Zilhicce’nin yirmi dördüncü günü: Muhammedî mesajın aydın parlak günlerinden biri…

Nübuvvet Hanedânı Pâk Ehlibeyt’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) müşerref duruşları ile ön plana çıktığı mubarek günlerden biri de Zilhicce ayının yirmi dördüncü günüdür. Bu günde Mubâhele ayeti olarak da bilinen “Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de ki: “Gelin oğullarımızı, oğullarınızı; kadınlarımızı, kadınlarınızı; nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de Allah'ın lânetinin yalancılara olmasını dileyelim.”” Ayet-i Kerîmesi inmiştir.

Ayette geçen “nebtehil/lanetleşelim” kökünden türemiş olan mubaehele sözcüğü “lanetleşmek” demektir. Hz.Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) bu günde Necran Hırıstiyanları ile yaptığı münazaranın ardından gerçekleşen mübahele olayının detayını Tabresî (Allah O’na rahmet eylesin) “Mecma’-ul Beyân” isimli tefsirinde şöyle naklediyor:



“Necran Nasranîleri (Hırıstiyanları) heyeti efendileri, efendilerinden sonra gelen ikinci kişi ve onlarla birlikte gelenlerden oluşuyordu. Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) şöyle dediler: Hiç erkek olmadan doğan çocuk gördün mü?”

Bunun üzerine Allah-u Teâlâ şu buyruğunu indirdi: “Şüphesiz Allah katında İsa'nın örneği; kendisini topraktan yaratıp sonra da “Ol” demesiyle olmuş olan Âdem'in örneği gibidir.***Gerçek, Rabbindendir. O halde şüphelenenlerden olma.***Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de ki: “Gelin oğullarımızı, oğullarınızı; kadınlarımızı, kadınlarınızı; nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de Allah'ın lânetinin yalancılara olmasını dileyelim.””

Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) onları lanetleşmeye çağırmıştı. Onlar da ertesi gün sabahına kadar süre istediler. Konaklandıkları yere döndükleri zaman Psikopos onlara şöyle dedi: “Yarın Muhammed’e bakın. Eğer evladı ve ailesi ile gelirse O’nunla lanetleşmekten sakınının. Eğer arkadaşları ile birlikte gelirse o zaman lanetleşin; çünkü o zaman bir şeyi yoktur.” Ertesi gün olduğunda Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) geldi. Eliyle Hz. Ali b. Ebi Talib’in (O'na selâm olsun) tutuyordu. Hz. Hasan ile Hz. Huseyn (Onlar’a selâm olsun) önünde yürüyordu. Hz.Fatıma (Allah'ın selâmı üzerine olsun) da arkasından geliyordu. Necran Nasranîleri de öne doğru çıktı. Önlerinde Psikopos vardı. Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) geldiğini gördüğünde yanındakilerin kim olduğunu sordu. Ona: (Şu) Amcasının oğlu, damadı ve yaratılanlar içerisinde en çok sevdiği Ali’dir. Şu ikisi de Ali’den ve O’nun kızından olan iki evladıdır. O cariye (kul) da kızı Fatıma’dır; insanlar içinde O’nun için en aziz ve en yakın olanıdır” dediler. Ardından Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) öne doğru çıktı ve dizleri üzerine çöktü.

Psikopos Ebu Harise bunun üzerine “Vallahi tıpkı Peygamberlerin lanetleşme için diz çöktüğü gibi diz çöktü” ve geri dönüp lanetleşmeden vazgeçti. Efendileri ona “Ey Harise lanetleşmek için yaklaş” dedi. O da “Hayır, ben onu lanetleşmek için cüretkar görüyorum ve onun doğru sözlü (gerçekten Peygamber) olmasından korkuyorum. Eğer doğru sözlü ise Vallahi sonumuz gelir de dünyada su içen bir tek Nasranî dahi kalmaz.” Bunun üzerine Psikopos şöyle dedi: “Ey Ebulkasım, bizler seninle lanetleşmeyeceğiz ama barışacağız. Öyleyse (altından) kalkabileceğimiz bir şey ile bizimle barış.”

Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) da onlara her yıl her biri kırk dirhem tutarında olan özel elbiselerden iki bin tane elbise, otuz kalkan, otuz mızrak ve otuz at karşılığında anlaştı. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) onların verilmesi halinde barış olacağının garantörü oldu ve bunun için onlara bir yazı yazdı.

Psikoposun ayrıca mubahele esnasında şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Öyle yüzler görüyorum ki Allah’tan bir dağı yerinden etmesini isteseler yapar. Öyleyse onlar ile lanetleşmeyin yoksa kıyamet gününe kadar yeryüzünde bir Nasranî dahi kalmaz.” Hz. Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) da şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Nefsim O’nun elinde olana andolsun; eğer benimle lanetleşselerdi maymunlara ve domuzlara dönüşürler, sonra da vadi onlar üzerine (yağan) ateşle dolar ve dünya etrafında döndükçe tüm Nasranîler helâk olurdu.”

Ayrıca şöyle denmiştir: Heyet Necran’a döndükten sonra kısa bir süre geçmeden efendileri ve ikinci büyükleri Hz. Peygamber’e (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) geri döndü. Efendileri O’na bir giysi, bir asa, bir kupa ve iki nalın hediye etti ve ikisi de Müslüman oldu.”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: