- 61 yılı Muharrem-i Harâm ayının dokuzuncu günü birçok olaya sahne olmuştu. “Fırtına öncesi sessizlik” gibiydi. Öğle ve ikindi namazları kılındıktan sonra Ömer b. Sâd şöyle feryat etti: “Ey Allah’ın süvarileri atlarınıza binin, cennet ile müjde verin!” Bunun üzerine onlar da atlarına binip Hz. Huseyn’in (O'na selâm olsun) ve dostlarının tarafına doğru harekete geçtiler. Hz. Huseyn (O'na selâm olsun) o sırada kılıcına sarılmış, çadırının önünde oturuyordu. (O'na selâm olsun) ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: “Abbas, canım sana feda olsun; bin atına ve onlarla buluşuncaya kadar (git). Onlara “Sizin için ne değişti, ne istiyorsunuz?” diye sor. Hz.Abbas (O'na selâm olsun) da gitti ve onlara ne yapmak istediklerini sordu. Onlar da “Emirden emir geldi; ya onun hükmüne boyun eğeceksiniz ya da sizinle savaşacağız.” Hz.Abbas (O'na selâm olsun) da geri döndü ve Hz. Huseyn’e (O'na selâm olsun) onların söylediklerini anlattı. Hz. Huseyn (O'na selâm olsun) de onlara bir elçi gönderip (bazı rivayetlere göre) işi hakkında düşünmek için o akşamlık gitmelerini istedi. Böylece savaşın vakti; Muharrem-i Haram ayının dokuzuncu gün ikindi vaktinden onuncu gün sabahına ertelenmiş oldu.
O gün öğleden sonra Hz. Zeyneb-i Kubra, Ağabeyi Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) huzuruna girdi. Düşman ordusunun hareketliliğini bildiriyordu. Şöyle dedi: “Ağabeyciğim; bu seslerin bize yaklaştığını duymuyor musun?” Bunun üzerine Hz. Huseyn (O'na selâm olsun) başını kaldırdı ve şöyle buyurdu: “Uyuduğum sırada Resûlullah’ı (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) gördüm; “Sen bize doğru gidicisin” diyordu.” Hz. Zeyneb (O'na selâm olsun) de kendi yanağına vurup eyvahlar etti. Hz. Huseyn (O'na selâm olsun) de “Sana eyvahlar olmasın bacım; sus, Allah sana rahmet eylesin” dedi.
O gece Hz. İmam (O'na selâm olsun) dostlarını ve hane halkını topladı. Öldürülmekten kurtulabilmeleri için O’ndan ayrılma ve başka memleketlere kaçmalarına izin verdiğini söyleyip şöyle buyurdu: “Hepinize izin verdim. Helaldesiniz; benden yana size bir utanç ya da kınama yoktur! İşte şu gece size kaplamıştır; onu deve edininiz. Her biriniz benim hane halkımdan birinin elinden tutsun ve bu gecenin karartısında dağılın. Beni bu toplulukla (bir başıma) bırakın. Onlar benden başkasını istemiyor. Beni elde edebilirlerse sersemleşirler ve benden başkasını istemekle (meşgul olmazlar).” Onlar da reddettiler ve sonuna kadar onunla kalmayı seçtiler. El-Dahhak b. Abdullah el-Meşrikî o geceyi şu sözlerle anlattı: “Huseyn (O'na selâm olsun) ve dostları o geceyi – Muharrem-i Harâm ayının onuncu gecesini – namaz, istiğfar, dua ve yakarış ile ayakta geçirdiler.” Başka bir rivayette de Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) kampı ve dostlarının o geceki ibadet ile meşgul oldukları hal; arı kovanındaki arılara benzetilmiş ve kimisinin ayakta, kimisinin rüküda, kimisinin de oturarak ibadet ettiği söylenmiştir.
Hz. İmam Sâdık’tan (O'na selâm olsun) şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Tasua (o dokuzuncu gece) Huseyn’in dostları ile birlikte Kerbelâ’da muhasara altına bırakıldığı günür. Şamlıların atlıları gelip (kampının) etrafında toplaştılar. Mercâne’nin oğlu ile Sâd oğlu Ömer atların çokluğu ile sevindiler ve Huseyn ile dostlarını zayıf gördüler. Huseyn’e hiçbir yaren gelmeyeceğinden ve Iraklıların onun imdadına yetişmeyeceğinden kuşkuları kalmadı. O gurbette zayıf bırakılmış olana babam fedâ olsun! İkindi sonrası Sâd oğlu Ömer, Huseyn’in (O'na selâm olsun) çadırlarına doğru hareket etti ve kendi ordusuna şöyle seslendi: “Ey Allah’ın atlıları binin; müjde verin” Allah ona da onlara da lanet etsin! Ardından Huseyn; kendi ve dostlarının (Hepsine selâm olsun) gece boyunca namaz kılabilmesi için onlardan gecenin karanlığı kadar mühlet vermesini istedi.”