Ramazan’ın on yedinci gecesi: İsra ve Miraç

İsra ve Miraç olayı İslam itikadında İslam’a davet sürecinde yaşanan çok büyük olaylardan biri sayılmaktadır. Allah-u Teâlâ’nın Hz. Peygamber’e (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ikramda bulunduğu bu hadise ile ilgili olarak Kur’ân-i Kerîm’de şöyle geçmiştir: “Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah münezzehtir. Gerçekten O, işitendir görendir..” (İsra 1, Kadri Çelik Meali) Bu hadise büyük bir ay olan Ramazan ayında vukû bulmuştur. İsra ve Mirac’ın gerçekleştiği vakitler arasına farklı görüşler bildirilmiştir. Bazıları onun Müşerref Bîset’in (ilahi mesajı tebliğ etme vazifesinin başlangıcının) onuncu yılında gerçekleştiğini söylemiştir. Tarihçi Beyhakî ise onuncu değil de on ikinci yılda gerçekleştiği söylemiştir. Başkaları Bîset’in başında, bir diğer grup da Bîset’in orta döneminde gerçekleştiğini söylemiştir. Ayrıca Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) miracının defalarca gerçekleştiğini söyleyenler de olmuştur.

Bu yüce hatıranın üzerinde durduğumuzda Allah-u Teâlâ’nın Hz. Peygamber’de (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) tecelli bulan kudreti ve mucizesini anlamaya başlıyoruz. Allah-u Teâlâ Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) bedenini ve ruhunu geceleyin; Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudus’teki Mescid-i Aksa’ya taşımıştır. O dönemde günlerce süren bu yolculuk kısacık bir sürede tamamlanmıştır. İsra olayı olarak bilinen bu mucize Allah-u Teâlâ’nın kudretinin bir tecellisi ve Peygamberi’ne (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ikramı olmuştur. Zira Allah-u Teâlâ bu İsra (gece yolculuğu) ile O’nun (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) yeryüzündeki tüm ayetlere, peygamberliklere ve ilahi risalelere açılmasını istemiştir. Nebevî sirette anlatıldığı üzere bu olayda Hz. Peygamberimiz (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) tüm Peygamberler (Hepsine selâm olsun) ile bir araya gelmiş ve onlar ile Mescid-i Aksa’da namaz kılmştır. Beyt-il Makdis olarak da bilinen Kudüs işte bundan dolayı İslami açıdan kutsiyet kazanmıştır. Allah-u Teâlâ peygamberliklerin başlangıç noktaları olan iki Mescid olan Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksa’nın tüm risaletlerin çizgileri ile bağlantılı olmalarını ve ilahi mesajın korunup Allah-u Teâlâ’ya açılma sürecine katılmalarını istemiştir.

Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) mucizevî yolculuğu Hz. İmam Ali’nin (O'na selâm olsun) kız kardeşi Ümmü Hanî’nin evinde başladı. Bugün Mescid-i Aksa olarak adlandırılan Filistin’deki Beyt-il Makdis’e giden Efendimiz (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) Kudüs’te Hz. Mesîh Efendimiz’in (O'na selâm olsun) doğduğu evi, Peygamberler’in evlerini ve iz bıraktıkları yerleri de ziyaret etti. Her bir mihrapta da ikişer rekat namaz kıldı. Sonra da yolculuğunun ikinci bölümü başladı. Üst semâlara (yani bugünkü tabirle ifade edersek daha üst boyutlara, manevî âlemlere) “Miraç/yükseliş”. Üst âlemlere ve düzenine şahitlik eden Efendimiz (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) orada Peygamberlerin ve Meleklerin ruhları ile konuştu. Rahmetin ve azabın merkezleri Cennet ve Ateş’i (Cehennem’i) gördü. Cennet ehlinin derecelerini görüp varlığın sırları ve tabiatın sembollerini tanıdı. Evrenin enginliğine ve mutlak ilahi kudretin izlerine vakıf oldu. Sonra yolculuğuna Sidre-i Muntehâ (Sonluluk Ağacı) varıncaya dek devam etti. Onu sonuna kadar yücelik ve celâl giydirilmiş buldu. Burada yolculuğun program sona erdi. Geldiği yere geri dönmesi emredildi. Geri dönüş yolunda Beyt-il Makdis’e ikinci bir kez uğradı. Sonra Mekke’ye doğru yola çıktı. Yolda Kureyş’e özel bir ticari kervanın yolunu yitirdiğini gördü. Çölde develerini yitirmişler ve aramaya koyulmuşlardı. Onların suyundan içti. Yolculuğun son durağı yine Ümmü Hanî’nin eviydi. Bütün bu ulvî yolculuğunu yaptığı ve bu dünyadan olmayan bineği “Burak”tan indiğinde henüz şafak sökmemişti. Olanları Ümmü Hanî’ye anlattı. O gecenin sabahında da olan biteni Kureyş’teki toplantı yerlerinde anlattı. Kureyş tıpkı hep yaptığı gibi onu yalanlayıp inkar etti. Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) tüm bunları bir gecede yapmaya gücünün yetmediğini iddia edip Beyt-il Makdis’i vasfetmesini istediler. Hz. Peygamber (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) de kapsamlı bir şekilde, detaylarını da belirterek Mescid-i Aksa’yı onlara anlattı.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: