H.148 senesin Şevval ayının yirmi beşinci gününde (Perşembe günüydü) Nübuvvet Hanedânı Ehlibeyt (Allah'ın salât-u selâmları hepsine olsun); Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) O’ndan sonra halîfeler olduklarını ilan ettiği On İki Pâk ve Masum İmam’ın altıncısı Hz. İmam Cafer-i Sâdık (Allah'ın selâmı hepsine olsun) şahadeti faciasını yaşadı.
Hz. İmam Cafer-i Sâdık’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) şahadeti o çağda İslam âleminin başına gelen en tehlikeli olaylardan biriydi ve dehşeti ile İslam âlemini derinden sarsmıştı. Facianın yaşanması ile birlikte Haşimoğullarının da başkalarının da evlerinden feryatlar yükseldi. Haberi alan halk Hz. İmam’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) evine doğru akın etti. Kimi kederli bir suskunluk içinde, kimi de feryat figan ederek Müslümanların dertlerde, sorunlarda ve korkuarında sığındıkları bu muazzam güvenceyi yitirmiş olmaktan duyduğu acı ve hüznünü dile getiriyordu.
Rivayetlerin belirttiğine göre Abbasîlerin ilk halifesi olan Seffâh (Kan dökücü) Ebul Abbas; Hz. İmam Sâdık’ı (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Medîne’den Irak’a getirtmek istemiş ancak Hz. İmam’dan (Allah'ın selâmı üzerine olsun) hayret verici mucizelerini, engin ilmini ve üstün ahlâkını gördükten sonra bu kararından vazgeçmiştir.
Seffah gidip yerine cimriliği ile meşhur Mansur el-Devânîkî başa geçince Hz. İmam Cafer-i Sâdık’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) taraftarlarının ve izinden gidenlerin çokluğunu görüp O’nu Irak’a çağırdı. Beş ya da daha fazla defa Hz. İmam’ı (Allah'ın selâmı üzerine olsun) öldürmeye niyetlendi. Ancak her seferinde Hz. İmam’dan (Allah'ın selâmı üzerine olsun) muazzam bir mucize görüp bu kararından vazgeçiyordu.
Zorluklar Mansur-i Devânikî’nin döneminde Nübuvvet Hanedânı’nın evlâdı Hz.İmam Sadık’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) peşini bırakmadı. Mansur Alevîlere çile üstüne çile ve zorluk üzerine zorluk yaşattı. Özellikle de Hz. İmam’a (Allah'ın selâmı üzerine olsun) birbirinden farklı eziyet ve işkenceler yapıyordu. O zalim ara ara Hz. İmam’ı (Allah'ın selâmı üzerine olsun) çağırıyor; sonra karşısına gelince kimselerin yarışamadığı ulvî ilmi makamına, ne müşerref nesebine, ne yaşının büyüklüğüne, ne dünyadan yüz çevirmişliğine ve ibadetine ne de ilim yaymasına hiç saygı duymadan O’na sövüyor ve O’nu tehdid ediyordu. Hz.İmam (Allah'ın selâmı üzerine olsun) onun için adeta çok korkunç bir hayaletti…
Mansur sonunda ne cehennem ateşine ne de bu fecî işin utancına bakmadan Hz. İmam Sâdık’ı (Allah'ın selâmı üzerine olsun) katletmeye kesin karar verdi. Elinin altındakilerden birine öldürücü bir zehir verip Hz. İmam’ı (Allah'ın selâmı üzerine olsun) onunla zehirletmek üzere görevlendirdi. Hz. İmam (Allah'ın selâmı üzerine olsun) o zehirle bulanmış yiyeceği yedikten sonra bağırsakları parçalandı. Hayatı sona ermek üzereydi artık.
Ölüm Nübüvvet Hanedânı’nın Evlâdı’na (Allah'ın selâmı hepsine olsun) doğru hızla yaklaşıyordu. Muhterem hane halkına en üstün ahlak ve güzel sıfatları kuşanmaya dair vasiyette bulunmaya ve onları Allah-u Teâlâ’nın emirlerine ve hükümlerine aykırı davranmaktan sakındırmaya başlamıştı. Kur’ân-i Kerîm’den bazı sureler okudu. Sonra son bakışını oğlu Hz. İmam Musa Kâzım’a (Allah'ın selâmı üzerine olsun) çevirdi. Ardından mubarek canı 25 Şevval 148 günü Ceddi’nin ve Pâk Ataları’nın (Allah'ın selâmı hepsine olsun) yanına yükseldi…
Hz. İmam Musa Kâzım (Allah'ın selâmı üzerine olsun) yaralı bir yürekle Babası’nın cenaze işlemlerini yapmaya başladı. Önce pâk naaşın cenaze guslünü gerçekleştirdi. Sonra da Mısır’ın Şata köyünden getirilmiş olan ve Hz. İmam’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) O’nu ihram edindiği iki giysi, Dedesi Hz. İmam Zeynelabidîn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) gömleği ve Hz. İmam Musa Kâzım’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) kendisinin kırk dinar karşılığında satın aldığı bir bürde ile kefenledi. Yüzlerce Müslümanın katıldığı cenaze namazını da yine oğlu Hz. İmam Musa Kâzım (Allah'ın selâmı üzerine olsun) kıldırdı.
Ardından mukaddes naaşı tekbirler ve gözyaşları arasında kaldırıldı. Hz. İmam Sâdık’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) faziletini ve tüm ilimlerde birbirinden derin ulema yetiştirerek ümmete sağladığı muazzam faydaları andılar. Müşerref bedeni Bakî Kabristanlığı’na taşındı ve Babası Hz. İmam Muhammed Bâkır ile Dedesi Hz. İmam Zeynelabidîn’in (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) yanı başında toprağa verildi.