“İşte bu; yaban ellerde susuz bırakıp katlettikleri, Ebu Talib oğlu Ali oğlu Huseyn’in (O'na selâm olsun) kabridir…”

Hz. İmam Zeynelabidîn, Babası’nın (Onlar’a selâm olsun) kabrine işte böyle yazdı…

  1. 61 yılında Muharrem ayının On üçüncü gününde Şehitlerin Efendisi Hz. İmam Huseyn, Hane halkı ve Dostlarının (Allah'ın selâmı hepsine olsun) pâk bedenlerini defnetmek üzere bir mucize ile Kûfe’den döndü.

Hz. İmam Huseyn, Hane halkı ve Dostlarının (Allah'ın selâmı hepsine olsun) pâk naaşları Taf Vakıası’ndan (Aşûra günü savaşından) sonra yakıcı güneş ve kumlar arasında kavrulmaya bırakıldı; üç gün boyunca defnedilmeden öylece kaldı.

Esedoğulları Kabîlesi:

Kerbelâ’nın kıyısında yaşayan bir kabiledir. Erkekleri katledilenleri araştırmaya koyuldu. Ömer b. Sâd’ın ordusu gittikten sonra olayın haberlerini izlemeye başladı. Bedenleri başları kopuk görünce nasıl defnedeceklerini şaşırdılar. Onlar bu halde iken Hz. İmam Zeynelabidîn (O'na selâm olsun) “Tayy-ul Arz/ Aniden yer değiştirme” mucizesi ile Kerbelâ toprağına geldi.

Defnediliş şekli:

Seyyid el-Mukarrim (Allah O’na rahmet eylesin) “Maktel” isimli kitabında şöyle demiştir: “Hz. İmam (O'na selâm olsun) Seccad geldiğinde Esedoğullarını katledilenlerin yanında hayretler içerisinde buldu. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı. (Katledilenleri) tanımalarına kılavuzluk edecek (biri ya da bir şey) bulamıyorlardı. O topluluk (düşmanlar) başlarını bedenlerinden ayırmışlardı. Hatta belki de bunların yakınları, aşiretleri kimdir diye soruyorlardı! O (O'na selâm olsun) da onlara bu pâk bedenleri defnetmek için geldiğini bildirdi ve (katledilenlerin) isimlerine vakıf olmalarını sağladı. Bunun üzerine ağlayışlar ve inleyişler yükseldi; gözyaşları aktı durdu. Esedoğullarının hanımları (kendi aralarında matem hareketi olarak) saçlarını açtı ve kendi yüzlerine vurmaya başladı…

Ardından Hz. İmam Zeynelabidîn Babası’nın (Onlar’a selâm olsun) cesedine doğru yürüdü, O’na sarıldı ve yüksek sesle ağladı. Sonra kabrin bulunduğu yere geldi ve az bir miktar toprak kaldırdı. Kazılmış bir kabir ve yarılmış bir lahit belirdi. Sonra ellerini O’nun sırtının altında yaydı ve “Bismillah ve fî sebilillah, ve Alâ milleti Resûlillah, Sadakallah ve Resûluhu, Ma ŞâeAllah, La havle velâ kuvvete illa Billahil Aliyyil Azîm/ Allah’ın ismi ile, Allah yolunda, Allah’ın Resûlü’nün milleti üzere. Allah ve Resûlü doğru söylemiştir. Allah’ın dilediği (olmuştur). Aliyy-i Azîm (Pek yüksek ve Pek Ulu) olan Allah’tan başkasından ne bir güç ne bir kudret yoktur” deyip tek başına Hz.İmam’ı (O'na selâm olsun) kabrine indirdi. Esedoğulları’ndan kimseyi ortak etmedi. Onlara “Benim yanımda bana yardımcı olan (kimse/kimseler) vardır” dedi. O’nu lahdine yerleştirdikten sonra da yanağını O’nun kesilmiş olan müşerref boğazına koydu ve şöyle dedi: “Senin pâk cesedini kucaklayan toprağa ne mutlu! Zira senden sonra dünya karanlık; ahret de senin nûrunla aydındır! Gece ise uykusuz (uykusu pek azdır); hüzün de ya sermedîdir (ebedîdir, sonsuza dek sürecektir) ya da Allah senin Ehlibeytine (hane halkına) senin içinde ikamet ettiğin yurdu seçecektir! Sana benden yana selâm olsun ey Resûlullah’ın evlâdı; Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerine olsun!” Sonra da kabre şöyle yazdı: “İşte bu; yaban ellerde susuz bırakıp katlettikleri, Ebu Talib oğlu Ali oğlu Huseyn’in (O'na selâm olsun) kabridir…”

Sonra amcası Hz.Abbas’a (O'na selâm olsun) doğru yürüdü. O’nu semâların muhtelif tabakaları arasında bulunan melekleri dahi dehşete düşüren ve cennetlerdeki hurileri ağlatan o halde gördü. Sonra O’nun üzerine düşüp kesilmiş olan mukaddes boğazını öpmeye başladı. Şöyle diyordu: “Senden sonra dünyanın başına küller olsun ey Haşimoğulları’nın Dolunayı! Nasıl da (sabredip hesabını, ecrini Allah’tan bekleyen) bir şehitsin! Benden yana Sana Selâm olsun! Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerine olsun!”

O’nun için de bir kabir yarıp Şehit Babası’na yaptığı gibi O’nu tek başına indirdi ve Esedoğulları’na “Yanımda bana yardım eden (kimse/kimseler) vardır” dedi. Evet, onlara şehitlerin (defninin) acılığını tatmaya onları ortak etti. Onlar için iki yer belirledi ve orada iki çukur kazdırdı. İlkine Haşimoğullarını koydu. İkinciye de Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) dostlarını. Hurr El-Riyahî’yi ise aşireti uzaklaştırmış ve şimdi türbesinin bulunduğu yere defnetmişti.

Hz. İmam Seccâd (O'na selâm olsun) pâk naaşları defnetmeyi bitirdikten sonra Kûfe’ye geri döndü ve esirler kervanına yetişip aralarına katıldı.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: