Yüce Dini Merceiyet temsilcisinin hakkında “Onun karşısında nefsimizi küçük görüyor ve mahcubiyet duyuyoruz” dediği şehidin hikayesi…

Yüce Dini Merceiyet temsilcisi Şeyh Abdulmehdî Kerbelâî (İzzeti daim olsun) 29 Temmuz 2016 günü Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Mukaddes Ziyaretgâhı’nın ana avlusunda kıldırdığı Cuma namazının ikinci hutbesinde tekfirci DAİŞ (DAEŞ, IŞİD) terör örgütüne karşı Irak’ı, halkını ve mukaddes değerlerini müdafaa ederken şehîd düşen Iraklı şehidin yaşanmış hikayesini anlattı ve bu hikayeden ibretler ve dersler almaya davet etti.



Şeyh Abdulmehdî Kerbelâî (İzzeti daim olsun) şunları söyledi: “Aziz kardeşlerim ve muhterem bacılarım; Irak’ı ve mukaddes değerlerini müdafaa mücadelesinin yiğitlerinden bir erin hikayesini sizlere anlatmayı arzuluyorum. Allah-u Teâlâ (o yiğidin ömrünü) O’nun yolunda şahadet ile tamamladı... Kardeşlerim; bu şehid mücahidin hikayesindeki derslere ve ibretlere dikkat ediniz. Kur’ân’da yer alan kıssalar (hikayeler) sadece hikaye anlatmış olmak için anlatılmamıştır; aksine onlardan dersler ve ibretler ilham alıp o hikayelerdeki salih erleri örnek ve model edinip onlardan öğrenmek içindir. Bu sade bir (yaşam) sürüp şehit olmuş Iraklı vatandaştan çok şey öğrenmeliyiz. Öyküsü vatan ve ailesinin izzzeti için cihâd (mücadele), fedakârlarlık ve özgecilik (gibi) üstün ilkelere dair çok şey taşıyor. O ilkelerinve değerlerin üzerinde durup onlardan halihazırdaki hayat yolculuğumuz için dersler ilham almamız güzel olur.

O, bu dünya hayatından salih bir eş ve hepsi hasta olan evlatlardan başka hiçbir şeye sahip olmayan sade bir vatandaş. Evinden cihad meydanına doğru çıkarken omzunda da dertler taşıyordu. Yolun ortasında iken yardımseverliği ile tanınmış bir komşusu onu durdurdu. Her gün onun hançeresinden yükselen ezan ve Kur’ân-i Kerîm ayetlerini işitmeye alışmışlardı. Komşusu ile vedalaşırken ona yaşlı ebeveynini ve çocuklarını (koruyup gözetmesini) vasiyet etti. Arkasına baktı. Gözü alın terleri ile inşa edilmiş birbirinden farklı farklı yerlerde bulunan sade evlere ilişti. Camsız pencerenin arkasında duran küçük oğlunu gördü. Ayrılık acısı ve onun gibi bir babaya sahip olmanın iftiharının birbirine karıştığı bir bakış ile ona bkaıyordu. (Baba) “Ya ben yokken hastalığı yüzünden komalık bir nöbete maruz kalırsa” diye içinden geçirdi. Annesinin yanında hastaneye gidebileceği ve evladına ilaç alabileceği bir şeyler bırakmamıştı. Tek kızı ona baktı. Yüzünde hüzünlü ve endişeli bir suskunluk ifadesi vardı. Boynundaki tiroid bezinin büyümesi sonucu elinde çıkan şişkinliği saklıyordu.Cerrahi operasyona ihtiyacı vardı ama o ameliyatin maliyetini karşılayacak imkanı yoktu. Sonra hastanede yatan bebeğini hatırladı. Günlerdir babasının onu eve geri getirmesini bekliyordu. Dakikalarca durdu. Kendi durumunu gözden geçiriyordu. Üç hasta çocuğunun bakımını yapmak ile yaralarının kanadığını bildiği ve onu müdafaa etmeye çağıran vatanının çağrısına icabet arasında seçim yapacaktı. Hangisi daha muhtaçtı?

İşte o an sabırlı mümine eşinin onun azmini ve imanını şahlandıran sesini işitti: Çocuklar için endişe etme; onların onlara bakacak anneleri vardır. Vatan için mutlaka onu savunacak erler lazım...” Ona İmamı Huseyn’i (Allah'ın selâmı üzerine olsun) hatırlattı; hasta oğlu Zeynelabidîn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) yanında kalmak için savaşmayı terk edip çadırda kalmış mıydı? Peki canpâresi Fatıma için savaşı terk etmiş miydi? Hz. İmam Huseyn (Allah'ın selâmı üzerine olsun) aşıklarına farz çağrıya icabet etmek için ailesini ve sevdiklerini geride bırakmak konusunda ötesi olmayan bir ders vermişti...

“Git eşim; çocuklarının sıkıntısını çektiği hastalıkları dert edinme...”

Bu hastalıklar nerde; Irak topraklarını, servetini ve halkını (onların yönetimini) emanet alıp da emanete ihanet eden ve halkı yarı yolda bırakanların vicdanlarının maruz kaldığı hastalıklar nerde...

“Git ve şer dolu teröristleri mukaddes değerlerimizi kirletmekten ve namuslarımızı çiğnemekten alıkoyan mücahit kardeşlerine yaren ol! Geleceğimizi izzet ve onurlu olarak çizecek, bize barış ve güven sağlayacak ve binlerce masum cana kıyılan katliamları durduracak olan şey sizin emekleriniz ve fedakarlıklarınızdır... (O katliamlarda öldürülen binlerin içinde) senin üç çocuğunun yaşında yüzlerce çocuk da vardı...”

O kahraman bunun üzerine hızla cihâd meydanlarına doğru gitti. DAİŞ (DAEŞ,IŞİD) terörist çeteleri ile günlerce amansızca çarpıştıktan sonra izzetin, şerefin ve saygınlığın nişanesine – şahadet nişanesine- nail oldu. Doğruluk makâmında, muktedir hükümdârın katında onlarla buluşmak üzere arkasında sabırlı bir mümine eş ve üç hasta çocuğu Allah’a emanet ederek arkasında bıraktı.”

Bu saygıdeğer şehidin öyküsü sabır, özgecilik, fedakârlık ve dünyaya ya da süslerine tenezzül etmemeye dair en asil anlamlarla yüklüdür. O bu vatanda hükümetinden saygın bir yaşam için gereken en asgari (haklarını) dahi elde edememiştir. Hasta çocuklarının tedavisi için gereken (miktar) dahi ona temin edilmemiştir. Ancak bu yine de onun dinin ve vatanın çağrısına icabet etmesine mani olamamıştır. Eşini ve küçük yaştaki çocuklarını Allah-u Teâlâ’nın riayeti ve lütfu altında bırakmış ve vatanını, mukaddes değerlerini ve vatandaşlarının namusunu korumak uğruna kanını da canını da cömertçe feda etmiştir.

Bizler imanlarında, ihlaslarında ve fedakârlıklarında zirveye ulaşmış bu harika Iraklı örnekler karşısında nefislerimizi küçük görüyor ve mahcubiyet hissediyoruz. Onlar (anılırken) ayakta durup (hatıralarını) tazim eder ve hürmetlerimizi sunarız. Onlar hepimiz için örnek ve model olacak ehliyete (liyakate) sahiptir.”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: