Receb ayının yirmi beşinci gününde İslam ümmetinin hüzünleri Hz. İmam Musa Kâzım’ın (O'na selâm olsun) şahadeti hatırası ile tazelenir…

İslam ümmeti Receb-i Şerîf ayının yirmi beşinci gününü; yani Ehlibeyt İmamları’nın (Allah'ın selâmı hepsine olsun) yedincisi, “Bâb-el Havâîc /Dertlerin revâ olduğu Kapı” Hz. İmam Musa Kâzım’ın (O'na selâm olsun) şahadet hatırasını idrak ediyor. Bu günlerde Hz. İmam Musa b. Cafer’in (Onlar’a selâm olsun) Abbasî halifesi denen zalimlerin (Allah’ın lanetleri hepsine olsun) elinden gördüğü musibetler yad ediliyor.

Hz. İmam Musa Kâzım’ın (O'na selâm olsun) mubarek ömrünün otuz yılı boyunca Abbasî rejimi o kadar da güçlenmemişti. Ama ömrünün son on yılında çok baskılar gördü. Diğer Ehlibeyt (Hepsine selâm olsun) İmamları, Harun’dan önceki Abbasîler’in ya da Emevîler’in döneminde böyle türden baskıları az görmüştü.

Hz. İmam Musa Kâzım (O'na selâm olsun), Ceddi Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ve ataları Müminlerin Emîri Hz. İmam Ali, Hz. İmam Hasan, Hz. İmam Huseyn, Hz. İmam Zeynelabidîn Ali, Hz. İmam Muhammed Bâkır ve Hz. İmam Cafer-i Sâdık’ın (Hepsine selâm olsun) yolundan gitti: İlahi mesajın meseleleriyle ve kaybolmaktan ya da tahrif edilmesinden korunması ile ilgilendi. Ümmeti yıkılmaktan ve çürüyüp yozlaşmaktan korumak için var gücüyle çalışıp çabaladı. Zalimlerle mücadele etti. İyiliği emredip kötülükten sakındırarak yöneticilerin zulüm ve zorbalığına ket vuran kimseleri destekledi. Ulemalar ve marifet (biliş) edinmek isteyen talebelerle dopdolu ilmi medresesi; dışarıdan gelen tüm medeniyetlere meydan okuyacak nitelikte uygar İslamî bir ekol yetiştiren bir medreseydi. Bu medresede büyük ulemalar ve müçtehidler yetişir, parlak bir İslamî ve insanî ilimler eğitimi verilirdi. Hz. İmam’ın (O'na selâm olsun) terbiye etmeye yönelik aktiviteleri ve organizasyonları da; Ehlibeyt (Hepsine selâm olsun) ilimleri ile dolu dolu o altın çağının mirasını bizler için koruyacak salih bir güruh yetiştirmeye ve İslam ümmeti için aydın öncülerle dolu kalkınmış bir gelecek planlamaya son derece önem verdiğini göstermektedir. O salihler de; o dönemin tüm ilmi medreselerini aşan ve o günden bu yana geliştikçe gelişmeye devam eden Ehlibeyt (Hepsine selâm olsun) ilimleri medresesinin mirasını koruyup günümüze kadar ulaşmasına vesile oldu.

Hz. İmam Musa b. Cafer (İkisine de selâm olsun) çok yumuşak huylu oluşundan “Kâzım-ul Ğayz/Öfkesini yutan” lakabı ile meşhurdur. “Takî/çok takvalı”, “Âbid/çok ibadet eden” ve “Bâb-el Havaic ilAllah/Allah’a açılan dilek kapısı” da diğer lakaplarıdır. Hz. İmam Musa Kâzım’ın (O'na selâm olsun) İslam’ın mesajını ve İslam Devleti’ni yıkılmaktan koruyup Ümmet için bir kimlik gerçekleştirmeye ve salih kimseleri korumaya yönelik Rabbanî çalışmaları Abbasîleri çok rahatsız ediyordu. Bu çalışmalarına engel olmak için birbirinden farklı türlerde, ardı arkası kesilmeyen ve her geçen gün arttıkça artan baskılar uygulasa da Hz. İmam (O'na selâm olsun) bu baskılara asla teslim olmamıştır.

Hz. İmam Kâzım (O'na selâm olsun) bu uğurda en şiddetli türlerde eziyetlere ve işkencelere maruz bırakıldı. Prangalara vurulup hapse atıldı. Çok şiddetli bir daraltma uygulanarak halk ile iletişim kurmasına engel olundu. Etrafındaki yalakaların “Reşid” lakabını verdiği ama aslında tam bir rezil olan Abbasî diktatörü Harun tarafından Hz. İmam Musa Kâzım’a (O'na selâm olsun) sistematik işkenceler uygulatıldı. Tüm bu eziyetler fayda etmeyince Hz. İmam’ı (O'na selâm olsun) katletmek için harekete geçti. Ama O’nu (O'na selâm olsun) öldürmüş olmanın sorumluluğu üstüne kalkmasın istiyordu. Bunun için de daha önce uygulanmamış bir metot ile suikast düzenledi. Tarihçilerin kahir ekseriyetinin belirttiğine göre Harun, Hz. İmam Kâzım’ın (O'na selâm olsun) hapsinden sorumlu cani Sindî b. Şahik’e, Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) torunu ve yadigârı Hz. İmam Musa Kâzım’ı (O'na selâm olsun) öldürmesini emretti. O habis ruhlu alçak da İslam tarihindeki en feci suçlardan birini işlemek için kolları sıvadı. Önce iyice aç bıraktığı Hz. İmam Musa Kâzım’ı (O'na selâm olsun) ardından öldürücü zehirle doldurduğu hurmalar verdi. Hz. İmam (O'na selâm olsun) on tane hurma yedi. Bunun üzerine o melun Sındî “daha çok ye” deyince Hz. İmam (O'na selâm olsun) ona bir bakış fırlatıp “bu sana yeter, istediğine ulaştın” diye buyurdu.

Hz. İmam (O'na selâm olsun) zehirli hurmaları yedikten sonra zehir bedenine hızla yayıldı ve bedenini çok şiddetli ağrılar ve sancılar kapladı. Sindî b. Şahik denen melunun acımasız gardiyanları etrafını kuşatmış sürekli Hz. İmam’a (O'na selâm olsun) en sert ve en menfur sözleri sarf ediyorlardı. Sonu çabuk gelsin diye hiçbir tedavi ya da ilkyardımın ona yapılmasına mani oldular. Hz. İmam Musa Kâzım (O'na selâm olsun) Allah-u Teâlâ’nın hak sözünü ve Ceddi Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) hanif dinini yüceltmek uğruna fedakârlıklarla geçen mubarek ömrünü H. 183 (ya da 184) yılında Receb ayının yirmi beşinci gününde zehirlenmiş bir şehîd olarak tamamladı ve mubarek ruhu Refîk-i Âlâ’ya (Yüce Dost’a) yükseldi…

Selâm olsun sana ey Resûlullah’ın evlâdı…

Doğduğun günde, şehîd olduğun günde ve yeniden diriltileceğin günde Sana selâm olsun Efendimiz…
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: