Seyyid Safî’den Kerrade şehitleri yakınlarına: “Kerbelâ faciasında Süt emen Abdullah’ı (Hz. Ali Asgar’ı) katleden evlatlarınızı katledenin ta kendisidir…”

Buluşmadan bir kare
Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi Şerî Mütevellîsi Seyyid Ahmed Safî (İzzeti daim olsun) Kerrade terör saldırısı şehitlerine taziye ziyaretini yineledi. Hüznü halen süren Kerrade (Bağdat’ta bir kent) faciası; Ramazan bayramı öncesinde 10 Temmuz 2016 gününde gerçekleşmiş ve cani DAİŞ (DAEŞ,IŞİD) teröristlerinin Kerrade’de bulunan bir alışveriş merkezine gerçekleştirdiği bombalı terör saldırısının sonucunda bayram alışverişi yapan yüzlerce suçsuz Iraklı sivil şehit olmuştu.

Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi tarafından şehit yakınlarına özel olarak 30 Eylül 2016 (28 Zilhicce 1437) günü düzenlenen program çerçevesinde konuşan Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi Şerî Mütevellîsi Seyyid Ahmed Safî (İzzeti daim olsun) bir konuşma yaptı. Seyyid Safî’nin konuşmasında şunlar yer aldı: “Hz. İmam Huseyn (O'na selâm olsun) bizim inancımızı temsil eder. Masum bir İmam’dır ve itaatı farzdır. Her birimiz; akıllarımızın ve kalplerimizin derinlerine işleyen Ehlibeyt (Allah'ın selâmı hepsine olsun) sevgisinin bir sonucu olarak O’nun zamanında yaşamış olsa gidip O’nun ayaklarını öper hissiyatı taşımaktadır. Ancak Aşûra günü ne olmuştu? Aşûra sahnesi nasıldı? Yanında bir kız çocuğu, eşi, bacısı, bir grup kadın, kardeşi Hz.Abbas (O'na selâm olsun), diğer kardeşleri ve evlatları (Hepsine selâm olsun) ile bir grup yareni vardı. Onlarla aramızdaki fark budur. Onlar hz. İmam Huseyn (O'na selâm olsun) ile birlikte geldiklerinde ve özellikle de Kerbelâ’ya vardıklarında meselenin ölümden başka bir kurtuluşu olmadığını bildiler. Ölümün kesin olduğuna dair hiçbir şüpheleri kalmadı. Birkaç gün kaldığını biliyorlar ama hangi gün olduğunu bilmiyorlardı. Psikolojik duruma dikkat edin. Kısa bir süre sonra; iki üç gün sonra ölecek. Yani karşısında bir kız çocuğuna bakıyor ve bu çocuktan ayrılacağını biliyor. Karşısında eşini görüyor ve ondan ayrılacağını biliyor. Tüm bu manzaralara rağmen akîdeleri (inançları) vardı ve hazırlardı.

Bizler yakîn (kesin, su götürmez) ilimden ne (dereceye) varırsak varalım Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) şahsiyetini anlayamayız. İnsan bir şahsiyeti anlarsa onu anladığı ölçüde onunla birlikte acı yaşar. Ancak algımız netice itibari ile O’nu hakikatiyle (olduğu gibi) anlamaya yetmez. Kapasitelerimiz Şehitlerin Efendisi (O'na selâm olsun) gibi yüce bir şahsiyeti anlamaya yetmiyor. Ağlarız, hüzünleriz ama gerçekte onu (tamamiyle) bilmeyiz, ihata edemeyiz (tüm yönleriyle kapsayacak kadar anlayamayız). Aşûra gününde Hz. İmam Huseyn’i (O'na selâm olsun) anlayan tek bir şahsiyet vardı; o da Hz. İmam Seccad’dı (O'na selâm olsun). Ne kadar da acı çekmişti. Aile de acılar çekmişti, ancak Hz. İmam Seccâd (O'na selâm olsun) kadar değil. Çünkü idrakı (algı kapasitesi) başkalarının kapasitesini aşmıştı. O algılıyordu (ve anlıyordu).”

“Hz. Zeyneb (O'na selâm olsun) “alime-i gayri mualleme”dir. (Yani herhangi bir mektebe gitmeden ve herhangi bir öğretmen başında durup ona dersler okutmadan bilgin olmuş bir hanımdır. Allah tarafından O’na ilim bağışlanmış ve alime kılınmıştır.) Ancak Hz. İmam Huseyn (O'na selâm olsun) şehîd olunca Hz. İmam Seccad (O'na selâm olsun) O’na oradakinin babasının başı olduğunu ve Emevî ordusunun çadır yakarak intikam işlemine başladığını bildirmiştir. Bu olaylar O’nun azmini kırmamış ve Allah için, karşılığını Allah’tan bekleyerek sabretmeye devam etmiştir. Çünkü babasının makamını bilen tek İmam O’dur. Düşmanların yaptığı cüretkarlıkları da biliyordu.”

“Aşûra ziyareti (duası) bizlere Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) musibetinin semâların (manevî boyutların) ve arzın (yeryüzünün) musibeti olduğunu beyan etmektedir. Sunduğumuz kadarıyla manzarayı doğal olarak sergilesek; şimdi Aşûra gününün ikindi vakti olsa ne görürdük?!! Saygısızca muamele görmüş, atlarla çiğnenen cesetler görürdük. Kadınların ve çocukların esir edildiğini görürdük. Ağlaşan çocuklar görürdük. Çok hasta bir halde bir İmam görürdük. Yaşça büyük bir hanımın çocukları toplamaya çalıştığını görürdük. Bu kasvetli bir manzaradır. Güçlü bir ordunun –zahirde- Hz. İmam Huseyn’i (O'na selâm olsun) katledip kampını işgal ettiğini, sonra O’nu (O'na selâm olsun) katlettikleri için gülüşüp eğleşip iftihar ettiklerini ve Hz. İmam Huseyn’i (O'na selâm olsun) öldürdüklerini müjdelemek için cesetleri öylece bıraktıklarını görürdük. Bu gerçekten de çok kasvetli bir manzaradır. İnsan haliyle Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) şahadeti öncesi olduğu gibi vakar içerisinde değil de; esaret ile ve babalarına ve kardeşlerine sövülerek giden bu ailenin halinden ve düşmanların Hz. İmam Huseyn’i (O'na selâm olsun) harici olarak tanıtmasından acı duyar. Bu manzaraya şimdi şahitlik etsek bizi çok üzüp bitap düşürür. Hz. İmam Rıza (O'na selâm olsun) “Huseyn’in günü (ağlamaktan) göz kapaklarımızda yara oluşturmuştur” diye buyuruyor.

“Öyleyse Hz. İmam Seccad ve Seyyide Zeyneb (Onlar’a selâm olsun) kendi işleri (durumları konusunda) basiret üzeredirler (olanların apaçık bir biçimde farkında ve yaşananları tüm hakikatiyle görebilmektedirler). Bu sahneyi tastamam bir şekilde biliyorlar. Karşı taraf onları zelil etmeye (ezmeye) çalıştı, başaramadı. Hz. İmam (O'na selâm olsun) konuşmasını yapmaya başladı. (Önce) Allah-u Teâlâ ile ilgili konulardan başladı. Kimse onu yalanlayamadı. Hz. Zeyneb (O'na selâm olsun) de konuşmasını yaptı, sözünü söyledi ve onlara Allah-u Teâlâ’nın cezasını vaad etti. Günler, geceler geçti; şimdi dünyanın en güçlü şahsiyeti Hz. İmam Huseyn’dir (O'na selâm olsun). (Bu da) ailesi ile yaptığı büyük fedakarlık sebebiyledir. Öyleyse bizler de Şehitlerin Efendisi’ne (O'na selâm olsun) aidiyetimiz olduğu için iftihar duymalıyız.

Kerrade Faciası şehitlerinin yakınlarına hitaben: “Bu musibet bize acı yaşatmış ve bizi incitmiştir. Hiç kuşku yok ki hüzünleniriz ve ağlarız. Ancak Allah-u Teâlâ’yı öfkelendirecek bir şey demeyiz. Yaşanan şeyler ve sevdikleriniz ile olan anılarınız acı verici anılardır. Belki de bazılarınız halen ağlıyordur. Bu da haktır; çünkü yitirilen bizim için aziz olan bir kimseydi. Bu perdenin (filmin) sonu değildir. Hiç kuşku yok ki sizin bu şekilde hedef alınmış olmanızın ardında mezhepçi (nefret) dokunuşu vardır. Sizin hedef alınmış olmanızın sebebi şahsi değildir; kalbinizde taşıdığınız şey, yani Müminlerin Emîri ile ve Şehitlerin Efendisi ile (Onlar’a selâm olsun) direkt ilişkinizdir. Bu da Huseyn’in süt emen bebeğini (Onlar’a selâm olsun) katletmek için atılan kimse/kimselerin evlatlarımızı katletmek için atılan kimse/kimselerin ta kendisi olduğunu göstermektedir.”

“Onların öyle bir şekilde zelil olduğunu göreceksiniz ki içimize şu anda Şehitlerin Efendisi’nin hükümetinde gördüğümüz hâli doğuracak. O (zalimlerin) dinçliği ve tuğyanı (azgınlığı,zorbalıkları) bitti. Allah-u Teâlâ’ya hamdolsun bizler o yolun, Şehitlerin Efendisi’nin (O'na selâm olsun) yolunun mirasçılarıyız. O yıl da doğrudan Hz. Peygamber ile, Müminlerin Emîri ile, Cebrail ile ve Allah-u Teâlâ ile bağlantılıdır. Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) vergisini ödediği bir yoldur bu. Bizler de bu yolun vergisini ödemekle iftihar ederiz.”

“Şimdi savaş cephelerinde din adamları var, son derece fakir ve yoksul insanlar var. Ancak onlarda ruh var. Sayın Dini Mercii “Onlarla ne zaman karşılaşsam aklıma hep Hz.Huseyn’in (O'na selâm olsun) dostları geliyor” diyor. Onlar şu anda tüm güçleri ile ölüme doğru atılıyorlar. Gerçekten de artlarında bıraktıkları evlatlar, eşler ve kardeşler bırakmış olmalarına hiç aldırış etmiyorlar. Sonuçta ölüm haktır. Bugün yarın hepimize gelecektir. Ancak insan Müminlerin Emîri’ni (O'na selâm olsun) sevdiği için hedef alınma (seviyesine) ulaştığında bu büyük bir şeydir ve bu bizim bu yola sımsıkı bağlanmamızı sağlamaktadır.”

“Sizler şu an dua ve ziyaret içindesiniz (bunlarla meşgulsünüz). Şu duruşu içinizde beyan etmeye çalışın. (Ziyaret ettiğiniz zaman içinizden) “Ey Müminlerin Emîri; biz sana bağlı olduğumuz için hedef alındık, öyleyse bizi kıyamet gününde terk etme” (deyiniz). Evet; hüzünleniriz, ağlarız ve acı yaşarız. Ama azmimizi kıramazlar. Seyyide Zeyneb (O'na selâm olsun) ağabeyi Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) cesedine gidince “Allah’ım bizlerden bu kurbanı kabul et” dedi… Bizler de “Allah’ım bu kurbanları kabul et; onları bizler için kıyamet gününe sakla ve sabredip imanımızın artmasını sağla” diyoruz.
“Şehriniz mubarek bir şehirdir; Ehlibeyt (Hepsine selâm olsun) velayeti ile hazırlanmış (ve donatılmıştır). İnşa’Allah kırılan kalplerinizi onaracak ve sizleri hem dünya hem ahret yararına olan şeylerle destekleyecektir. Ey saygıdeğer annelerimiz, bacılarımız, babalarımız, kardeşlerimiz; biz sizlerin sabrından yardım alarak azmimizi (artırıyoruz). İnsan musibeti büyük görüp – Allah izin vermesin - onu ecirden çıkaracak şeyler söyleyebilir; ama kendi nefsi ile başbaşa kaldığında Allah-u Teâlâ’ya istiğfar eder (etsin). Allah-u Teâlâ onların bu şekilde (ölmesini) istedi. İnşa’Allah kanatlarını çırpacaklar ve kıyamet gününde size de bize de şefaatçiler olacaklar.”

Program sonunda Kerrade faciası kurbanlarının yakınları Şerî Mütevellînin huzurunda defin ve cenaze merasimlerinin yapılabilmesi için Irak Sağlık Bakanlığı’ndan işlemlerini hızlandırıp kurbanların cesetlerini teslim etmesi talebini yineledi.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: