Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) dostlarının şânı ve makamı pek büyük ve pek saygındır. Tarihin bir benzerlerini doğuramadığı ve doğuramayacağı o yüce yarenler; tarih boyunca her yerde fedâkârlığın ve vefâkârlığın sembolleri olmuşlardır. O pek hayırlı, iyiliksever dostları Hz. İmam Huseyn (O'na selâm olsun) şöyle anlatmaktadır: “Ben dostlarımdan daha vefâkâr ya da daha hayırlı; veyahut hane halkımdan daha çok birrde ( iyilikte) bulunan ya da daha fazla sıla-i rahimi (gözeten) bir hane halkı bilmiyorum…”
Kerbelâlı matem alayları işte bu noktadan yola çıkarak yüzlerce yıldır yaşattıkları Huseynî örfün bir parçası olarak bir geceyi ve gününü; Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) yarenlerine ve onların arslan yürekli ihtiyar önderi Hz. Habib b. Mezâhir el-Esedî’ye (Allah'ın salât ve selâmları hepsine olsun) ayırmaktadırlar. Bu da Muharrem –i Harâm ayının altıncı gecesidir. Bu gecede matem alayları okudukları şiirler, mersiyeler, sinezenler ve çaldıkları davullarla o imanla dolu sâdık yarenleri, hakkın yanında batıla karşı sergiledikleri ölümsüz duruşlarını ve kahramanca mücadelelerini anar.
O mubarek yarenlerin imza attığı destanlar; başkalarının ulaşamayacağı türden kahramanlık ve cesaret örnekleridir. Onların yiğitliğini anlatan çok söz söylenmiştir. Aynı şekilde bunu onların düşmanlarının söylediklerinden de anlamak mümkündür. Ömer b. Sâd (Allah O’na lanet eylesin) ile birlikte Taff (Aşûra) gününde bulunan bir adamın Ömer’e şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Vay sana! Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) zürriyetini mi öldürdünüz?!!” O da şöyle dedi: “Taş ısırasın! Sen bizim şahitlik ettiklerimize şahitlik etseydin, yaptıklarımızı yapardın. Bize (öyle) bir çete ayaklandı ki… Elleri kılıçlarının kabzalarında avlanan arslanlar gibiydiler. Süvarileri sağa sola yıkıyorlardı. Elleriyle kendilerini ölüme atıyorlardı. Ne emân (güvence) kabul ediyorlardı ne de mala rağbet ediyorlardı. Ölmek ya da mülkü (otoriteyi) ele geçirmek; onlarla bunların arasına hiçbir şey giremiyordu. Onlardan birazcık olsun elimizi çeksek; kendileri gelip askerin hepsinin canına kıyarlardı. Biz de yapmadık; seni anasız…”