Doğumu hatırası münasebetiyle: Hz.İmam Rıza’nın (O'na selâm olsun) engin ilim deryâsından inciler…

Ehlibeyt İmamları (Allah'ın selâmı hepsine olsun) ilmin tüm branşlarının yeryüzünün dört bir yanına yayılmasına doğrudan katkıda bulunmuştur. Ancak bunlar içinde dördü bununla özel olarak tanınmıştır. Çünkü içinde bulundukları şartlar yardımcı olmuş ve bu sayede İslamî kavramları başkalarından daha çok yayabilmiş, pek uzaklara ulaştırabilmişlerdir. Bunların ilki Müminlerin Emîri Hz. İmam Ali b. Ebi Talib (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ve sonuncusu da Hz. İmam Rıza’dır (Allah'ın selâmı üzerine olsun). Diğer ikisi ise Sâdıkeyn ya da Bâkıreyn olarak bilinen Hz. İmam Muhammed Bâkır ve Hz. İmam Cafer-i Sâdık’tır (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun).

Hz. İmam Rıza’nın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) şahsiyetinin çarpıcı yönlerinden biri de tüm ilimleri, hem de en mükemmel şekliyle biliyor oluşudur. Tüm tarihçiler ve raviler gerek dini hükümlerde, gerek felsefî ilimlerde, gerek tıpta gerekse de diğer ilimlerde olsun; O’nun kendi döneminin en bilgini ve en üstünü olduğu konusunda icma üzeredir (görüş birliği halindedir).

Ebu Salt-ı Hirevî Hz. İmam Rıza’ya (Allah'ın selâmı üzerine olsun) eşlik ederdi. O’nun (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ilminin enginliğinden söz ederken şöyle derdi: “Musa oğlu Ali Rızâ’dan (Allah'ın selâmı üzerine olsun) daha bilginini görmedim. Onu gören hiçbir âlim yoktur ki benim yaptığım bu şahitlik gibisini yapmış olmasın. Memun kendi meclisinde onun için dinlerin ulemasından, şeriat fakîhlerinden ve kelâmcılardan birçok kişiyi topladı. (Allah'ın selâmı üzerine olsun) sonuncuya kadar hepsini yendi. O’nun üstün olduğunu ikrar etmeyen (kabul eden) ve O’nun karşısında kusurlu olduğunu itiraf etmeyen kimse kalmadı.”

İmam Rıza (Allah'ın selâmı üzerine olsun) zamanının en bilginiydi. İslam âleminin müracaat ettiği en üstün kaynaktı. Ulemâ ve fakîhler şeriat hükümleri ve fıkhî açıdan dallanıp budaklanan meselelerde içinden çıkamadıkları konularda ona başvururlardı. Horasan’da, Basra’da ve Kûfe’de yapılan münazaralarda sorulan en zor sorulara her zaman ancak en bilgin, en uzman ve konuya en vâkıf birinin verebileceği cevapları verdi.

Hz. İmam’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) başka bir muhteşem olgusu daha vardı: O da tüm dilleri en iyi şekilde biliyor olmasıydı. Bunun bir delili de Ebu İsmail-i Sindî’nin rivayetidir. Şöyle diyor: Hindistan’da Allah’ın Araplar’da bir hücceti (delili) olduğunu işittim. O’nu (bulmayı) isteyerek (aramaya koyuldum). Bana Rızâ’yı (O'na selâm olsun) işaret ettiler (O’nun olduğunu söylediler). Ben de O’na doğru gittim. Arapça’yı iyi konuşamıyordum. Ben de O’na Sindî dilinde selam verdim. O da bana kendi dilimde cevap verdi. Ben de O’nunla Sindîce konuşmaya başladım, O da bana onunla (kendi dilimde) cevap veriyordu. O’na: Allah’ın Araplar’da bir hücceti olduğunu duydum ve O’nu isteyerek yola çıktım. O (O'na selâm olsun) da “O benim” dedi. Sonra “İstediğini sor” dedi. Ben de O’na sordum ve O da bana kendi dilimde cevap verdi.”

Hz. İmam’ın (O'na selâm olsun) bu özel yönüne O’nun ile irtibata geçme şerefine nail olan çok kişi vurguda bulunmuştur.

Bu da “Rızâ” lakabı ile meşhur olmuş Sekizinci Hidayet Önderi Hz. İmam Ali b. Musâ’nın (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) ilim deryasından bir damlaydı.

Doğduğu günde, şehîd olduğu günde ve yeniden diriltileceği günde O’na selâm olsun
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: