Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) mubarek başı ve Hıristiyan elçinin öyküsü…

Hz. İmam Zeynelabidîn’den (O'na selâm olsun) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Huseyn’in başı Yezid’e getirildikten sonra Yezid şarap meclisleri düzenlemeye başladı. Bu meclislerinde Huseyn’in başını getirir önüne koyar ve üstünde şarap içerdi.

Bir gün Rum kralının elçisi onun meclisinde bulundu. Rumların eşrafından ve büyüklerinden biriydi.

“Ey Arapların kralı, bu baş kimin?” dedi.

Yezid de ona “Bu baştan sana ne?” dedi.

O da”Kralımıza geri döndüğümde bana gördüğüm her şeyi soracaktır. Ben de bu başın ve sahibinin öyküsünü ona anlatmayı istedim ki; senin sevincine ve mutluluğuna o (Rum kralı) da ortak olsun.”

Yezid de ona “Bu Ebu Talib oğlu Ali oğlu Huseyn’in başıdır” dedi.

Rum (elçi) de “Peki annesi kim?” diye sordu.

“Resûlullah’ın kızı Fatıma” dedi.

Bunun üzerine (elçi) şöyle dedi: “Tüh sana da dinine de! Benim seninkinden daha güzel bir denim var. Babam Davud’un (O'na selâm olsun) torunlarındandır. Benim ile onunla arasında çok ata (olduğu halde) Nasranîler (Hıristiyanlar) bana tazimde bulunup bereket bulmak için ayağımın altındaki topraktan alıyorlar! Davud’un torunlarından olduğum için! Siz ise Allah’ın elçisinin kızının oğlunu öldürüyorsunuz; hem de O’nunla aranızda tek bir anne olduğu halde! Ne biçim bir dininiz var sizin!”

Sonra Yezid’e şöyle dedi: “Hafir (hayvanın ayak izi) Kilisesinin hikayesini duydun mu hiç?”

Yezid de “Anlat da duyayım” dedi.

Şöyle dedi: “Umman ile Çin arasında gidiş yolu bir yıl süren bir deniz vardır. Bu arada (bu deniz yolculuğu boyunca) suyun ortasındaki bir memleket hariç bayındır olan hiçbir yer yoktur. Uzunluğu (genişliği) seksen fersaha seksen fersahtır. Yeryüzünde ondan daha geniş bir memleket yoktur. Kafur ve yakut ondan getirilir. Ağaçları ud ve amberdir. O (memleket) de Nasranîlerin elindedir. Hiçbir kral onda bir paya sahip değildir. O memlekette çokça kiliseler vardır. En büyükleri de Hafir Kilisesidir. Mihrabında altından yapılmış asılı bir hokka vardır. İçinde de hayvan ayak izi vardır. Diyolar ki o ayak izi, İsa’nın bindiği eşeğin ayak izidir. Ayak izinin etrafını altın ve dîbac (atlas, saf ipek kumaş) süslemişlerdir. Her yıl bir dünya dolusu Nasranî onu ziyaret etmek için gelir, etrafında tavaf eder, onu öper ve Allah-u Teâlâ’ya dileklerini açar. Bu onların; Peygamberleri İsa’nın bindiği bir eşek olduğunu iddia ettikleri bir eşeğe karşı yaptıkları ve gelenekleridir! Siz ise Peygamberinizin kızının oğlunu öldürüyorsunuz! Allah ne sizde ne dininizde bereket kılmasın!”

Yezid bunun üzerine: “Şu Nasranîyi öldürün ki kendi memleketinde beni rezil etmesin” dedi.

Nasranî bunun hissedince ona “Beni öldürmek mi istiyorsun?” dedi.

“Evet” dedi.

Bunun üzerine şöyle dedi: “Bil ki dün gece rüyamda Peygamberinizi gördüm. Bana “Ey Nasranî, sen cennet ehlindensin” dedi. Söylediklerinden ötürü şaşırmıştım. Şimdi ben şahadet ediyorum ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed de O’nun elçisidir. (Allah-u Teâlâ O'na ve Ehlibeyti'ne salât etsin)
Sonra Huseyn’in başına doğru atıldı ve onu bağrına bastı. Öldürülünceye kadar onu öpüp ağladı.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: