Aşûra’nın erlerinden: Nafî b. Hilal

Hz.İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) Zarîh-i Şerîf
H. 61 yılında Muharrem ayının onuncu gününde ölümsüz Kerbelâ destanının yazan yiğitlerden; Hz.İmam Huseyn (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ile birlikte şehîd olan vefâlı dostlardan biri ile daha birlikteyiz.

Nafî b. Hilal el-Cemelî. Kûfeli. Yüce, vakarlı şahsiyetlerden biri. Efendilerinden. Cesur bir savaşçı. Kur’ân-i Kerîm karîi. Hadîs-i şerîf yazarlarından. Aynı zamanda Müminlerin Emîri Hz.Ali’nin (O'na selâm olsun) dostluğu ile de şereflenmiş; O’nunla birlikte Irak’taki üç savaşın üçüne de katılmış. Hz.İmam Huseyn’e (Allah'ın selâmı üzerine olsun) eşlik etmek için Hz. Müslim b. Akîl (Allah'ın selâmı üzerine olsun) şehîd olmadan önce Kûfe’den ayrılıp Kerbelâ yolunda yetişmiş. Arkasından “el-Kamil” isimli atının getirilmesini vasiyet etmişti. Amr b. Halid el-Seydavî ve arkadaşları da arkasından onun atını getirdi.

Hz. Nafî’ b. Hilal el-Cemelî kalkıp Hz. Huseyn’e (Allah'ın selâmı üzerine olsun) hitaben şöyle demiştir: “Ey Resûlullah’ın evlâdı! Deden Resûlullah’ın ne insanlara kendi sevgisini içirmeye ne de O’nun emrine istediği biçimde (gibi) başvurtmaya güç yetiremediğini biliyorsun. Münafıklar da vardı; yardımlarını ondan esirgerler, sessizce O’na ihanet (planları, tuzakları) kurarlardı. Onu baldan tatlı (sözlerle) karşılarlar; arkasından ise ebucehil karpuzundan daha acı (sözler söylerlerdi). Baban Ali de bunun gibi (bir durumun) içerisindeydi. Bir topluluk O’nun yardımı için toplandı; O’nunla birlikte biatlerinden dönenlere, asilere ve sapkınlara (nakısîn, marıkîn, kasıtîn) karşı savaştılar... Ta ki eceli gelinceye dek. O da Allah’ın rahmetine doğru gitti. Bugün sen de bizde; benzer bir hal içerisindesin. Öyleyse her kim sözünden cayıp biatinden dönerse ancak kendisine zarar verir; Allah ondan müstağnîdir (Allah’ın ona ihtiyacı yoktur)... Öyleyse götür bizi; rehberimiz ol, afiyette olasın. İster doğuya götür, ister batıya. Allah’a andolsun ki; ne Allah’ın kaderinden korktuk ne de Rabbimiz ile buluşmayı sevimsiz bulduk. Bizler niyetliyiz, basiretliyiz (kararlıyız, görüyoruz ve farkındayız). Sana dost olana dost oluruz; düşman olana da düşman!”

Evet; Nafî’ b. Hilal el-Cemelî işte böyleydi. Basîret ve marifet sahibi, hak imamete inancı sapasağlam bir mümin. İlahi başarı onu elinden tutup Huseynî kervana eriştirdi ve Hz.İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) mukaddes davası uğruna şehid olan dostlarından biri olma şerefine kavuşturdu.

Bir hatıra...

Tasua (Muharrem-i Harâm ayının dokuzuncu günü) geldi ve bitti. Akşam olmuştu...

Hz.İmam Huseyn (Allah'ın salât ve selâmları üzerine olsun) hane halkını ve dostlarını topladı...

Aralarında Nafî b. Hilal de yer alıyordu. Hz.İmam Huseyn (Allah'ın selâmı üzerine olsun) dostlarını defalarca sınamış; dostları da niyetlerini, ihlaslarını ve O’nun için kendilerini feda etmeye hazır olduklarını kanıtlamıştı artık. Onları Ceddi Resûlullah’tan (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) miras aldığı ilmi ile kaderlerinden haberdar edecek ve bazı sırları açacaktı. Şöyle buyurdu: “Yarın öldürüleceğim. Hepiniz de benimle birlikte öldürüleceksiniz. İçinizden hiçbir kimse kalmayacak.” Son iki cümle onlar için verilebilecek en büyük müjdeydi. Nafî b. Hilal de dahil; hepsi birden “Zaferi ile bize ikramda bulunan ve seninle birlikte katledilmekle şereflendirilen Allah’a hamdolsun! Seninle (cennette) aynı derecede birlikte olmamızdan hoşnut olmaz mıyız hiç; ey Resûlullah’ın evladı?” Bunun üzerine Hz.İmam Huseyn (Allah'ın selâmı üzerine olsun) hepsine hayır için dua etti. Sonra da gözlerindeki perdeyi kaldırıp Allah’ın onlara cennette bağışladıklarını gösterip her birine cennetteki yerini tanıttı.

Aşûra gecesiydi artık... Zorluklar, musibetler ve facialar kapıdaydı... Ancak Hz.İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) dostları capcanlıydı. İbadetle meşgul oluyorlardı. İçlerindeki savaşçı ruh ve şahadet özlemi kabardıkça kabarıyordu; sabırsızlıkla hak vaadin gerçekleşmesini bekliyorlardı. Geceyi adeta kovanında çalışan arılar kadar çalışkan bir şekilde ibadet ve namaz ile geçiriyorlardı. Kimi kıyamda, kimi rukûda, kimi de secdedeydi. Hz.İmam Huseyn (Allah'ın selâmı üzerine olsun) de düşmanları sadece bir taraftan karşılamak için çadırların birbirine yakınlaştırılmasını, etraflarına da bir hendek kazılmasını, hendeğin de içine odun atılıp ateş yakılmasını emretmişti. Böylece düşman arkalarından bir baskın yapamayacaktı.

O gecenin zifiri karanlık olduğu bir vakitte Ebu Abdullah Hz.İmam Huseyn (Allah'ın salât-u selâmları üzerine olsun) tepe ve yükseltileri yoklamak üzere çadırlardan ayrılıp uzaklaştı. Ardından Nafî b. Hilal el-Cemelî geldi. Hz.İmam Huseyn (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ona neden geldiği sorunca “Ey Resûlullah’ın evlâdı! Bu tağut kampa doğru çıkışın korkuttu beni” dedi.

Hz.İmam (Allah'ın selâmı üzerine olsun) da “Siz onlara hamle edip onlar da size hamle ettiğiniz günde tuzak olmasınlar diye tepe ve yükseltileri yoklamaya çıktım” diye buyurdu. Hz.İmam (Allah'ın selâmı üzerine olsun) ardından geri döndü. Dönerken Nafî’nin elini tutmuştu, şöyle buyuruyordu: “Vallahi işte (bu) o (gecedir), ta kendisidir; vaattir (verilmiş sözdür), geri dönüşü yoktur.”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: