giderilir. Tüm bunlar O’na yapılan tevessül ve Allah-u Teâlâ katındaki üstün makâmı vesilesiyle gerçekleşir. Özellikle de doğal sebeplerin kapıları kapanıp da bilindik yollar çözüm üretemez olunca akla ilk gelen kapılardan biridir Hz. Fatıma Masume’nin (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) kapısıdır.
O’nu ziyaret etmenin ecri de pek büyüktür ve hz. İmam Sâdık (Allah'ın selâmı üzerine olsun) bu hususta şöyle buyurmuştur: “Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) bir haremi (yasak, mukaddes mekânı) vardır; o da Medîne’dir. Müminlerin Emîri’nin (O'na selâm olsun) de bir haremi vardır; o da Kûfe’de dedi. Bizim de bir haremimiz vardır. O da Kum beldesidir. Orada Fatıma adında, evlatlarımdan bir kadın defnedilecektir. Her kim O’nu ziyaret ederse cennet ona farz olur.”