Receb-i Şerîf’in on üçüncü günü: Kâbe-i Muazzama Alevî Nûr’un doğuşu ile şereflendi

Hayırların oluk oluk döküldüğü ay olan Receb-i Şerîf’in on üçüncü günü İmamet Güneşi, Hz. Resûlullah'ın Vasîsi, Muvahhidlerin Önderi ve Müminlerin Emîri Hz. İmam Ali b. Ebî Talib’in (O'na selâm olsun) doğum günüdür. Müminlerin Emîri (O'na selâm olsun) kendisinden önce hiçbir kimseye nasip olmayan ve kendisinden sonra da hiç kimseye bu faziletin verilmeyeceği bir doğum ile başkalarından ayrılmıştır. Çünkü Hz. İmam Ali (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Kâbe’nin içinde dünyaya gelmiştir. Hicretten on üç yıl önce gerçekleşen bu mubarek hadise; Müminlerin Emîri’nin makamını yüceltmek, makamını yükseltmek ve üstünlüğünü ortaya koymak için Allah-u Teâlâ tarafından bağışlanan bir fazilettir.

Mubarek nesebi: Adnan oğlu Muadd oğlu Nezar oğlu Mudar oğlu İlyas oğlu Mudrike oğlu Huzeyme oğlu Kinane oğlu Nezar oğlu Malik oğlu Fehr oğlu Galib oğlu Luey oğlu Kâ’b oğlu Murre oğlu Kilâb oğlu Kusay oğlu Abdumenâf oğlu Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Ebu Talib oğlu Müminlerin Emîri Ali

Annesi Abdumenaf’ın oğlu Haşim’in oğlu Esed’in kızı Hz. Fatıma’dır.

Tüm bu asil şahsiyetlerin hiçbiri, hiçbir şekilde ne cahiliyenin pisliği ile kirlenmiş, ne de putlara tapmış olmakla damgalanmıştır. Hak ulemanın razı olduğu görüş de işte bu görüştür. Zira o mubarek şahsiyetler; Sıddîk’lardır. Allah katında Peygamberlere ve Vasîlere yakın bir makama sahiptirler.

Hz. Ali (Allah'ın selâmı üzerine olsun) henüz çocukluğunun başında iken sorumluluğu Hz. Peygamber (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) tarafından üstlenilmiştir. Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) yuvasında büyümüş ve O’ndan hiç ayrılmamıştır. Hz. Hatice b. Huveylid (O'na selâm olsun) O’na bir anne gibi olmuştur. Hz. Ali (Allah'ın selâmı üzerine olsun) yaratılmışlar içerisindeki en üstün Öğretmen’den varlığın hakikatleri ve varlığın sırlarını öğrenmiş; tüm şemailleri ve yaptıkları ile üstün örnek olmuş ve hem ahlâkî hem de ruhanî kemâl sıfatlarının zirvesinde yer almıştır. Hz.Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) evinde ve özel gözetiminde yetişmiş, bu vesile ile kimselerin nail olamadığı şereflere nail olmuştur… İlmin ve Hikmet’in şehri Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) tarafından alınabilecek en muhteşem ilmi, terbiyeyi, ahlâkı ve düşünceleri tahsil etmiş; Hz. Resûlullah’tan (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) sonra Allah-u Teâlâ'ya en yakın kul ve Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) vasîsi, halîfesi, vezîri, ilimlerinin mirasçısı ve O’nun soyundan gelen Hidayet Önderleri’nin Efendisi (Allah'ın selâmı hepsine olsun) olmuştur.

Hz. İmam Ali (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Efendimiz’in gördüğü bu Rabbanî inayet ve sadee O’na has olan faziletler daha sonra gelecek olanların Hz. Resûlullah’ı (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) kimin temsil ettiğini ve kimin bu temsile layık olduğunu anlaması açısından özel bir öneme sahiptir. Tarihi okuyan kimse Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) vezîri, Kûran-ı Nâtık (Konuşan Kur’ân) ve Müminlerin Emîri Hz. İmam Ali’nin (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Kâbe’nin içerisine konan putları kırdığını, asla hiçbir puta tapmadığını, Hz. Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ilk iman eden olduğunu, ne zaman ilmî bir soru sorulursa sorulsun en güzel ve en mükemmel bir şekilde yanıtladığını, başkalarının içinden çıkamayıp sıkıştığı zorlu sorunları ne kadar kolaylıkla çözdüğünü, dillere destan adaletini ve Allah yolundaki cihatlarda ne muhteşem bir savaşçı olduğunu görecektir. Tek başına Müslümanların hepsinden daha çok yiğitçe çarpışmış, muazzam başarılara imza atmış ve Müslümanlar içerisinde başka hiçbir kimse O’nun makamına erişememiştir. Allah-u Teâlâ’nın müminleri ilk imtihan ettiği savaş olan Bedir’de ; Velîd, Şeybe,Âs, Hanzala vb Arapların adını duyunca tir tir titrediği müşrik savaşçıları öldürmüştür. Koca savaşta tek başına öldürdüğü düşman sayısı, geri kalan tüm Müslümanların hep birlikte öldürdüğü düşmanlar kadardı!

Bu denli yılmaz bir savaşçı iken aynı zamanda da son derece adil bir hakim, eşi benzeri bulunmaz bir alim, zâhitliğin zirvesinde bir abit, harika bir baba, müthiş bir eş, pek güvenilir bir yol arkadaşı, muhteşem bir komşu ve nur saçan bir hidayet kılavuzudur.

Hz. İmam Ali’nin (Allah'ın selâmı üzerine olsun) hayatı; “En muazzam öğretmen ile en harika öğrenci aynı zamanda bir arada bulunursa ne olur ve ortaya nasıl bir sonuç çıkar?” sorusunun somut cevabıdır…

Mubarek lakaplarından bazıları: Murtezâ (Razı olunmuş), Nefs-i Resûl (Resûl’un canı,nefsi), Zevc-i Betûl (Betül’ün – Hz. Zehra’nın - eşi), Seyfullah-il Meslûl (Allah’ın kınından çekilmiş kılıcı), Emîr-ul Berere (İyilik dolu olanların Emîri) , Kâtil-ul Fecere (Fâcirlerin katili), Kasîm-un Nâr (Ateş ile (cenneti) ayıran), Sâhib-ul liwâ (Hamd sancağının sahibi), Seyyid-ul Arab (Arapların Efendisi), Keşşâf-ul Kureb (Dertleri ortadan kaldıran), Hadî (Hidayet eden), Farûk (Hak ile batılı birbirinden ayıran), Daî (Davetçi), Şahid, Bâb-ul Medîne (İlim Şehrinin Kapısı), Gurre-tul- Muhacirîn (Hicret edenlerin ulusu, büyüğü, efendisi), Kerrâren Gayre Ferrâr (Savaşlarda tekrar tekrar saldırıp asla geri dönmeyen, kaçmayan), Fakkâr (Yaran, biçen), Beyzetul Beled (Ülkenin yüzakı)

Mubarek doğumunun Kâbe’de gerçekleştiği tüm Müslümanlarca “mütevatir” (birbiriyle örtüşen çok fazla hadis olduğu için doğru) olarak kabul edilmiştir. Allâme Emînî (Allah ruhunu takdis eylesin) “el-Gadîr” isimli kitabında Hz. İmam Ali’nin (Allah'ın salât-u selâmı üzerine olsun) yüce doğumu ile ilgili olarak şöyle demiştir:

“Annesi Fatıma bint-i Esed için Ev’in (Allah’ın evi Kâbe) duvarı yarıldı ve içeri girdi. (O girdikten) sonra da yarık kapandı ve kaynadı. Beyt-i Atîk’i (Eski Ev – Kabe’yi) şereflendiren o uğurlu doğumu gerçekleştirinceye dek orada kaldı. Orada (Kabe’in içinde) cennet meyvelerinden yedi. (Çıkmak istediğinde) Kabe’nin kabuğunun yarılması ile birlikte varlık âlemi O’nun parıl parıl bir dolunay gibi simasının ışıldayan nuruyla aydınlandı ve mukaddes (bedeninden) yayılan burcu burcu kokular havayı doldurdu. Bu apaçık hakikati her iki taraf (Şia ve Ehl-i Sünnet) ispat etmiş, (bu hakikati anlatan) hadisler pek çok olmuş ve kitapları doldurup taşırmıştır. Öyleyse her iki tarafa mensup çok sayıda isimden gelen ve bu hadisin “mütevâtir” olduğunu belirten (onca) metinden sonra gelişigüzel konuşanların bu hadisin atılması gerektiğini söyleyen sözlerine kulak asma.”
Okur yorumları
1 | Ali | 22/04/2016 | Turkey
Ya Ali!
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: