Muharrem-i Harâm ayının on ikinci günü: Esirler Kervânı’nın Kûfe’ye ulaşması

Hz. İmam Huseyn (Allah'ın selâmı üzerine olsun) kıyamının birçok durağı vardır.Bazılar Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) şahadetinden önce ve bazıları da şahadetinden sonradır. Bunlardan biri de Aşûra gününden sonra Nübuvvet Hanedânı Ehlibeyt’ten (Allah'ın selâmı hepsine olsun) sağ kalanlardan oluşan esirler kervanının Kûfe şehrine ulaşmasıdır.

Ehlibeyt’in (Allah'ın selâmı hepsine olsun) Esirleri Kervânı Muharrem-i Harâm ayının on birinci gününde kızgın kumlar üzerinde bıraktıkları şehitlere özlemlerini ve yaşadıkları acıları da beraberlerinde taşıyarak çölde yürümeye başladı. H.61 senesinin on ikinci gününde Kûfe’ye girdiler. Onların Kûfe’ye girişi ile Kûfeliler hayretler içerisinde evlerinden çıktı. Kimi onların kim olduğunu soruyor; kimis de onları tanıdığı için gözyaşları döküp pişmanlık yaşıyordu…

Esirler Kervanı “Kasr-ul İmare” olarak bilinen Valilik Sarayı’na doğru yöneldi. Pak Nebevî Hanedânı’nın başına gelenlere, kendi elleriyle yaptıklarına ve Hz. Peygamber’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) torunu ve Müslümanların İmamı Hz. İmam Huseyn’e (Allah'ın selâmı üzerine olsun) verdikleri vaatlerden döndükleri için ağlayan Kûfelileri yararak ilerledi. İşte şimdi O’nun (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ailesini ve hanımlarını esir haldeydi. İşte şu Kufe’nin semâlarında süzülen de O’nun (Allah'ın selâmı üzerine olsun) başıydı; uzun bir mızrağın tepesine takılmıştı… O’nu İslam ümmetine önder olması ve onlara hidayet yolunda önderlik etmesi için davet eden de; sonra O’na ihanet eden de onlardı…

Hz.Zeyneb (O'na selâm olsun) toplanan kalabalıklara baktı. Ağzı, Ağabeyi’ni kaybetmiş olmasını acısıyla doluydu. Esaretin zilleti de O’nun alayını kuşatıyordu. Kufelilere gazapla dolu ve aşağılayıcı bir bakış ile baktı. Sonra da onları kınayıp azarlayan çok sert bir konuşma yaptı…

Hz. Huseyn’in (O'na selâm olsun) başı saraya sokuldu. Sonra da İbn-i Ziyad’ın (Allah’ın laneti üzerine olsun) önüne kondu. O melun da elindeki sopa ile mubarek başa vurmaya başladı. Eğleniyor ve seviniyordu…

Sonra kadınların, çocukların ve Hz.İmam Zeynelabidîn’in (Allah'ın selâmı hepsine olsun) saraydan içeri alınmasını emretti. Sonra da Hz. Zeyneb (O'na selâm olsun) ile konuşmaya başladı. O’nun yaşadığı acıları kendine sevinç malzemesi yapmak istiyordu. “Sizi rezil eden, size katleden ve masalınızı yalanlayan Allah’a hamdolsun!” dedi. Hz.Zeyneb-i Kubra (Allah'ın selâmı üzerine olsun) kendinden ve davasından son derece emin bir şekilde şöyle cevap verdi: “Bizi Peygamberi Muhammed (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) ile üstün kılan ve bizden her türlü kötülüğü uzaklaştırıp bizi paspâk kılan Allah’a hamdolsun! Ancak fâsık kimse rezil olur ve fâcir kimse yalanlanır; o da bizden başkasıdır!”

O melûn da “Allah’ın senin hane halkına yaptıklarını nasıl görüyorsun peki?” diye sordu.

Hz.Zeyneb (Allah'ın selâmı üzerine olsun) de şöyle buyurdu: “Allah onlara katledilmeyi yazdı, onlar da (şehîd) düşmek için meydana indiler. Allah seni onlarla bir araya getirecektir; siz de O’na hüccetlerinizi (delillerinizi) sunacak ve O’nun katında birbirinizle çekişip tartışacaksınız.”

Ardından sıra Hz. İmam Seccâd’ın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) rolündeydi. İbn-i Ziyad denen o melunun karşısına geçince “Sen de kimsin?” diye sordu. Hz. İmam (O'na selâm olsun) da “Ben Huseyn’in oğlu Ali’yim” dedi. O da “Allah Huseyn’in oğlu Ali’yi öldürmedi mi?” diye sordu. Bunun üzerine O’na şöyle cevap verdi: “Ali adında bir kardeşim vardı, insanlar O’nu öldürdü.” Bunun üzerine İbn-i Ziyad “Aksine, O’nu Allah öldürdü” dedi. Hz. İmam (Allah'ın selâmı üzerine olsun) da “Allah nefisler öldüğü vakit onların canlarını alandır…” (Zumer Sûresi 42. Ayet) diye buyurdu. İbn-i Ziyad duyduğu cevaba çok öfkelendi ve cellatlarından birine “Vurun boynunu” dedi. Bunun üzerine Hz. Zeyneb, Hz. İmam Zeynelabidîn’e (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) sıkı sıkı tutundu ve bağırarak şöyle dedi: “Ey Ziyâd’ın oğlu, döktüğün kanlarımız sana yeter! Vallahi O’ndan ayrılmayacağım; eğer O’nu öldüreceksen beni de O’nunla öldüreceksiniz.” O da bunun üzerine kararından caymak zorunda kaldı.

İbn-i Ziyad’ın acımasızlığı ve vahşi üslubu sınır tanımıyordu. İkinci gün Hz. Huseyn’in (O'na selâm olsun) başını Kûfe sokaklarında gezdirdi. Kûfelileri korkutup kendine muhalefet etmek ve direnenlere meydan okumak istiyordu…
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: