XIV. Uluslararası Şahadetin Baharı Kültür Festivali etkinliklerinden biri olan VIII. Kadınlara Yönelik Konferans başladı

XIV. Uluslararası Şahadetin Baharı Kültür Festivali etkinliklerinen biri olan VIII. Kadınlara Yönelik Konferans 4 Şaban 1439 (21 Nisan 2018) Cumartesi günü başladı. Ehlibeyt’in (Allah'ın selâmı hepsine olsun) mubarek doğum ve sevinç günlerini anmayı hedefleyen festival kapsamında düzenlenen konferans Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi’ndeki Hz.İmam Hasan (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Konferans Salonu’nda düzenlendi.

Açılışa Irak’tan ve başka ülkelerden çok sayıda kadın akademisyen, havza talebesi ve entellektüel katıldı.

Kari’e Afrâ Hanûn’un tertîl usûlü Kur’ân-i Kerîm tilaveti ile başlayan oturumda Mukaddes Hz.Abbas (Allah'ın selâmı üzerine olsun) Türbesi Şerî Mütevellîsi’nin hanımı bir konuşma yaptı. Konuşmada şunlar yer aldı: “Allah-u Teâlâ muhkem kitâbında ‘İman edip hicret edenler ve mallarıyla (da) canlarıyla (da) Allah yolunda cihâd edenler var ya; Allah katında daha yüce bir menzilete sahiptirler ve kazananlar işte onlardır.’”

“Burada bulunanların da bildiği üzere cihâd (sözcüğü) cehdetmek (çaba sarf etmekten) gelmiştir. Derece derecedir ve en son olarak da canı bağışlamaya/feda etmeye varır. Cihâd tasavvuru, canıyla fedâkarlıkta bulunma ve başa gelen sıkıntılarla yüz yüze gelme üst düzey bir nefis yatıştırmaya ve zorluklarla karşı karşıya gelmeye yönelik büyük bir hazırlık gerektirir. Bunda kişinin maruz kalabileceği en az şey; kişinin şehadete nail olmazsa engelliliğe maruz kalmasıdır. İslam da hayat dinidir. Cihâda ancak hayatın kendisinden daha büyük bir maslahat için çağırır. Bu (maslahat) da nefs olsun, namus olsun, toprak olsun mukaddes değerlerin müdafaasıdır. Zira insan mukaddes değerleri olmazsa ezilmiş ve aşağılanmış yaşar. Yaradan da insanı saygın kılmış ve ezilip aşağılanmasına razı olmamıştır. Bu yüzden de Müslümanlara mukaddes değerlerini müdafaa etmeleri için cihadı bir vecîbe kılmıştır. İnsanlık için de kendisine masumları öldürmeyi, kan akıtmayı, namusları çiğnemeyi ve hayatı yok etmeyi meşrû kılan tekfirci düşünceden daha parçalayıcı, daha şiddetli bir tehlikeye bir düşünce var mıdır ki? Öyleyse mutlaka onurlu kimselerin o zalim zümreye karşı durup direnmesi zorunluydu. Böylesi zorlu bir işin üstesinden gelebilecek Yüce Merceiyet’ten başka kim vardır zaten? Çünkü nefislerde sembolik değeri vardır; İmamet uzantısıdır, genel naipliği vardır. İşte buradan Kifaî Cihâd fetvası başladı. Bunun üzerine müminler bu davete icabet edip cenk meydanlarına hızla atıldılar ve sahip oldukları en aziz şey olan canlarını feda ettiler. Başka hiçbir şey için değil; Merceiyet’in çağrısına icabet için sadece. Hayatının baharındaki gençlerimiz; arkalarında hayatı ve içindekileri bırakıp kalma ve yaşam sevgisini içlerinden sıyırdılar ve canlarını feda etmeye doğru atıldılar.”

“Kadını da – anne olsun, eş olsun, bacı olsun, kız olsun – ciğerparesini sabırla, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek takdim eden yüce bir duruş içerisinde bulduk. Aşûra’daki fedakarlık portresini canlandırırken, Akîle Zeyneb’in (O'na selâm olsun) ve Hz.Huseyn’in dostlarının (Hepsine selâm olsun) hanımlarının o günkü halini örnek alırken görüyoruz. Buradan hareketle kadın fetvanın zafere erişmesinin manevi destekçisi ve yardımcısı olan bir bileşendir diyebiliriz. Bugün meyveleri toplarken; obiz barış içerisinde yaşayalım diye akan kanlara, giden canlarada, dul kalan (ya da) evladını yitiren hanımlara da yetim kalan çocuklara karşı da kendimizi borçlu makamında görmekteyiz. Onlara takdim edebileceğimizin en üst noktası dahi onların yaptığına karşılık azdır.Bu yüzden de bizim uğrumuza kendilerini feda eden şehîdlere vefâ için; o hanımların bu yüce duruşunu unutmamamız, onlara destek olmamız ve yanlarında olmamız gerekmektedir. Bizler bu makamda uğurlu hatıranın sahibi Zulme Boyun Eğmeyen, İnsanlığın Kurtarıcısı Ebu Abdullah Hz.İmam Huseyn’den ve Kardeşi, Alemdârı Hz.Ebulfazl Abbas’tan(Allah'ın selâmı üzerine olsun); Taff Destanı’nda (Kerbelâ Olayı’nda) beşeriyete zaman akıp gittiği müddetçe ilhâm alacağı dersler veren efendilerimizden gerek küçük gerekse de büyük cihâdın anlamlarının ne olduğuna dair manalar esinlenmekteyiz. Abbas’ın ve Ali Ekber’in gençliği, Kasım’ın çocukluğu, Süt Emen Abdullah’ın (Ali Asgar’ın) bebekliğinden örnekler kılan o yetiştirme; nefse karşı cihadda yüksek makamlara erişmeyi arzu eden herkes için örnekler kılmıştı. Eğer o yetiştirme olmasaydı Aşûra gününde bizim için, o ulu akılları bile onu idrak etmekten ve derinliğini anlamaktan aciz bırakan ve ümmete ölümsüzlüğü, insanlığa da yükselişi bağışlayan o portre meydana gelemezdi. Öyleyse bizler hatıranın sahibinin yanı başında iken; O’nun bağışlarla dolu pınarından ve üstün cömertliğinden çokça nasiplenenlerden olmak için yarışanlardan olmamız yeğdir. Yüce Mevlâ’dan Onlar hakkı hürmetine bizlere; iman nimetini devamlı kılmasını, şehidlerimizi engin rahmeti ile kuşatmasını ve yakınlarına da sabır ve tesellî ilham buyurmasını niyaz ederiz.”

Açılış töreninde ayrıca Suudi Arabistan’dan Nuha Ferîd Hz.Ebulfazl Abbas ve Ehlibeyt’in (Allah'ın selâmı hepsine olsun) meziyetleri ve huylarına yönelik bir şiir okudu. Sonrasında Kur’ân-i Kerîm Enstitüsü “Onlardan bazısı beklemektedir...” isimli bir tiyatro oyunu sergiledi. Akabinde de bir halk şiiri dinletisi oldu.

Ardından Irak’ı DAİŞ teröristlerine karşı müdafaa ederken şehîd olan Basralı bir kahraman olan Şehîd Haydar Tevfik’in öyküsünün yer aldığı bir film gösterimi yapıldı. Tören sonunda evlatlarını vatan toprağına feda eden şehitlerin aileleri ödüllendirildi.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: